Asmanın Altındaki Seki

Teneffüs

5 Ekim 2023

Öykü: Teneffüs | Yazan: Bihter Aslan

Bu sene beşinci sınıfa başlıyorum. Annem, eskimişliğini gizlemek için elinden geleni yaptığı önlüğümü duvardaki çiviye en temiz, pak haliyle asmış. Çocukları köyden ilçeye götüren servisi kaçırmamak için acele ediyorum, neyse ki son dakika yakalıyorum. Arkalarda boş bir yere geçip annemin kahvaltı niyetine verdiği lavaşımı dişliyorum. Koca bir yazın ardından arkadaşlarımı tekrar görecek olmak içime kırmızı balon sevinci yayıyor. En çok da Ceylin’i görmek için sabırsızlanıyorum. Niye mi? Anlatırım.

Aslında tüm arkadaşlarım bir hafta önce başladılar okula. Bizim buralarda böyle. Tarlada, bağda, bahçede işe güce yardım eden tüm köylü çocukları okula bir hafta geç başlar. Yazılı olmayan bu kurala ne okul idaresi ne öğretmenler ses çıkarır. Taşrada kurallar esnek, şartlar çetindir; bu da çocukluktan öğrenilir.

Servis okul bahçesine girdiğinde heyecanlanıyor, üstümü başımı düzeltiyorum. Camdan belli belirsiz gördüğüm aksimi beğeniyorum. Önlüğümün bu yıl daha da uzayan kollarımın bileklerini açıkta bırakmasına bile pek aldırmıyorum. Ayakkabılarımın yeni olmasıyla çocukça kıvanıyorum. Köylü pazarından alınan ayakkabılarıma tekrar bakıyorum. Gıcır gıcır siyah rugan ayakkabılarımı önlüğümün koluyla parlattıktan sonra hemen bizimkileri gözüme kestiriyorum. Ben onlara doğru yürürken onlar da bana doğru koşuyorlar, etrafımı sarıyorlar: Sırık Mehmet, Süslü Zehra, İnek Erkan, Topçu Kerim, Sümüklü Leyla ve güzeller güzeli Ceylin.

Arkadaşlarım birbirlerini bir hafta önceden görüp hasret giderdikleri için bir anda ilgi odağı oluyorum. Diğer çocuklardan farklı görünüyorum tabii ki. Ellerim boyumdan büyük işlerle başa çıkarken kullandığım dirgenden1, tırpandan2 nasır tutmuş ve çatlaklar içinde. Saçlarımın rengi yaz güneşinin altında iyice açılmış, boz bir renk almış, Yanaklarım “Ben bir köylü çocuğuyum” dercesine yanık bir kırmızı.

Ne yapalım; bizim buralarda çocuklar hayatı erken yaşta ana babalarıyla paylaşır, sofrada yemek için önüne konulanlara itiraz etmemeye alışır.

Bahçedeki öğrenci kalabalığı iyiden iyiye artıyor. Öğretmenimizin düdüğü ile İstiklal Marşı için sıraya giriyoruz. “Rahat!.. Hazır ol!. İstiklal Marşı için dikkat!..”

Ceylin’le sözleşmeden yine yan geliyoruz. Geçen sene dördüncü sınıfta aynı sırada oturmuştuk. Bakalım bu sene nasıl olacak? Belki Ceylin bu sene Berrin ile oturmak ister. Berrin’in babası da subay olduğundan mutlaka konuşacak bir şeyleri olurdu. Yazın gidilen askeri kamp hikâyeleri, ortak bir tanıdık subay çocuğunun yaramazlıkları konuşulurdu. Hiçbir şey olmasa bile birbirlerinin saçlarını örerlerdi.

5A Sınıfı olarak sırayı bozmadan öğretmenimizi takip ediyoruz. Bu seneki dersliğimiz bir üst katta ve benim yerim tam da Ceylin’in yanında. Buna çok seviniyorum. Bana cam kenarını ayırmış. Bahçedeki ardıç ağacını görmek hoşuma gider diye düşünmüş. İyi düşünmüşsün, diyerek teşekkür ediyorum. Yeni bir yere taşınmış gibi yerleşmeye çalışıyorum sırama, yeni sınıfıma. Ceylin bir hafta boyunca olan bitenden beni haberdar etme telaşında. Matematik öğretmeninin çok sinirli ve aksi bir adam olduğundan, resim öğretmenini hiç sevmediğinden, Türkçe öğretmeninin çok güzel giyindiğinden bahsedip duruyor. Ders başlayınca susuyor.

Ceylin bizim okula geçen sene geldi. Babası az önce söylediklerimden anlayacağınız üzere subay. Tayin sebebiyle il il, okul okul gezmeye alışmışlar ailecek.

Ceylin’in okula geldiği ilk günü hatırlıyorum birden. Sınıfta başka arkadaşların da yanı boştu, o gelip benim yanıma oturmuştu. Yanıma ilk oturduğunda elimde olmadan bir müddet her şeyini incelemiştim. Önlüğü daha maviydi sanki. Elleri pamuk gibi beyaz, saçları güneş yanığı değil de parlak bir sarıydı. Boyaları, kalemleri, defterleri, silgisi her şeyi bir başkaydı işte!

Okula Ceylin’in geldiği sene atanan bir İngilizce öğretmenimiz vardı. Bizi tanımak için sorular sormuştu. Sıra Ceylin’e geldiğinde ona da isminin anlamı sorulduğunda daha önce en az bir kez bu soruyu cevaplamış biri gibi kendinden emin isminin anlamlarını nasıl da arka arkaya sıralamıştı. Dünya, cennetin kapısı, sevgili… O öyle sıralayınca içinden kendime göre en güzel anlamı seçmiştim bile.

Okul geçen seneye kadar bu kadar güzel bir yer miydi diye düşünmeye başlıyorum. Sanki onunla birlikte okulu daha bir sevdiğimi fark ediyorum. Aynı sırada otururken birbirimizle kendi gerçeklerimizi paylaştığıma çok mutluyum. Bir gün o annesinin yaptığı harika poğaçaları benimle paylaşırken ben de ona bizim oranın meşhur fıstıklı samsasını3 ikram ediyordum, Ceylin samsaya bayılıyordu. Bir gün de beslenme çantasından daha önce hiç yemediğim pizza diye bir şey çıkardı, ben de kendi getirdiğim içli köfteleri bir ona bir bana pay ettim. Bunları yaparken sevdiğimiz bir şarkıyı birlikte söyler gibi mutlu olduk.

Söylemiş miydim bilmiyorum, sınıfta Ceylin kadar güzeli yok. Bu konu yalnız benim dikkatimi çekmiyor. Mesela az önce bayrak töreninde Tolga ne diye Ceylin’in sarı belikleriyle4 oynamıştı ki? Ceylin ve hep benim omuzlarıma değmesine alıştığım sarı belikleri…

Bu düşüncelerle beşinci sınıfın ilk dersi bitiyor, okul bahçesi neşeli bir maviye boyanıyor. Bahçedeki ardıç ağacının altında yerimi alıyorum. Ceylin okul kapısında benden ayrılıp kantine koşuyor. Onun her zaman kantinden alışveriş etmek için parası olur. Biz köylü çocuklarında para zor bulunur.

Az sonra elinde o çok sevdiğimiz çikolata ve iki limonata ile gelip yanıma devriliyor. Çikolatayı paylaşıyor, limonatalarımızı yudumluyoruz. Konuşmadan bahçedeki çocuk kalabalığını seyrediyoruz. Sessizliği Ceylin bozuyor. “Hafta sonu ne yapacaksın Özgür?” diyerek neşeyle yüzüme bakıyor.

Aslında Ceylin hafta sonları da annemlere yardım etmek için köyde olacağımı biliyor. “Köyde olacağımı biliyorsun” diyorum.

Konuşmaya başlıyor. Kasabaya, açık hava sinemasına, yeni bir film geliyormuş; benimle gitmek istiyormuş, hep bahsettiği ama henüz tadamadığımız frigolardan da yermişiz.

Güneş tepemde yükselirken çocuk kalbimi avutamıyor; hem o filmi görmeyi çok istiyor hem de filmin gösterileceği alanda oturacak yer bulamıyorum. Şimdi, tam da şu anda zil çalsın teneffüs bitsin istiyorum.

 
 
Bihter Aslan
 
 

Notlar

  1. Dirgen: Genellikle harmanda sapları yaymaya yarayan demirden, çatallı bir tarım aracı; çatal, diren. (Kaynak: TDK)    ⇡⇡⇡
  2. Tırpan: Uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, ekin vb.ni biçmeye yarayan, hafifçe kıvrık, uzun çelik bıçak; çalgı orağı, çalkı. (Kaynak: TDK)    ⇡⇡⇡
  3. Samsa: Baklavaya benzeyen bir tür hamur tatlısı. (Kaynak: TDK)    ⇡⇡⇡
  4. Belik: Saç örgüsünün omuzlardan aşağıya uzanan bölümü; bölük, örgü.     (Kaynak: TDK)⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Josef Kılçıksız 6 Ekim 2023 at 10:03

    Bu öyküde masumiyeti hissettim; küçük maceraların büyük varoluşsal keşifleri doğurduğu, güneşli ve zamansız bir dünyayı.
     
    Kalemine sağlık Bihter Aslan.

    • Yanıtla Bihter Aslan 6 Ekim 2023 at 22:07

      Sevgili Josef teşekkür ediyorum tatlı yorumun için. Masumiyetimizi anlatan kelimeleri cümlelere taşımayı seviyorum. Çocukluğumuzu da hep kalbimizde taşıyalım istiyorum.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 8 Ekim 2023 at 23:49

    Hikaye akıcı, bana devamı gelecek bir serüvenin başlangıcı gibi geldi.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan