Açık Pencere

Girmediğim Yollar | 10

31 Mart 2023

Yazı: Girmediğim Yollar | 10 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

Girmediğim Yollar | Bölüm 1
Girmediğim Yollar | Bölüm 2
Girmediğim Yollar | Bölüm 3
Girmediğim Yollar | Bölüm 4
Girmediğim Yollar | Bölüm 5
Girmediğim Yollar | Bölüm 6
Girmediğim Yollar | Bölüm 7
Girmediğim Yollar | Bölüm 8
Girmediğim Yollar | Bölüm 9
Girmediğim Yollar | Bölüm 10
Girmediğim Yollar | Bölüm 11
Girmediğim Yollar | Bölüm 12
Girmediğim Yollar | Bölüm 13
Girmediğim Yollar | Bölüm 14

 

Uçuruma Doğru Gidiyorum

Yoğun bir soru yağmuruna tutmuştu kendini o gün kadın. Üstelik bunu bilerek ve isteyerek yapmıştı. Kendi saklı kalan gücünün büyüklüğünü, bedeninin onun bu dünyadaki en önemli varlığı olduğunu tam olarak anlamaya başlamıştı. Onun canlılığının en önemli ispatıydı bedeni. Öldüğünde her ne kadar cansız olsa da bir vakitler yaşadığının, canlı olduğunun ispatı da yine o ölü bedeni olacaktı. Yaşamak, ölmek, canlı beden, ölü beden, tüm bu kelimeler başının üstünde bir süreliğine gezindiler.

Bütün düşünceleri onu sonunda Allah’ın kapısına getirip bıraktı. Onu hiç görememesini kabullenmişti çaresiz. Kendinde hissettiği yaşama arzusunun, her an kullandığı düşünce gücünün, bedeniyle kurduğu iletişimin, birçok tasarım üreten zihninin ve onun bitmek bilmeyen enerjisinin bir merkezi bir kaynağı olmalıydı. Sorun bu merkezin onun da içinde olduğu bir kaynak olup olmamasındaydı. Yani varoluşun kaynağında o da var mıydı? Yoksa o sadece var edici kaynağın yarattığı ikincil bir ürün müydü? Yani o kaynaktan besleniyordu da enerjisi kesilince ölüm mü gerçekleşiyordu? Bunun dışındaki olasılıkları düşünmemişti daha önce. Ama şimdi aklına gelen bir seçenek daha vardı. Onun enerjisinden de “yaratıcı üstün varlık” besleniyordu. Yani yaradan ile yaratılmış insan arasında karşılıklı bir alışveriş yani bir etkileşim olamaz mıydı? Gökyüzünden yeryüzüne inen bilgilerin yanı sıra, aşağıdan da yukarıya deneyimler, yaşam bilgileri gidemez miydi? Eğer gidiyorsa o zaman yaratıcı da onların deneyimleriyle her an biraz daha aşkınlığa kavuşmaz mıydı? Bu durumda kendisinin yaratımdaki önemi çok daha artmış olacaktı.

Bunu düşünmesine hiçbir zaman izin verilmemişti daha önce. Oysa her aklına gelenin elbette bir sebebi vardı. Böyle büyük bir var oluş gerçeğini ararken tüm olasılıkları ölçüp biçmesi çok normal değil miydi? Neyin doğru olup olmadığına karar vermek için tüm seçenekleri göz önüne almalıydı. Oysaki tüm din kitapları, kaynağın, varlık bilgisinin yeryüzüne ve insana tepeden inme geldiğini söylüyordu; büyük ve tek yaratıcıdan. O da idrak ediyordu yaratımın ne denli büyük, yaratıcının ne kadar aşkın düzeyde olduğunu.

Varlığını kabul ettiği bu enerjinin aynı zamanda çok iyi matematik, fizik, kimya ve biyoloji bildiğini de inkâr edemezdi. Başka bir deyişle o büyük enerji kaynağı, eşsiz bir mimar ve mühendis olduğu gibi doğada bulunan sayısız bitkileriyle eşi zor bulunacak bir şifacıydı da aynı zamanda. Öyleyse onun yarattığı varlıklarda bu üstün özelliklerin birçoğuna sahipti. Ne var ki bazıları bunları kullanmıyordu. Toplum hayatı bunların ortaya çıkmasına fırsat verdiği gibi pek çok zaman bunların tamamen gizli kalması için ters yönde çalışıyordu. Aslında insanın neyin ne kadar farkında olduğu ve farkında olduklarından hangilerini seçtiği ayırt edici oluyordu. Buraya kadar her şey tamamdı.

Kendini “bilip tanıması” açısından büyük yaratıcıya hak ettiği gibi birçok övgü dolu sözler sıralayabilmenin kime ne faydası vardı?

Yaratıcının birçok özelliklerine sahip olup ama onun gibi hiçbir zaman hiçbir şeye tam olarak haiz olamamanın, sınırlı bir beden içinde bulunmanın anlamı neydi? Daha da önemlisi onun bu dünyadaki işi neydi? Bedeni ile kurduğu iletişimde onun dünya gözüyle göründüğü gibi sınırlı olmadığını anlamıştı. Buradaki hücreleri başka bir evrendeki madde bedeniyle iletişim halinde olamaz mıydı? Burada bittiği düşünülen yaşamı orada devam edemez miydi?

Sıkıştığı zaman açıp karıştırdığı bir not defteri vardı. Okuduğu kitaplardan, aldığı eğitimlerden sonra aklında kalanları not ettiği bir defter. Odasındaki dolabının en alt çekmecesini açtı ve defteri oradan çıkarttı. Doğruca camın önünde duran evin en konforlu koltuğuna kuruldu. Ayağını yumuşacık pufa uzattı. Bir anlığına hayatın en güzel dakikalarını yaşadığını düşündü. Korkusuzca düşünme özgürlüğüyle birlikte içine çektiği derin nefesin ne kadar hoş bir enerjisi olduğunu fark etti. Camdan dışarıdaki çam ağaçlarının yeşilliği hiç bozulmayan dallarını seyretti bir süreliğine. İçindeki huzurun ona verdiği rahatlık hissiyle hafifçe oturduğu yerde gerindi. Sonra da büyük bir merakla uzun bir süredir eline almadığı not defterini açtı. İlk açtığı sayfada yazılanları okumaya başladı.

Serbest irademe hiçbir güç karışamaz.
Hayatım benim seçimlerimden oluşur.
Seçimlerimizi ben yapmazsam benim yerime onu ”sistem” yapar.
Seçim yapmak yaratıcılığımın bir göstergesidir.
Her özgür seçimimde kendi gerçekliğime daha çok yaklaşırım.

Okudukça her cümlenin sonuna bir “tik” attı. Canı kahve içmek istiyordu ama keyfi o kadar güzeldi ki yerinden kalkıp onu bozmak istemedi.

Hiç kimseye hesap vermeden, başkalarına ait düşüncelere sığınmadan özgürce düşünmek ona kendini iyi hissettirdi. Her bir düşüncesi onun içindeki baskıyı azalttı, bedenini hafiflemiş hissetti. Bedeninin hoşlandığı bir durum yaşıyordu, demek ki o da özgürce düşündüğünde rahatlıyordu. Tam o sırada kapı açıldı erkek arkadaşı geldi. Yeni tanışmışlar, kısa sayılabilecek bir sürede uyumlu bir ilişki yakalamışlardı.

Erkek arkadaşı onun yanına gelip dudağına bir öpücük kondurduktan hemen sonra “Sana bir kahve yapmamı ister misin?” diye sordu. Kadının gözleri parladı. “Evet canım, nereden bildin?” diye sordu. Adam cevap verdi “Bilmez miyim, bedenlerimiz birbiriyle konuşuyor, beraber olmadığımız anlarda bile. Sen onların konuşmalarını duymuyor musun yoksa?”

Kadın daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı. Minik adımlarla hızlıca bir çocuk muzipliğinde gülümseyerek adamın yanına geldi. Dudağına ateşli bir öpücük kondurdu. Adam “Kahve yapmaktan vaz mı geçsem?” diye sorunca, kadın “Yok yok, önce kahve” diye cevap verirken bir yandan da kafasında 3 kelime uçuştu; beden, ilişki, para. Koltuğa doğru salınarak yürürken kendi kendine mırıldandı. “Hım, şimdi daha iyi anlıyorum, neden bu üçlü; beden, ilişki, para.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 3 Nisan 2023 at 13:00

    Çocukluğumuzdan itibaren, duyduklarımız, okuduklarımız, bize öğretilen ve edindiğimiz inançlarımız gereği yasaklı konu bu. Kafanızda fırtınalar oluşsa da suskun kaldığınız yer.
     
    Rahmetli eşimle bir sürü teoriler oluşturur, uzun uzun konuşurduk ama şimdi yine suskunum. Bir de Bodrum’da yaşayan bir yeğenimle buluştuğumuz zamanlar konuşuruz ama ilk defa bu konuda bir yazı görünce soluk almadan okudum, hem de birkaç kez.
     
    “Burada bittiği düşünülen yaşamı orada devam edemez miydi?”
     
    İşte bu dedim. Nedenini bilmiyorum ama belki aşırı duygusal olmam ve eşimi hâlâ bir an bile unutmamış olmam neticesi, son zamanlarda adeta bu kafamda gittikçe daha çok inandığım, adeta hissettiğim bir düşünce oldu. Bazen aklıma uzaylılar da girse bile, anladım ki böyle düşünmek bana iyi geliyor. Hem kitaplarda da hepimizin, bu dünyada görevi olduğu yazdığına göre… Sizin yazdıklarınız da mantıklı geliyor. Neyse ben sustum.
     
    Sabırsızlıkla bekliyorum.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan