Biraz Kitap

Profesör Andersen’in Gecesi

16 Ocak 2024

Kitap: Profesör Andersen'in Gecesi | Yazar: Dag Solstad | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Profesör Andersen’in Gecesi | Dag Solstad

Norveç hümanizmine dair çok güzel bir okuma oldu bu bana. Bu kadar hümanizm fazla diye düşünüyorum.

Profesör Andersen’in Gecesi | Polise Haber Vermek ya da Vermemek

Profesör Andersen bir edebiyat profesörü. Hayatında işi gücü dışında bir aksiyon yok gibi gözüküyor. Kendi halinde biri. Fakat hayatının aksiyonunu yaşıyor bir Noel gecesi. Aslında dini inancı yok. Ama kendisini “Hıristiyan kültür dünyasının bir parçası” olarak gördüğü için o da kutlamalara katılıyor. Bir yetişkin olarak bu kutlamaları ve coşkulu sevinci çocuksu buluyor bir yandan ama anlayış da gösteriyor.

O gece camdan dışarı bakarken karşı evde bir adamın bir kadının boğazını sıktığını ve kadını öldürdüğünü görüyor. Bunun üzerine okuyucu olarak beni çok yoran bir düşünce sürecine dalıyor. Polise telefon etmem gerek… Ne söyleyeceğim ben şimdi… Bana gülecekler… Polise telefon etmemem çok garip… Hâlâ geç kalmış sayılmam… Ben polise bildirmiş olayım, sonra ne yapacakları onlara kalsın… Yapmam gerektiğini biliyorum ama yapamıyorum… Keşke telefon etmiş olsaydım…

Ay niye bu kadar düşündün? Niye bu kadar paraladın kendini? Çok otomatik bir refleks olarak polise haber verilir böyle bir durumda. Ya da korktun, tamam korktuğundan haber vermemek de anlaşılabilir bir durum ama profesörümüzün polise haber vermeme sebebi bu da değil. Sebebi, haber vermeyi gereksiz bulması. Evet gereksiz bulması!

Çünkü ona göre cinayet telafisi mümkün olmayan bir şey. Hırsızlık ya da yangın olsa polise haber vermekte tereddüt etmezmiş çünkü müdahale edilebilir, durdurulabilir ve bir zarar doğarsa da telafisi mümkün. Ya da şiddet uygulandığını görse ihbar eder, şiddeti durdurabilir. Ama cinayet olup bitiyor. “Telefon edip olayı ihbar etmekle durumu düzeltemeyecekti.”

Olsun, katil bulunur en azından. Ama yok, Profesör Andersen’in cinayeti haber vermesi neticesinde katilin yakalanması profesöre “itici” geliyormuş. Evet, itici. “Cinayet işlemiş bir adama karşı böyle bir tecavüzde bulunamam” diyor.

Ne?! Ne çeşit bir hümanizm bu!

Neden böyle düşündüğüne dair de düşüncelere dalıyor ve kendi kendine konuşurken laf lafı açıyor, Norveç’in AB’ye girip girmemesine geliyor konu. Bu konuda ülkede yapılan referandumda hayır oyu kullanmış Profesör. Çünkü “Ülke halkının çoğunluğunun karşı olduğu bir şeye evet demek için bir neden görmüyor”. Ülkede yaşayan çiftçi, balıkçı, tır şoförleri için Norveç’in AB dışında kalması önemliyse Profesör Anderson onların kararına karşı çıkmayı savunamazmış. Öte yandan hocalık ettiği öğrencilerin Brüksel’deki AB kadrolarında şahane görevlere atanma fırsatını kaçırması da onu eğlendiriyormuş.

Profesörün bu garip tavrı bana Albert Camus’nun Yabancı’sını hatırlattı. Aynı sevimsizlik.
Bkz: Yabancı
 
 
Saygılar,
Hülya Erarslan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan