Aşk!
Nedir sizce aşk?
Adem ve Havva’dan kalma hastalık mı?
Eros’un okundan çıkan mutluluk mu?
Herkeslerin aşk tarifi bambaşka. Kimine göre bulutlarda gezmek, kimine göre toprağın altına girmek. Bazen başlarda taç, bazen ayaklar altında taş, aşk. Kimi acısını fazla kaçırıyor aşkın, kimi şekerini. Bazıları fazla mesafe koyuyor tarife, bazıları kaşık kaşık ilgi, sevgi ve şefkat.
Adem ve Havva ile başlayan, dünyanın zerresi bile yok iken var olan, Doğu-Batı ayırt etmeden, ırk, din gözetmeden her kalbe girmeyi görev edinmiş, kocaman anlamlar yüklenmiş, boyundan büyük işlere kalkışmış da sadece üç harfin içine hapsedilmiş, aşk. Ama aşk bu hapsedildiği yerde durmamış bütün çağları, bütün coğrafyayı bakın nasıl dolaşmış.
Romeo ve Juliet; düşman ailelerine rağmen aşklarını yaşamaya çalışan ama yaşayamayan ve aşkı imkânsız kılan iki genç.
Kleopatra ve Marcus Antonius; Kleopatra’nın öldüğünü sanarak kendini hançerleyen ama ölmediğini öğrenince, sevdiğinin kucağında can vererek aşkı ölümsüz kılan zavallı gençler.
Paris ve Helen; dünyanın en güzel kadını, ahhh uğruna savaşlar başlatılan kadın. Kavuşabiliyorlar mı peki? Hayır. Tıpış tıpış kocasının yanına geri dönerek aşk-ı memnu kılıyor Helen.
Ah! Leyla ile Mecnun; ne büyük aşk yarabbim. Yana yana çöllere düşüren, kendini kendinden vazgeçiren. Leylaa olabilmek… Uğruna çöllere düşülen kadın.
Sonra, Ferhat ile Şirin; dağları delmeyi bile göze alınabilecek yüce bir aşk. Cesur. Korkusuz. Sadece aşık bir adam. Şirin olabilmek sonra uğrunda dağlar geçilecek kadar sevilebilmek.
Aslı ile Keremler, Arzu ile Kamberler, Nâzım ile Pirayeler, Abelard ve Heloiseler… Daha kimler de kimler… ( Ekleyin listeye isimlerinizi.)
Efsaneleşen, dillerden dillere dolaşan, sazın telinde, mumun alevinde, kemanın yayında, piyanonun tuşunda, gülün kokusunda, bülbülün sesinde ve dahi evrenin her köşesinde. İçimizde, nefesimizde canımızda, deli gibi akan kanımızda var olan bu aşk hikâyelerinin tek bir ortak noktası yok mu sizcede?
İmkânsız. Vuslatsız. Zamansız. Zarfsız. Yüklemsiz. Yersiz. Yurtsuz.
“Seversin, kavuşamazsın aşk olur” der Aşık olan Veysel. Bütün bu aşkların aşk oluşunu bir cümle ile özetler.
Öte yandan:
“Aşka uçma, kanatların yanar” der Şirazi.
“Aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar” der Mevlana. Ve:
“Aşka uçtuktan sonra kanadı kim arar” der Yunus Emre.
Velhasıl, sevmek de, yanmak da, aşk uğruna kanatsız kalmak da ve dahi ayrılık da sevdaya dahil.
Çağlar değişmiş, tarihler, dinler değişmiş ve dahi birçok insan yeryüzünden silinmiş. Dünya tarihinde değişmeyen tek duygu aşk imiş.
Mısra olup şiir şiir büyülemiş bizi, türkü olmuş ruhumuzda filizlenmiş, filmlerde nefessiz soluksuz bırakmış, romanlarda kalbimizi sızlatmış, kimi zaman yüreğimizi yerinden çıkaracak kadar heyecanlandırmış. Kimi zaman önümüzü göremeyecek kadar kör etmiş.
Peki biz yaşadık mı aşkı?
Çoğu genç arkadaşımın böyle bir soruya cevaplarını duyar gibiyim:
“Yok canım ne aşkı? Eskidenmiş o. Aşk diye birşey yok. Saçmalık.”
Böyle gülüp geçiyor musunuz yoksa 😉 Hayır hayır, eleştirmeyeceğim sizi. Hak veriyorum ben size.
Şimdilerde ne sarı saçlarına deli gönlünü bağlayanlar var ne de lambada titreyen alevler üşüyor. Aşk desen, değil kağıda yazılmayı, daha başlamadan bitiyor. Her şeyler gibi şimdiki aşklar da naylon, suni, gel geç, bedenler ile sınırlı, ruhsuz, mutsuz.
Ey!!! Mecnunlar, Ferhatlar, Keremler, Romeolar…
Ey!!! Leylalar, Şirinler, Aslılar, Julietler…
Neredesiniz?
Elma dersem çıkın.
Elmaaaa 😁
Bize aşk lazım aşk.
Döner mi sanıyorsunuz bu dünya, aşk olmayınca?
Emine Öztürk
12 YORUMLAR
O kadar zevkle okudum ki; bu üzüntülü, gergin günlerde içimize tekrar ışık doğurdunuz. Hep bilinen aşklar, bir kadının ve erkeğin aşk örnekleri. Birbirine aşık olan milyonlarca aynı cinsten olan insanlar da var tabii. Önemli olan sadece “aşk” elbette. Doğaya, hayvana, tanrıya veya neye inanıyorsan.
Aşk; insanda sığınma duygusu, o sığındığı bedene sahip olma, birleşme, tek beden olma arzusu.
Belki de hayatta birkaç kez dolu dolu yaşadığın duygu. Ne kadar yaşanırsa ve ne zaman yaşanırsa yaşansın, aşk daima…
Ben de yorumunuzu zevkle okudum ve çok mutlu oldum Metin Bey, var olun. Aşk, ne kadar iki cins arasındaki enerji gibi görünse de aslında gözümüzün gördüğü her şeye duyulunca anlamlı.
Denize. Bir ağaca. Bir kuşa. Bir çocuğa. Toprağa. Müziğe. Sanata. Bir gülüşe.
Sevgi ile…
Yine çok güzel bir yazı yazmışsın, eline sağlık canım, eşim, kadınım, ÂŞKIM.
Aşk sensin.. 💜
Aşk; kıymet bilmeyen ellerde, taşlaşmış kalplerde, oyuncak oldu. Buna da resmen seyirci kalıyoruz.
Yaşadığımız aşklara sımsıkı sarılalım Hüseyin Bey. Belki bu şekilde aşka olan inancı, gelecek nesillere aktarır, örnek oluruz. Kıymetli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Saygılar
14 Şubat haftası için planladığın yazını, ülkece bizi derin bir kedere boğan deprem felaketi nedeniyle anca bir ay sonra yayına alabildik. Umarım gelecek günler milletimize acı değil, aşk getirir 🙏🏻
Yazıya gelince her zamaki sıcacık üslubunla hepimizin içini ısıtmışsın güzelim ☺️ Aşk, kendimi bildim bileli yaşadığım en kuvvetli duygulardan bir oldu. Öyle, bir ömüre bir aşk gibi bir düşüncem olmadı hiç. Sıklıkla aşık oldum, oluyorum, hem de yaşadığım onca berbat tecrübeye rağmen, aşka inancım hiç azalmıyor 😁
Kucak dolusu sevgiler canım ❤️
Umarım gelecek günler ülkemize artık güzel olan ne varsa beraberinde onu getirir 🙏 Senin düşüncelerin benim için çok çok kıymetli, yine onore oldum. Çok teşekkür ediyorum güzel kurulan cümlelerin için.
Buram buram aşk kokan bir kadınsın, bu o kadar hissediliyor ki. Berbat tecrübeleri yaşatanlar ne kaybettiklerini anlayınca (sonradan gelir onların akılları başa çünkü 🙈) o baş için çok taş aramışlardır 😉
Çok seviyorum seni 💜
Bayıldım yazınıza, aşka duyulan özlemi ne güzel dile getirmişsiniz.
💕Sevgiler
Çok teşekkür ediyorum Demet Hanım. Değer bulup vakit ayırmanız çok kıymetli.
Sevgiler 💕
“Yarı parçan” diyor Ahmed Arif mektubunun sonunda.
“Yarı parçan; sanırım bu aşktan daha öte”
En güzel tarif sanırım aşk için.
Çok seviyorum seni 💜
Ahmed Arif gibi bir âşık herkes başına 😉
Yorumun beni mutlu etti. Sen çok güçlü şahane bir kadınsın. Nasıl sevmem seni 😍
Seviliyorsun…