Biraz Kitap

Drina Köprüsü

8 Ocak 2019

Drina Köprüsü | Ivo Andriç

Sonunu okuyamadım.
Anlatayım neden.
Son zamanlarda kitap okurken (kitap dediğim roman) kitaptaki hikayeye göre duygu durumumun değiştiğini fark ettim. Kitaptaki karakterlerin başına tatsız olaylar gelince benim de tadım kaçıyor. Sonra dedim ben manyak mıyım? Tadın kaçıyorsa bırak, sanki silah zoruyla okutuyorlar.

O yüzden sonlara doğru bıraktım.

Aslında böyle abarttığım gibi hüzünlü değil kitap, benim hüzün eşiğim düşük.

Devşirme Çocuklar

Daha ilk sayfalarda yer alan devşirme meselesiyle bir tadım kaçtı benim. Bilirsiniz, Osmanlı Devleti yabancı memleketlerdeki çocukları alıp dinlerini, dillerini, milliyetlerini, kökenlerini unutturacak bir eğitime tabii tutup Osmanlı için çalışacak insanlar olarak yetiştiriyordu. Bu kişilere “devşirme” deniyordu.

Düşününce, aslında ne kadar travmatik bir olay.

Kitapta da bu travma çok vurucu bir şekilde resmediliyor. Osmanlı askerleri gelmiş, çocukları zorla ailelerinden alıp bir arabaya koymuş, arkada çocukların anneleri koşuyor;

“Anneni unutma İvan.”
”Milletini unutma Andre.”

diye bağırarak.

Anne babalar, çocukları Osmanlı askerleri tarafından alınmasın diye çocuklarını ormana götürüyor ve bir bulan olursa diye çocuklarına deli taklidi yapmalarını nasihat ediyorlar. Çünkü sadece akıllı, sağlıklı çocuklar alınıyor.

Tabii tarihi olayları o dönemin şartları ile değerlendirmek lazım.
Ama yok, ben değerlendirip hoş görüp geçemedim.

Yolsuzluklar

Sokullu Mehmet Paşa da böyle bir devşirme. 1505-1579 yılları arasında yaşamış, Osmanlının başarılı sadrazamlarından.

Doğduğu yer olan Vişegrad’ı (Bosna Hersek’te) unutmamış, oraya bir köprü yaptırmaya karar vermiş.

Bölge halkı için önemli bir ihtiyaç bu köprü. O yüzden halk sevinçle karşılıyor bu durumu. Ama sonra işler lanet olsun noktasına varıyor.
Çünkü köprünün yapımı çeşitli sebeplerden uzadıkça uzuyor. Esas sebep bu köprü inşaatından geçinenlerin çıkarı. Kendi çıkarları doğrultusunda köprü işini çıkmaza sokuyorlar. Bu sırada yerli halkı da zorla köprü inşaatında çalıştırıyorlar. İnsanlar parasız ve aç bir şekilde esirce çalıştırılıyor. Yıllarca sürüyor bu. Sonra nihayet nispeten dürüst bir devlet adamına denk geliniyor da çile bitiyor.

Yolsuzluk geleneğimizin (!) bu kadar köklü olduğunu görmek de haliyle canımı sıktı.

Dili Olsa da Konuşsa

Drina Köprüsü, yüzyıllar boyunca pek çok savaşa, barışa, hüzne, neşeye tanık oluyor. İşte bu pek çok olayı romanda okumak mümkün.
İnsanın köprü dile gelse de konuşsa diyesi geliyor.

Neyse ki yazar bunu zaten yapmış.

Saygılarımla,
Hülya Erarslan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Ocak 2019 at 07:33

    ”Osmanlı fethettiği yerlerdeki halkın diline, dinine karışmadan, hoşgörü ile yönetti“ diye öğretildi bize okullarımızda. Bu kadar müsamahalı bir imparatorluktan bu derece nefret niye o zaman? Yapılanların gerekçesi için “dönemin şartları öyleydi” dendiği zaman herkesin ağzı kapanıyor. Gel gör ki bunların oldukça insanlık dışı uygulamalar olduğu da gün gibi ortada.
     
    Kitabı bitirememene de şaşırmadım. Ben de bazı kitapları okuyamıyorum. Çok bilmişler başlıyor hayatın gerçeklerinden kaçtığım ve dünyanın toz pembe olmadığı üzerine nutuk atmaya. Bu sivri zekalar kadar biliyorum dünyanın ne olduğunu ya da olmadığını. Fakat onların hissettiği empatinin on katını hissettiğim için okuduğum bu tarz yazılar ruhumu parçalıyor. Onlar kadar rahat, kitabı kapatınca okuduklarımdan sıyrılamıyorum. İşte bu yüzden okumuyorum, okuyamıyorum böyle metinleri… Görmek istememekten değil fazla görmekten…

  • Yanıtla Hande S. Sinan 8 Ocak 2019 at 10:15

    Yıllarca bu kitap rahmetli anneannemin kütüphanesinden bana baktı çocukken ve şimdi görünce tekrar merak uyandı. Ben kitabı okurken bu kadar içselleştirebileceğimi düşünmüyorum yani şu anlamda: Osmanlı bence muhteşem falan değildi, fetihler yoluyla vergiye dayalı bir devlet yönetimi vardı; dolayısıyla da akıl ve mantık ile ilişkisi azalıp çağı yakalayamadığı için de yıkıldı. Sanırım ben sadece buradaki ailenin acısını içselleştirebilirim o da galiba fena yapar beni ama yine de okumak isterim.
    Teşekkürler…

  • Yanıtla Hülya Erarslan 8 Ocak 2019 at 10:46

    Benimkisi genel olarak “Amaaan ne sıkacağım tatlı canımı”
     
    Eskiden böyle düşünmeyip sonuna kadar okurdum. “Alt tarafı roman” deyip geçerdim ama fark ettim ki etkileniyorum. Hüzünlü hikayeler okuyunca/izleyince tadım kaçıyor. Durduk yere niye tadımı kaçırıyorum dedim. Ondan beridir de kitap olsun, film olsun baktım üzücü bir yere gidiyor, bırakıveriyorum.
     
    “Aman Ali Rıza Bey, tadımız kaçmasın” oluyorum galiba. 🙂

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan