Karşı Duvarın Yazıcısı

Gitti

30 Ekim 2023

Öykü: Gitti | Yazan: M. Gökhan Üvez

Gitti…

Boş bir çuval ağırlığınca ben kaldım geride. Kendimi nereye koyduğumu aramaya başladım sonra. Kaybetmediğimi düşünüyordum, içimde bir yerlerde olmalıydım ama bulamıyordum. Bir anne sözü geldi aklıma:

“Nereye çıkardıysan ordadır!”

İyi de ben en son “o”nun yüreğine çıkarmıştım kendimi. Hay aksi! Tabii ya, giderken alıp gitti yanına… Ya ama insan gitmeden bir nezaket gösterip bırakmaz mı kenara bir yere? Yo yo, onda kalmış da olamam onda kalmış olsam zaten gitmezdi. Demek ki başka bir yere koymuşum yine. Belki de dışarıya çıkmış kendi kendime oyalanırken bir yere unutmuşumdur. Bu ne sorumsuzluk arkadaş? İnsan kendini bir yerde unutur mu hiç?

Oooff! Kendimle başım nasıl da dertte yine! Çocukluğumda da böyleydi, kendim yani. O zamanlarda da haylazın tekiydi. Her gün yara bere içinde gelirdik eve. Kolumuzu bacağımızı düşüp çizmediğimiz ya da yukarı mahalledeki kendimizden büyük çocuklarla kavga etmediğimiz bir gün olmazdı. O zamanlar, en çok Japonların Çinlileri aşağılamasına gıcık olurduk. En sevdiğimiz Çinli Bruce Lee idi. Birlikte az Japon dövmedik o sinema salonlarının çıkışında. Kaşımız gözümüz şişip yarılsa da yediğimizden bir fazlasını vurdukça bir sorun olmuyordu.

Bakmayın söylediklerime, kendime uymadığım zamanlarda iyi biri de sayılırım aslında. Kendime küstüğüm zamanlardaysa iyi bir âşık.

Zamanın behrinde “Ateşe benziyorsun” demişti kadının biri, “Sana çok yaklaşanı ısıtmaktan çok yakıyorsun” deyip çekip giderken. O gittikten sonra, hayatıma giren kadınlardan geride tutmaya başladım kendimi. Ben geride durdukça, bu sefer de onlar gelip tepeme çıkmaya çalışıyordu ama o kadar itici oluyorlardı ki manalı güzellikleri bile gözüme rahatsız edici gelmeye başlıyordu artık.

Aşkın kendisine sahip olamayanlar için aşk, her zaman bir kovalamacadan ibaretti ve daha çok kadınlar kovalamaktan, erkekler kovalanmaktan haz duyuyorlardı. Bense kimseye zarar vermemek için kendimi çekiyordum sadece.
 

* * *

 
Beni bana bırakmamam gerektiğini çok geç öğrendim, arama mesafe koymam gerekenin dışarıdaki insanlar değil, kendim olduğunu da.

Sanıyorum ki bir marangoz olsaydım, önce en keskin yerlerimden başlardım törpülemeye. Zira bir bıçağın en keskin yeri en kırılgan yeridir ve bir şeyleri kestikçe görür en fazla zararı.

Kendimi tatmin edebilmek için kendimi harcadığımı fark ettiğimde, bir kara deliktim artık, olay ufkumdan geçen her sevgiyi yutarak büyüdüğümü sanıyordum oysa büyüyen sadece içimdeki doymak bilmeyen o siyah boşluktu.

Kendimle kapışmaya da o zamanlar başladım işte. Böylesi bir sonsuz boşluğa dönmemem gerektiğini ve aslında içimdeki benin ben olmayan bir adam olmasına daha fazla katlanamıyordum. Ego ve süper ego karşı karşıyaydı artık. Çizgi romanlardaki süper kahramanlar gibi göğüs göğse çarpıştı iki ayrı ben. İyiyle kötü arasındaki savaştan çok daha fazlasıydı bu. Her gün birbirine misillemeler yapan taşlı sopalı vahşi kabileler gibiydim. Zihnimden gelen kemik seslerinden ürküyordum. İçim kendi arasında parça parça olmuştu. Geceleri kulaklarımdaki uğultulardan uyuyamıyordum. Kanlı canlı insanlarmış gibi birbirine bağrışıp duran bu sesleri duyabiliyordum. Kafamı yastığın altına sokunca seslerin kesileceğini umuyordum ama sesler azalacağı yerde daha çok artıyordu.

İşte böylesi bir sürecin içinde tanıştım onunla da. Hayatıma nasıl girdiğini anlamadan âşık oluvermiştim. Benim gibiydi. İncinen yaralarından akan kanları temizledim önce, sonra birlikte yepyeni oyunlar keşfettik meraklı çocuklar gibi. O bir kediye benziyordu daha çok. Elimin içini değil, dışını uzattığımda sokuluyordu yanıma. Yavaş yavaş içimdeki savaşın dindiğini hissetmeye başladım. Onun da yaralarının iyileştiğini. Birbirimize iyi geldiğimiz her halimizden belliydi.

Ama olmadı. Hani her şey yolunda gider de onca huzursuzluğun ardından gelen bu dinginlikten rahatsızlık duyarsınız ve o andan sonra her şey tersine dönüverir ya, tam da öyle oldu işte. Onun kalbinden bir çıt sesi geldi ve ben yine kendimle uğraşmaya başladığımdan bunu duyamadım. İçimdeki fırlama kendini ortaya çıkarıp bana bir çelme daha takmıştı.

Daha önce de terk edilmiştim, daha önce de canım yanmıştı ve daha önce de düştüğüm yerden kalkmıştım ama bu defa farklıydı. Artık düştüğüm yerden kalkma arzumun kalmadığını fark etmiştim. Canımın acıması umurumda bile değildi, onun bensiz de olsa mutlu olmasından mutluluk duyabiliyordum. Sanırım, gerçek anlamıyla aşk buydu. Onunla bir beden, bir yürek, bir can olmuştuk bir kere. Aynı yerden yaralananların duygudaşlığını yaşamıştık ve o bırakıp gitse de insanların doyumsuzca arzuladığı meyveyi tatmıştık kısa bir süre de olsa: Anlaşılmak!
 

* * *

 
Gitti…

Bir daha asla dönemeyeceğimi bildiğim zamanların özlemine mahkûm olmuştum. Derdimi paylaşabileceğim de bir tek o haylaz kendim kalmıştı geride ama onu da nereye çıkardıysam ya da nereye koyduysam bulamıyordum işte.

Sakinleşmek ve biraz kitap okumak için koltuğa oturduğumda kapı çaldı. Yalnız yaşayanlar bilirler, beklediğin biri yoksa kapıyı çalan ya uğursuzluktur ya da dilenci. Açasım gelmeyen kapıyı açtım. Kendim karşımda duruyordu. Gördüğüme sevineyim mi, kızayım mı bilemedim. Sarıldım bu uğursuza. “Gel len içeri!” diye tutup çektim kolundan. Bir çay koyup içerken anlattı yaptıklarından duyduğu pişmanlığı. Sorun olmadığını söyledim. Samimiydim bunda. Ona kızamadığımı anladım sonra. Büyümüş müydüm yoksa bilmiyorum ama evden kaçan çocuğu eve dönmüş bir ebeveyn gibiydim artık.

“Hayat devam ediyor” dedim. Yol almak için büyümek gerek falan diye başlayan uzun bir nutuk çektim kendime. Sonra saçmaladığımı fark edip sustum. Kalkıp bir çay doldurdum ve oturup yazmaya başladım. Silip silip yazdım ve silip silip yazdığım her kelimenin üzerimde âhı olduğunu bilerek korktum. Kendime dönüp baktığımdaysa çekyatın üzerinde sızdığımı gördüm yine. “Kalk, yerine yat” diyecek kimsesi olmadığından hayatında ilk defa memnun değilmiş gibi görünüyordu ya da ben her zamanki gibi yanılıyordum.

Bitti…
 
 
M. Gökhan Üvez
Adana
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 12 Kasım 2023 at 14:15

    “Kendimi tatmin edebilmek için kendimi harcadığımı fark ettiğimde, bir kara deliktim artık, olay ufkumdan geçen her sevgiyi yutarak büyüdüğümü sanıyordum oysa büyüyen sadece içimdeki doymak bilmeyen o siyah boşluktu.”
     
    Bu bölüm sanki yazınızın özeti hatta kalbi gibi. Uzun süredir böyle akıcı ve samimi ve gerçekten okuması keyifli bir yazı okumadım diyebilirim. Bir yandan koşuyorsunuz bir yandan yazıyorsunuz, vallahi bravo size tebrikler!

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan