İndeks
Doğmadan Önceki Anlaşma: Birinci Bölüm
Doğmadan Önceki Anlaşma: İkinci Bölüm
Doğmadan Önceki Anlaşma: Üçüncü Bölüm
İkinci Bölüm Özet
Doğmadan önce anne babasını seçen bir erkek çocuktan gelen telepatik bir mesaja annenin verdiği cevap; zaman zaman anne duygusallığında olmakla beraber zaman zaman da kendi egosunu korumaya yöneliktir. Çocuğunun çok ileri bir bilinç olarak doğacağını bilmesi onu yine de birçok konuda yönlendirmeye çalışmasına, hatta bazen yapmak istediklerine karşı çıkmasına engel olmayacaktır. Bir yandan Dünya gerçekliğinin içinde gelişecek bazı “anlık” olayları da hesaba katmış, diğer yandan anlaşmanın bazı maddelerine razı olup -çocuğun Dünya hayatını erken terk etme programı gibi- hem kendisinin hem de çocuğun tekamülünü düşünmüştür.
En ilginç olanı da sonunda annenin “Büyük Plan” tarafından doğacak bu çocuğun geçmişte yaşamış “Büyükbabası” olduğunu anlamasıdır.
Üçüncü Bölüm
Sevgili Oğlum;
Bizi seçtiğin için seni saygıyla, sevgiyle kucaklıyorum. Her ne kadar doğmadan önce seni kabul ettiysek de Dünya’dayken de onayımızı alman gerekiyor “Evrensel Yasalara” göre. Öncelikle genetik kodlaman ve evrim potansiyelinin bizlerle uyumlu olması beni sevindirdi. Hatta senin gibi bir ruh beni -bizi- seçti diye gururlandım bile. Annenle bu konuda masa başında ve ayrıca sanal ortamda -uyku ortamında- küçük toplantılar yaptık. Fakat birçok konuda maalesef uzlaşamadık.
Bir süredir ben işsiz olduğum için annen çalışıyor ben de ev işlerini yapıyorum. Gülme öyle… Oldukça başarılıyım. Özellikle yemek pişirmekte… Bu yüzden annen ve kısmen de ben, hayatımızda büyük bir değişiklik yapmaya gönüllü değiliz. Annenin rahatı oldukça iyi, bitmek bilmeyen sıkıcı ev işlerinden kurtuldu. Bir tek zorunlu ödemelerimiz bizi biraz zorluyor. Ama 6 ayımız kaldı o da geçecek inşallah.
Yanlış anlamadıysam sen bizim ekonomik olarak bolluğa doğru yol almamızı kolaylaştıracaksın. Sanırım bunu tüketimi azaltmamızı sağlayarak -şehirden köye göçünce doğal olarak- yapmamızı planlıyorsunuz. Bu plan yapılırken yalnız olmadığını biliyorum. Hak verirsin ki gelecekle ilgili verileri bizim Dünya gözüyle görebilmemiz pek mümkün değil. Ancak nasıl olduğunu tam olarak bilemesem de hayata karşı bir cesaret hissediyorum zaman zaman.
Sanırım yeryüzündeki insanların çoğu hiç değilse bir kez olsun kendini her güçlüğün üstesinden gelecek bir varlık olarak görür.
Bunu sana sorabilirim belki de yeri gelmişken, içimdeki bana verilmiş gücü kullanabilmem nelere bağlı? Buralarda çok karışık fikirler uçuşmakta bu konularda.
Anladım, anladım sanırım. Yani diyorsun ki saflığını korursan, özünün sesini duyarsın. Esas zor olan da bunu başarmak! Sırf bu yüzden senin de gelmeni kolaylaştıracak bir yol olacağını düşündüğüm meditasyona başladım. Daha önce pek çok yol da denemiştim. Şimdilik son durağım “ışığımı koruma” meditasyonu. Elbette Dünya’daki yaşam öyle uzaktan –geldiğin yerlerden- göründüğü gibi kolay ve hafif değil. Yer çekimi kuvveti bile bizim neler çektiğimizi -bedenimizi biteviye aşağıya doğru çekerek- göstermeye yetebilir. Düşünsene burada her bir kilogramımızı yaklaşık 10 Newton’luk yer çekimi kuvveti etkilemektedir. (Lisedeyken fizik dersini severdim.)
Ayrıca buradaki “özel kurgulanmış yaşam sahnelerinin” siz buna “matriks” de diyorsunuz her biri o kadar caydırıcı, çeldirici, yanıltıcı ve hatta düpedüz kandırıcı ki! İçine girmemek, en iyisi de bunu başarmak çok zor tabii. Neyse sen bu Dünya gezegenini defalarca çiğnemiş bir varlık olarak hepsini benden daha iyi biliyorsundur eminim. Her şey oyun içinde oyun gibi. Buna bir de kendi aklımızca oyunlar ekleyerek işimizi zorlaştırıyoruz aslında.
Sen bizden Plan’ın yazdığı oyunu çözmeye çalışmamızı, onun üzerine -o yetmezmiş gibi- kendi kendimize çıkardığımız yeni ve karmaşık oyunlar eklemememizi öneriyorsun anladığım kadarıyla. Ben bizden istediklerini kabul ediyorum. Her ne kadar buraya geldiğinde karşı çıkıp kararlarında önüne zorluklar çıkaracaksam da… E, olacak o kadar. Ben de kendi rolümün tadını çıkara çıkara oynamak istiyorum. Tadı kaçınca da hayat benim önüme uyarıcı “kırmızı-dur” ışığını çıkarır zaten, hiç üzülme.
Zaman zaman yeryüzüne bir gök taşı gibi düştüğümü ve afalladığımı hissediyorum.
Dünya’da yaşadığım olaylar, karşılaştığım insanlar, büyüdüğüm şehirler, binalar bana yabancı geliyorlar. Fakat bunu kimseye anlatamıyorum. Bazen de aniden tersine dönüveren olaylar, insanlardan hiç sebepsiz gördüğüm yakınlık hoşuma gidiyor. Devasa gökdelenleri görünce iç enerjimin yükseldiğini fark ediyorum. Hafif bir ürküntüyle beraber garip bir heyecan duyuyorum. Bunlar bana içinde benim de olacağım uzay üssüne benzeyen şehirlerde gelecekle ilgili görüntüleri hatırlatıyorlar. Diğer yandan yaşadığım İstanbul kentini yüksek tepelerden izlediğimde ya da uçak hava limanına inerken; nicedir çiğnediğim topraklarımın bana seslenişini duyuyorum kulaklarımda. Katışıksız bir sevginin renkleri uçuşuyor gözlerimin önünde, saygıyla eğilmek istiyorum boğazın koynuna ve öpmek istiyorum geçmiş ve geleceğin damlalarının sessizce ıslattığı kıyılarını gözyaşlarımla… Neler yaşandıysa artık, sesler, renkler, kokular toprağa inmişler de sanki senin gibi eski sahiplerini beklemekteler…
Konuşmalarımdan da anladığın gibi ben seninle buluşmaya hazırlanıyorum ve hatta hazırım bile. Yalnız bir sorum olacak; senin yaşam programını delmemiz mümkün değil mi? Demem o ki bazılarını değiştirip bazılarını ekleyemez miyiz? Bize sorduklarının hepsini kabul ediyorum fakat dünya seyahatini erken bitirmeni -değişmesi en zor olanlardan biri olmasına rağmen- iptal etmemiz için neler mümkün, diye soruyorum. Cevabını şimdi almasam da olur. Eğer kabul edilecekse zamanı gelince o devreye girecektir eminim. Söz vermiyorum ama anneni razı etmeye çalışacağım. Senin varlığını ve yaratıcı büyük planı saygıyla selamlıyorum.
* * *
Şimdi de izninizle bağlayalım hikâyenin sonunu, aklımızda kalan eski bir tekerlemeyle:
Gökten üç elma düştü yeryüzüne; biri okuyanın, biri annenin, biri babanın başına… Onlar ermiş muradına “yazan” çıksın kerevetine!
Üç Öykü Hakkında Yazarın Notu:
Doğumun ve ölümün insanlar arasında inanılan, bilinen birçok yönü var. Bilimsel ve dini açıklamalarsa çok çeşitli… Aynı çeşitlilik diğer inançlarımız, kavramlarımız için de geçerli. Yakın bir zamanda yaygınlaşan, döngüsel olup doğrusal olarak gitmeyen bir zaman kavramını da seçeneklerimiz arasına yerleştirdik birçoğumuz. Yaşamın da böyle döngüsel olabileceği fikrini de. Ben ise baştan beri yaygın olan kuramlar, katı teoriler, bir başı ve bir sonu olan zaman kavramıyla yol alırken, birçok hüsran ve sıkıntıyı kendi kendime yarattığımı bile fark edemeden yaşadım.
Bu hikâyede olduğu gibi “İlahi Plan”la ferdi irademizi bir arada açıklayabilen; bize somurtkan değil de gülümseyen bir yüzle anlatılmaya çalışılan bir varsayımı daha eğlenceli bulduğumu itiraf etmeliyim. Özellikle bu açıklamada her bir kişinin -ya da ışığın- kendisinden sorumlu, bir ve tek olup ama aynı zamanda bütünle birlikte hareket etmesi de beni heyecanlandırdı. Varlığına inandığım iki ayrı dünyanın aslında birbirini anlamalarının zorluğunu -ki apayrı sistemlerle çalışmaktadır- anlamamla birlikte hangisinin daha gerçek olduğu hakkındaki düşüncelerimi de sağlamlaştırdı.
Şüphesiz, gerçek budur diye bir iddiada bulunmam, en azından benim için erken fakat ben sadece “Neden olmasın?” diyorum.
Sevgi ve saygılarımla…
12 YORUMLAR
Ellerine sağlık, çok keyifle okudum. Dünya boyutundaki yaşamın perde arkasında ince bir kesit oluşturmuş ve çok güzel ifade etmişsin.
Devamlarını isteriz, sevgiler.
Perde arkasının keşfi pek kolay olmuyor, arada arka plana kaçamak yapmak iyi geliyor. Hem sahne de dümdüz durmuyor ki zaten; döner sahne 🙏💕
Acaba diyorum, öbür dünyada mukim anama babama bir koşu gitsem ve yeniden doğmak üzere yeni bir anlaşma mı yapsam? Ne güzel olurdu doğmadan önce bu üçlemeyi okusaydım. Anlaşma metnini yazan mahir kaleminizi öper, hürmet çatarım efendim…
Fırat Bey, bir yere gitmeden oturduğunuz yerden yeni bir anlaşma yapmayı da deneyebilirsiniz belki de. Ama sorun hangisinin sizin için daha iyi olacağına karar verebilmek. Ak iken kara, kara iken ak da çıkabilir. Anlayışınıza sığınırım efendim.
Saygılar, sevgiler.
Yüreğine sağlık arkadaşım….
Teşekkürler Nurcum.
Değişik ve çok güzel bir konuyu kaleme almışsın sevgili Şen. Tebrik eder, yazım hayatında başarılar dilerim.
Senin şiirlerin gibi şarkı yapılabilir mi benim öykülerimden?
Şen Hanım sabırsızlıkla bekliyordum. Beklememe de değdi. Yüreginize ve aklınıza sağlık. Sizi okudukça ne kadar ortak düşüncelere sahipmişiz onu görüyorum. Sizinle tanıştığımızda bunu hissetmiştim. Lütfen yazmaya devam edin, sevgiyle kalın.
Beğenmenize çok sevindim.
“Açık Pencere’me” bekliyorum sizi.
Öğretici, akıcı, olaylara bakış açımızı değiştirebilecek çok güzel bir hikaye olmuş. Yüreğinize sağlık.
Tanıdık geldi mi? Ya da çok mu yabancı? Öğreticiliğinden şüphem var da? Kime, ne öğretebilirim… Herkesin gözü açık uyanmış da uyuyor numarası yapıyorlar bence ☀️🧚🙏❤️