Satır Arası

Sorumluluk

5 Temmuz 2019
Yazı: Sorumluluk | Yazan: Nalan Erpolat

Son zamanlarda, orta yaş ve üzeri insanlardan çok sık duyduğum bir cümle;

“Yeni nesil çok sorumsuz.”

Hep söylenir ya; “Bazı cümleler çok söylendikçe anlamını yitirir ve gitgide içi boşalır” diye, bu cümle de öyle oldu gibi artık. Sanki hiç düşünmeden, bir şeye dayandırmadan, öylesine çıkıyor ağızlardan. Sözü çıkaran ağız için bir hayli anlamsızlaşsa da, kastettiği kitle için yargılayıcı, yaftalayıcı, hatta subliminal olarak olumsuz etkileyen bir cümle oluyor. Cümleyi çok duyan yeni nesil çocukları ne olduğunu belki de tam olarak anlamadan üstleniyorlar bu rolü:

“Sorumsuz”

Nedir sorumsuz olmak? Ya da nasıl sorumluluk sahibi olunur, diye sorsak ne gibi cevaplar alırız?

İşte bazı klişeler:

– Çocukken vereceksin sorumluluk, vermezsen olmaz.

– Çocuğun içinde olacak içinde, olmadı mı ne yapacaksın!!!

– Kocam çok sorumsuz; evin, çocukların tüm yükü benim üzerimde.

Gibi cümlelerle uzayıp gider bu liste.

Çocuklara yaşlarına uygun sorumluluk vermek gerektiği, bu sorumlulukları yerine getirirken meydana gelebilecek kazalara kızılmaması, hoş görülmesi gerektiği, verilen sorumluluktan geri dönülmemesi gerektiği yıllardır hep, yazılıp çizilen, konuşulan konular.

Bu konular bu kadar çok konuşulmasına rağmen, yeni neslin sorumsuzluğunun arttığı da çok söyleniyorsa, burada daha geniş düşünülmesi gereken şeyler var.

Hayat Sorumluluğu

Hayat boyu insanlar, yaptıkları ya da yapmadıkları her şeyin bedelini öderler. Hayat sorumluluğunun mantığı ya da çıkış noktası budur. Tabii insanlar toplum içinde yaşamaya mecbur oldukları için, bedelleri tek başlarına değil, çoğu zaman çevrelerindeki insanlarla beraber öderler; diğer bir değişle yakınlarına da bedel ödetirler.

“Sorumsuz” diye yaftalanan insanlarda, sorunun, tembellikten çok hayat sorumluluğu bilincinin tam olarak oturmaması olduğu kanısındayım. Çocuk yaştan itibaren bir şeyler yapıyor herkes ama neden yapıyor? Yap dendiği için mi yapıyor? Neden yapması gerektiği anlatılıyor mu kendisine? Ya da bunu sorup öğrenmesine izin veriliyor mu?

Genelde bu soruların cevabı maalesef olumsuz. İnsanlara her şey dayatılarak yaptırıldığı müddetçe, insanlar hayatın sorumluluğunu alamıyor; aksine anlamını bilmeden yaptıkları için, sorumluluklar yük haline geliyor, ve sorumlulukları yerine getirirken hayatın güzellikleri tamamen siliniyor. Hayatla kavga edilmeye başlanıyor.

Sonuda, insanlar sıkıldıkları, yoruldukları yerde de asla direnç gösteremiyorlar, sorumlulukları da yarıda bırakabiliyorlar. İnceldiği yerden kopsun yaklaşımı ile de hayatın getirdikleri ile oradan oraya savruluyorlar. Bu insanların yakın çevreleri de çoğu zaman sınırları aşan sorumluluk yüklenmek durumunda kalıyor. Onlar sorumluluktan kaçıp savrulurken, anne-baba, eş hatta çocuklar bile sınırsız sorumluluklarla bedel ödüyorlar. Belki kendi hayallerinden, kendi hayatlarından geçiyorlar. Yolun sonunda da potensiyelleri gerçekleşememiş, ziyan olmuş hayat hikayeleri doğuyor.

Sorumluluk Bilinci

İşte her zaman olduğu gibi satır aralarını okuduğumuzda, aynı sonuca çıkıyoruz. Hayatta her şey farkındalıkla doyuma ulaşır, farkındalık için de yapılacak şey sağlıklı iletişimdir.

Büyük-küçük, kadın-erkek, zengin-yoksul farkı gözetmeden, herkesin bir birey olduğu, hayatın devamı için süregelen sistemin çökmemesi için de her bireyin üzerine düşen görevler olduğu, sağlıklı bir iletişimle, düzgün bir bir dille ve yaklaşımla anlatılmalı.

Kim neyi, ne için yapıyor, bu hayatta bunlar neden gerekli, neden sorumluluklar paylaşılmalı, hayatın içinde konuşularak, tartışılarak hatta deneyip yanılarak; kısaca yaşayarak öğrenilmeli.

Tüm bunları hissederek yaşamak, sorumlulukların yük gibi değil; hayatın anlamı ve tadı olarak algılanmasını sağlayacaktır. Aile olmanın, arkadaş olmanın, ekip olmanın; bireysel düşünüyor olmaktan çok daha keyifli olduğunu apacık gösterecektir.

Mutlu haftasonları,
Nalan Erpolat

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan