Şahmeran'ın Çatal Dili

Gölge

20 Temmuz 2023

Yazı: Gölge | Yazan: Feray Orman

Kalben, ruhen içimizdeki o kocaman kara deliğin, o dipsiz kuyunun kırklı yaşlardan sonra ortaya çıkması, bir tesadüf mü sizce?

E, tevekkeli değil, doğuyoruz, büyüyoruz, herhangi bir alanda uzmanlaşıyor, öğreniyoruz, evleniyor, çoluk çocuğa karışıyor, onları büyütüyoruz falan derken, filmin ikinci versiyonuna geçiyoruz.

Birincisinde ne anladık ki ikincisinden medet umalım diyorsanız eğer, birçok filozof ve psikoloğa göre cennete giden yol cehennemden geçer.

Osho, “Çünkü bütün huzursuzluğun, bütün sıkıntının nedeni zihnin kendisidir. Huzur, zihin olmadığında vardır” diyor.

İşte yaşamın ikinci yarısında zihnimiz ve ruhumuz ile yaşamaya başlıyoruz.

İnsanoğlunun dönüp kendi ruhuna bakması çok geç olmuştur. 19. yüzyılın başlarında kafamızı çevirip kendi içimize bakmaya başlarız. O zamana kadar hep kendi dışımıza bakarak inanılmaz bilimler geliştirmiş insanoğlu. Matematik, fizik, kimya, yer bilimleri, gökbilimleri… Babillerden bu yana hep gökyüzüne, çok uzaklara bakmışız ama içimizde neler olup bittiğine bakmaktan sürekli kaçmışız.

Halbuki en çok vakit geçirdiğimiz yer içimizdeki yaşamdır. Korkularımız, özlemlerimiz, çaresizliğimiz, sevgimiz, şefkatimiz, değerlerimiz.

Orayı düzenlenmek, silip süpürmek, dış dünya ile iç dünyayı bir bütün haline getirmek için ya çok cesur olmanız ya da yandım Allah! diyecek kadar (toplumun normlarına göre) hasta olmanız gerekir.

Persona Jung’a görünen yüzdür. Gölge ise görünmeyen yüz. Gölge diğer bir deyişle insanın yüzleşmek istemediği karanlık tarafıdır. Bilince kabul edilmeyen gölge, dışarıya, diğer insanlara yansıtılır, sorun onlardır, kötü olan da onlardır.

C. Jung “Kökleri cehenneme kadar uzanmayan bir ağacın dalları, cennete yükselemez” diyor.

Yani karanlık olan tarafımızı keşfedersek, gölgemizi görmeye başlarsak iyi olabiliriz diyor.

İşte kırklı yaşlardan sonra karşımız çıkan o boşluk, o anlamsızlık duygusu, o acı çekme, gölgemizin bizi dürtmeye başladığı zamanlardır.

Reddettiğimiz, toplum ve öteki tarafından ve o toplumun bir parçası olarak senin tarafından kötü kabul edilen ne varsa bir sandığa kapatılır ve üzerine kilit vurulur.

Fakat bütün bir varlık olarak dünyaya gelen insan, sandığa kapatılmış diğer parçaları ile her zaman yaşamak ister ki tamamlansın, iyileşsin.

“Gölge” konusunda en dikkate değer fikirlerden biri filozof olan Platon’a aittir. Platon, Devlet adlı eserinde mağara duvarlarına yansıyan gölgelerden bahseder. Platon, görünen dünyayı bir mağaraya benzetir. Bu mağaranın içinde bulunan insanlar ayaklarından ve boyunlarından zincire vurulmuş bir halde yaşamaktadırlar. İnsanların bulunduğu yerden yüksek bir noktada ise bir ateş parıldamaktadır. İnsanlarla bu ateş arasında dimdik bir yol vardır. Mağaradakiler bu ateşin aydınlığıyla, ancak arkalarından ateşin duvara yansıttığı gölgelerini görürler . Ama mağaranın dışındaki gerçeklikten habersizdirler. Ancak bu mağaradaki mahpuslardan biri ayağa kalkıp gözlerini ışığa kaydırdığı zaman, gölgelerin ardında bir şeyler olduğunu fark eder ve gerçeğe yakınlaşır. Platon, mağaranın dışındaki ışığı gören kişinin, ışığa baktığında her şeyi bir anda göremeyeceğini ifade eder. “Yukarı dünyayı görmek isterse, buna alışması gerekir. Rahatça görebildiği ilk şeyler gölgeler olacak. Sonra, insanların ve nesnelerin sudaki yansıları, sonra da kendileri. Daha sonra da, gözlerini yukarı kaldırıp, güneşten önce yıldızları, ayı, gökyüzünü seyredecek”.

Mağaradaki gölgeler aslında birer hayaldir.

Platon’a göre bu kavranan dünyanın sınırlarında esas olarak “iyi” ideası vardır. Ancak insanların bu durumu hemen idrak edebilmesi zordur. Bunu için mağaradan dışarıya bakmaları ve dünyada iyi ve güzel her şeyin bu ideadan geldiğini görmeleri gerekir.

C. G. Jung’un “Dışa bakan düş görür, içe bakan uyanır” sözünden de anlayabileceğiniz üzere,

Platon’un gölge metaforu, psikoloji dünyasında bizim bilincimiz, personalarımız ve dış dünya da yaşama ısrarımıza denk düşüyor.

Zincirlerimizden kurtulup, mağaradan dışarı çıkabilme gücü ve cesareti ise iç dünyamıza bakıp, gölgemizi keşfetmek ve onun yaratıcılığından yararlanarak bütün olmak demek.

Anlaşılan o ki bütün olmak için acı çekmek gerekir, katlanmak, hissetmek, en önemlisi de kaçmamak gerekir. Ne demiştim yazımın başında.

“Cennete giden yol cehennemden geçer.”

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Filiz Ak 21 Temmuz 2023 at 19:54

    Kendinle tanışmak 40’lı yaşlarda başlıyormuş. Çok şükür 40’larımızı yaşıyoruz acısıyla tatlısıyla. Tebrik ederim Feraycım, yazın doyurucu olmuş.

  • Yanıtla Metin Çoban 22 Temmuz 2023 at 20:11

    40 yaşına kadar mağarada kaldık, bari 40’tan sonra mağara dışında kalabilsek onda da dışarıdaki ışık gözleri kamaştırıyor ve dışarıdaki yaşama uyum sağlamaya çalışıyorsun, hayatın gölgelerde olmadığını fark ediyorsun, ancak yaşamın aslında gerçeğine varıyorsun. Ben o aydınlanmayı yaşadım, diyebilirim. İçimi görmeye, davranış ve fikirlerimin değiştiğini anlamaya başladım. Bunun tamamı yaş almak ve tecrübe ile ilgili değil, kendimi geliştirmek için kendimi daha fazla bilgilendirdim. Ancak içimi görmeye başladım. Dışımdan bakılmayı ve kendi dış görüntümü artık önemsemiyorum.
     
    Güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık.

    • Yanıtla Feray Orman 24 Temmuz 2023 at 20:44

      Bol bol içimizi keşfetmemiz dileğiyle Metin Bey. Çok teşekkürler.
       
      Sevgiler;

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan