“Bugün doğum günüm. İyi ki doğmuşum! Ben olmasaydım, eminim bir sürü insanın hayatı verimsiz bir toprak gibi çorak, ölgün ve renksiz olurdu. Otuz beşime merdiven dayadığım şu günlerde…” Durdu. Elindeki Mont Blanc kalemin karlı tepesine takıldı gözü. Hayati bir meselede gidişatı değiştirecek bir arabulucuya…
İncecik bacakları son bir can havli ile ayağa kalkmak için debelenirken, olanları pişmanlıktan uzak kibirli bir merhamet ile seyrediyordum. Şimdi siz merhametin nasıl kibirli olacağını merak ediyorsunuzdur. Durun anlatayım. İnsan, zaaflarını çelik yelek gibi giymiştir. Hem onlardan azade bir hayat ister, hem de zaaflarının…
2017 defterimizin sayfaları bitti. Şimdi “kalbimiz kadar temiz” sayfaları olan yeni deftere yazmaya başlayacağız gıcır gıcır üç yüz atmış beş günü. Ah’larını, vah’larını geçmişte bırakmak istemeyip yaşamın hatırasıdır diye cebinde taşımak isteyenler, on bin bakımlarını yaptırıp devam edecekler yollarına. Ve geçmiş yıldan taşınan “keşke”ler…
“İnsan en çok biriktirdikleriyle ölüyor.” dedi. Yatak odasının kapısına yaslanmış, elindeki helvayı çatalıyla tırtıklıyordu. Sonra söylediğini beğenmemiş gibi gözlerini devirip, çatalıyla tabağın üstünde minik bir daire çizip, devam etti. – Tabi biriktirdiklerinden kastım öyle mal mülk para değil. Gerçekleştirilmemiş hayaller, dışa vurulmamış öfkeler, tutulmamış…
İki aydır farklı bir gezegende, uzaylılara insanlığı tanıtmaya çalışıyor gibiyim. İnsanlık. Şu anda “İnsanlık, ne?” diye sorsalar “Tuvalet kâğıdı” derdim. Maalesef yok. Taharet musluğunda abdest alınan bir ortamdayım. Tuvalet kâğıdı ara ki bulasın. Üstüne, sivil hayatımda hiç kullanmayacağım bir sürü gereksiz bilgiyle donatıldım. Burada…
Şehrazat Hanım denizden yeni çıkmış, cüssesinden beklenmeyecek bir atiklikle kabinlere doğru yürüyordu. Attığı her adımda tahta döşemeler esneyip gıcırdıyor, elinde tuttuğu rengarenk peştamalı bu mahşer-i sedaya tezat bir neşeyle bir o yana bir bu yana savruluyordu. Yaşları ilerledikçe hayata daha sıkı sarılan insanların ihtirasından…
1. Bugün öldürdü onu. Kimsesiz bir köşe başında, sinsi adımlarını gölgesine saklayarak yaklaştı arkasından. İncecik kollarından sımsıkı kavrayıp çekiverdi bir apartman boşluğuna. Hayatında kötülükle ilk defa karşılaşmış birinin yaşadığı şaşkınlık ve korku vardı çocuğun gözlerinde. Ne yapmak istediğini anlamış gibi yalvarırcasına bakıyorlardı. Bir an…
Önünde uzanıp giden kara orman bütün tekinsizliği ile onu bekliyordu. Pangea, soğuktan buz kesmiş kolları ile keçi yününden yapılmış pelerinine iyice sarındı ve adımlarını sıklaştırdı. Buralara gelmeyeli uzun yıllar olmuştu. Gövdeleri yosun kaplı dev ladin, karaçam ve köknar ağaçlarının korkutucu sessizlikleri ile hüküm sürdükleri…
Bu gün Şebnem’e bir soru sordum. Hiç beklemediği anda gelen bu soruya gösterdiği tepki şaşırtmadı beni. Gerçi o anki durumumuza pek yakıştıramamış olabilir. Öyledir Şebnem. Her şeyin bir yeri ve zamanı olduğunu düşünür. Mesela sevişmenin yeri ve zamanı önemlidir onun için. Geleceğimiz ya da…
Hasdal çöplüğünde o akşam büyük bir olay vardı. Kedi büyüklüğündeki lağım farelerinin parlak kuzguni gövdelerini gezdirdikleri çöp tepeciklerinin önü, patlayan flaşlar ve kameraların ışıkları ile şenlik yerine dönmüştü. Bütün bu debdebenin sebebi, altı metrekarelik naylon barakada yaşayan zavallı bir kağıt toplayıcısıydı. Dişleri ile koparıp…