Kurgu Dışı

Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına Mıdır?

22 Kasım 2022
Kitap: Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına Mıdır? | Yazar: Zygmunt Bauman | Yorumlayan: Hülya Erarslan


Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına Mıdır? | Zygmunt Bauman

Azınlığın zenginliği hepimizin çıkarına mıdır? Cevap veriyorum: Hayır. Elbette hayır. Niye olsun ki? Sanki zengin azınlık, fakir çoğunlukların hayrına bir şey mi yapıyor? Ya da yapmak zorunda mı ki?

Tabii bu konuda benim verdiğim cevapların bir önemi yok. Bauman ne demiş, ona bakalım:

“Zenginlerin daha da zenginleşmesinin, varlık ve gelir hiyerarşisinde aşağıda kalanlar şöyle dursun, sıralamada kendilerinden hemen sonra gelenlere bile faydası yoktur.”

Demiş. Yani zenginlerin değil fakirlere, diğer zenginlere bile faydası yokmuş.

Rakamlarla Zenginlik – Fakirlik

Kitapta öncelikle rakamlarla bir tablo anlatılmaya çalışılmış. Anlayana…

“…Dünyanın hiçbir yerinde yaşam standardı en fakir bölgedekinin iki katından daha yüksek değildi. Günümüzde ise, en zengin ülke olan Katar’da kişi başına düşen gelir en fakir ülke olan Zimbabve’dekinin 428 katıdır.”

“Uluslararası Çalışma Örgütü 3 milyar kişinin günlük 2 ABD Doları olarak belirlenen yoksulluk sınırının altında yaşadığını belirtmektedir.”

“Dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’si üretilen malların yüzde 90’ını tüketirken, en yoksul yüzde 20’lik kesimde bu oran yüzde 1’dir.”

“Dünyanın en zengin 20 insanının en yoksul bir milyar insanla eşit kaynaklara sahip olduğu tahmin ediliyor.”

“Dünyanın sadece en zengin on kişisinin varlığı 2,7 trilyon dolara ulaşarak büyüklükte dünya beşincisi Fransız ekonomisini neredeyse yakaladı.” (2012 yılı için)

Para Parayı Çeker

Para parayı çeker, diye bir laf bilirsiniz. Bunun doğruluğu kitapta da kendisine yer bulmuş:

“…Çok zengin olanlar varlıklarına varlık katarken; fakirler, özellikle de çok fakir olanlar daha da fakirleşiyor. (…) Dahası, insanlar sadece zengin oldukları için zenginleşiyorlar. Fakir olanlar sadece fakir oldukları için fakirleşiyorlar.”

Zengin olmak ve fakir olmakla ilgili şu kitaba da bakılabilir:
Bkz: Zengin Baba Yoksul Baba

Çalışırsan Başarırsın (?)

Eskiden okuyup çalışmanın başarı getireceğine inanılırdı, gerçekten de okuyup çalışan güzel bir yere gelebilirdi. Ama artık pek de öyle değil. Hatta aslında eskiden de çok öyle değilmiş.

“1979 yılında Carnegie’de yapılan bir çalışma çocukların geleceklerinin kendi akılları, yetenekleri, çabaları ya da hırslarıyla değil, büyük ölçüde sosyal çevreleriyle, doğdukları coğrafi konumla ve ailelerinin toplumdaki yeriyle belirlendiğini açıkça gözler önüne sermiştir.”

Bu konuyu anlatan bir kitap olarak;
Bkz: Outliers – Çizginin Dışındakiler

Sınıfsal Sınırlar

Önceden zengin ve fakir en azından aynı okula, aynı hastaneye gidebilir, birbirlerini tanıma, birbirleriyle arkadaş olma imkanı bulabilirdi. Ancak artık bu iki sınıf arasında adeta bir sınır var. Özel okullarla, özel hastanelerle ve özel olan çeşitli başka ayırımlarla zengin ve fakir hiç bir araya gelemiyor bile. Böylece insanlar birbirinden uzaklaşıyor. Birbirlerini tanımıyor. Tanımadıkça birbirleri hakkında ön yargı geliştirmeye başlıyor.

“İnsanlar coğrafi olarak polarize oldukça, birbirlerini daha az tanıyıp daha çok kuruntu yapıyorlar.”

Eşitsizliğe Neden Katlanıyoruz?

Burada bir eşitsizlik görüyoruz. Peki buna neden katlanıyoruz?

Bu soruyu yanıtlarken insanların düşünme alışkanlıklarına yer veriyor yazar.

“Yaşadığımız toplumun ideolojisinin büyük bölümünde yanlışlıklar olabileceğini fark etmenin insanları hayrete düşürebileceği” ihtimalinden bahsediyor. Yani biz eşitsizlikleri normal bulduğumuz için eşitsizlikler var, diyor.

“Tıpkı kölelik zamanında çiftlik sahibi ailelerin kölelere sahip olmayı doğal gördüğü gibi ya da tıpkı kadınlara eskiden oy hakkı verilmemesinin doğanın bir kanunu olarak görüldüğü gibi günümüzdeki çok büyük eşitsizliklerin çoğu da normalliğin fotoğrafı içinde kendine yer buluyor.”

Yani klişe olacak ama bakış açını değiştir, dünya değişsin. Çünkü “Sorunlar daha en başta onlara yol açan düşünce modeliyle çözülemez.”

Artan Tüketim ve Reklamlar

Kişiler arasındaki zenginlik-fakirlik ayrımının daha net gözüktüğü bir alan olarak artan tüketime de değiniyor yazar. Bunun için reklamların nasıl kullanıldığını anlatıyor.

“Reklamlar daha fazlasını istememiz için yem olarak kullanılıyor; açgözlülük hepimize altın tepside sunuluyor.”

“Farklı zamanlarda farklı nesnelere sahip olmak veya olmamak, sırasıyla en yoğun şekilde arzu edilen ve en yoğun şekilde içerlenen durumdur.”

Bu kapsamda alışveriş merkezlerini de hac görevini yerine getirdiğimiz ibadethaneler, alışveriş listelerini de dua kitabına benzeterek anlatıyor.

CEO’ların Zenginliği

CEO’larla ilgili çok ilginç bir şey öğrendim kitaptan. Çok para kazandıklarını zaten biliyorduk da zannettiğimiz kadar çok değilmiş kazandıkları para. Daha da çokmuş.

“…Yönetmeleri için kendilerine teslim edilen şirketleri zafere de taşısalar, felakete de sürükleseler en doğal haklarıymış gibi dudak uçuklatacak maaşlar bekler oldular.”

“Kalantor yöneticiler şirketten ayrılmaları durumunda milyonlar değerinde tazminat almaktadır. Çoğu durumda, şirket finansal hedeflerini tutturmasa da ve hatta zararda bile olsa bu tazminatlar ödenmektedir… Örneğin The Walt Disney’in eski başkanı Michael Ovitz’e ödenen 140 milyon dolar değerindeki tazminat Disney’in toplam yıllık net gelirinin yaklaşık yüzde 10’uydu.”

Üstelik bu yöneticilerin sözleşmeleri gereği iyi performans sergileme zorunlulukları da yokmuş.

Gelecek Nanay mı?

Gidişatın nasıl olabileceği ile ilgili birbirine ters çeşitli görüşlere yer verilmiş kitapta.

Örneğin bir görüşe göre:
“Her şey olduğu gibi kalırsa, değişim için neredeyse hiç umut ve ihtimal yok… Gerçekçi bir açıdan bakacak olursak, eşitsizlikler sürecek ve ulus devletler bunları meşrulaştırmaya devam edecek gibi görünüyor.”

Diğer bir görüşe göre:
“Ekonomi sorununun, ait olduğu arka sıralardaki yerini alacağı, insan kalbinin ve aklının yaşam, insan ilişkileri, yaratılış, davranış ve din gibi gerçek sorunlarla (tekrar) meşgul olacağı gün çok uzak değil.”

Yazara göre:
“Hırsın faydası yoktur. Kimsenin hırsından kimseye fayda gelmez.”
Bunu anlamalı ve kabul etmeliyiz, diyerek bitiriyor.

Geleceğe dair enseyi karartmamak gerekliliğine ilişkin bir kitap için
Bkz: Seçtiğimiz Gelecek

Ben iyimser düşünüyor ve iyimser yaklaşıyorum ama muhtemelen yanlış yapıyorum.
 
 
Saygılar,
Hülya Erarslan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 23 Kasım 2022 at 14:06

    Sevgili Hülya, insanlar arasındaki gelir eşitsizliğini bütün çıplaklığı ile ortaya koyan bu kitabın tanıtımı için kalemine sağlık. Kimi düşünceleri yeniden gözden geçirme, değerlendirme şansı buldum. İnsanlığın tarih boyunca toplumsal düzen ve ilişkiler konusunda katettiği yola baktığımızda, istisnai dönem ve yönetimler dışında genellikle gelir/imkân dağılımı konusunda öncekinden daha kötüye gittiğimizi söyleyebiliriz. Belki de görece eşit/denk haklara en fazla sahip olduğumuz dönem en eski zamanlardaydı. Doğada topluluklar halinde yaşadığımız, ilkel dönemler. Ki bu konuda da ancak az miktarda bilgimizle yorum yapabiliyoruz. Sanırım hem onbinlerce yıldır kurmakta olduğumuz medeniyete, hem insanlık olarak “ne istediğimize” hem de bunun olası sonuçlarına yeniden yeniden bakmalıyız.
     
    Gelir eşitsizliğinin karşısına ne koyacağız? Eşit gelir dağılımı mı? Eşit gelir hakkı mı? Hayata eşit koşullarda başlama ilkesi mi? Doğada izi dahi olmayan, tamamen insan üretimi olan eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramları “insan doğamızla” nasıl harmanlayacağız? Bu ilkelerin hangisi, ne kadar doğamıza uygun?
     
    Kişisel eğilimim şöyle:
     
    Verili sorunlara teknik çözüm ararken felsefi araştırma ve sorgulamayı yeniden öne çıkartmadan insanlık olarak olumlu yönde yol almamız zor görünüyor. Düşünmeliyiz, daha geniş, daha özgür, daha cüretkâr düşünmeliyiz. Böyle düşünüyorum. 😁
     
    Tekrar kalemine sağlık sevgili yazar arkadaşım!

    • Yanıtla Hülya Erarslan 27 Kasım 2022 at 20:37

      Ne güzel sorular sormuşsun. Keşke cevapları bilseydim.
       
      Zamanla bir iyiye gidiş olduğunu ben de düşünmüyorum. Ama kötüye gidiş olduğunu da düşünmüyorum. Bir iyi bir kötü gidiyor bence. Biraz ilerleme sonra geriye düşme… Böyle böyle yol alıyoruz.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan