Eskidiğini iyiden iyiye belli eden apartmanın önünde durdu. Oysa hatıralarında cıvıl cıvıl bir yuvaydı burası. Duvarları ne zaman kaybetmişti eski canlı rengini? Bahçedeki çiçekler kaç mevsim önce solmuştu? Üstünden atlayarak geçmeyi sevdiği ve bunun için de büyüklerinden azar işittiği demir kapıyı pastan zor açmıştı.…
Sıradan bir günü, sıradan bir saati önemli kılan bir olay gerçekleşmiş günün birinde, herhangi bir saatinde. Bir bebek dünyaya açmış gözlerini. Onu heyecanla bekleyen ailesinden de gözlerini açmasını zorlaştıran ışıktan da haberi yokmuş henüz. Tek bildiği o huzurlu, sıcak ve korunaklı yerde olmadığıymış. Ağladığı…
“E ne yani? Bu kadar mı? O kadar yolu, bir de üstüne soğuğu sırf bunun için mi çektik?” dedi huysuz ama bir o kadar da sevimli mi emin olamadığımız birinci karakter. Ah, doğru. Hemen açıklayayım neye bu kadar tepkili olduğunu. Biricik arkadaşı İkinci karakter…
Ne istediğini bilmediği zamanlar çok olur Duru’nun. Kaçıp gitsem dediği şeyler baksan çoktur ama say desen sayamaz da. Ormanların dinginliğini, denizin sakin sularının huzurunu arar ruhu. Fakat onlara ulaşmak değildir gerçek niyeti. Aramak daha güzel bir maceradır çünkü. İçinde bir yerlerde tanıdık gelen bu…
Yapmak istedikleri ve yaptığı şeyler arasında uçurumlar yoktu. Güne başlamak için nedensiz hissetmiyordu kendini. Kendi dünyasını çok sevse de bu dünyada en çok çekindiği şeydi yalnızlık. Arkadaşları, ailesi vardı elbette. Bir de zorunlu gördükleri de. Etrafında bu kadar insan varken yine de birilerini arar…
O gün o kapıdan girmeseydim yine karşılaşır mıydık bir yerlerde seninle? Elim yine çarpar mıydı kahvene? Yandığını zannederken “Buzlu kahve aldım, sakinleşin” diye kendini unutup beni düşünür müydün?Klasik aşklardan çok sıkıldığım bir zamanda, ilaç gibi geldiğini söylemeye o kadar çekindim ki bir süre. Mutluluklar…
Tüm gece gözüme bir gram uyku girmedi, oysa dün gece gözlerimi açık tutmakta zorlandığıma emindim. Yatağa girdiğim anda kaçan uyku perileri, yerlerini düşünce canavarlarına bıraktılar.Sahi, sakince uykuya dalanlar, ne var bu kadar sevdiğiniz hayatta? Ya da nasıl kaçabildiniz bu kadar hayattan? Zira gamsızlıkla dertsizlik…
İnsan kendine yabancı gelir mi? Ya da kendini tanımlayamacak kadar dışardan bir göz olabilir mi kendine? Şu an olduğum durumdan çok farklı kişilikler var içimde sanki. Bir düşünceye, bir duyguya, bir yere veya bir şarkıya göre değişebilen. Gerçekten ne istediğini bildiğini zannedip her defasında…
Kar yağmasını dört gözle beklemişti bütün bir yıl. Oysa doğum gününde asla kar yağmazdı, aksine hava kışa inat hep sıcacık olurdu. Belki kalbinin iyiliği yetiyordu havayı ısıtmaya ama hayal bu ya bir yaşına da karlar altında merhaba demek istiyordu. Kar kürelerindeki gibi. Bembeyaz bir…
Ruhunun ait olduğu yeri hiç düşündün mü? Dünya veya o gizemli yerden bahsetmiyorum. Gerçekten ait olduğunu hissettiğin yeri soruyorum. Bir anda takılı kalsaydın. Güzel bir gün batımında, güneşin kızıllığında saklanmak ne hoş olurdu oysa ki. Durgun denizin maviliğinde huzur bulabilirdin. Arnavut kaldırımlı sokakta, geniş…