Kalbimin tam direğinde, ışıkların telaşları dayanılmaz bir sevgiyi ellerinde tutuyorlar. Bana ulaşmaları an misali. Çiçeklerle bezediğim ruhumun en ince teli gülümserken ağlıyor için için. Unutulmanın burukluğu ah! O çoşkulu sevinçlerimin. Unutulmanın burukluğu çoşkulu sevinçlerim.…
Eylül dediğin sevginin kusursuz, koşulsuz halidir. En derin sevmelerin ihtişamı, insanın yüreğindeki gizlerine ihtimamıdır Eylül. Öyle üç beş kelimeyle anlatılamayacak kadar kadim bir sevgi, vazgeçilemeyecek kadar değerli bir inci, şiirlerin kalbine giden yolda, inatçı umudun ta kendisidir.…
Şaşırma sakın: Görmezden gelirler adımlarını ta ki adımların onlara yarayana dek. Alkışlamaya korkarlar, aşamazlar kendilerine olan aşklarını, sanırlar ki kendini sevmek başkalarının başarısızlığını istemektir. Ne büyük yanılgı, ne aciz bir bakış akış açısı, değil mi?…
Kuşkusuz bencillikten sıyrılmış gönüllerde yaşar aşk. Hesapsız yürür. Düne saygı duyar. Güne coşku katar. Yarına umutla bakar. Gönlü maddeyle hoş olana yakışmaz. Duruluğu, biraz deliliği, heyecanı sever aşk. Okyanus kadar engin olmayı bazen, bazen de azı paylaşmayı ama en çok katıksız samimiyeti sever aşk.…
Bu şiir tepeden bakmanın, yüksekte olmanın, böbürlenmenin ya da üstünkörü üstünlük taslamanın şiiri değildir; arşın şiiridir. Dilek tutarken, dua ederken, tüm hüzünlerine rağmen umudu ve içtenliği, sevgiyi ve berraklığı muhafaza edebilenlerin şiiridir.…
Yaşayınca İstanbul’da onca yıl daha hızlı eskiyor, daha çok yıpranıyor, daha çabuk yaşlanıyorsun, daha fazla şey öğrenip hayat hakkında, daha çabuk pişiyor, daha ayrıntı biliyor, insanın gözlerinden meşrebini görüyorsun. Yaşayınca İstanbul’da onca yıl hiç yeteneğin olmasa da şair oluyorsun, aşkı hiç bilmeden geldiysen bile,…
Haziran, yaz mevsimi değildir sen yoksan. Gülücükler asılı değilse gözlerine, gamzelerin saklanmışsa meçhuliyet denizlerinde, ellerin uzanmıyorsa coşkuyla çiçeklere tadı olur mu, güneşe kavuşmuş denizi izlemenin? Anlamı kalır mı, kuş seslerine eşlik etmenin?…
Kalbi kırık şehirleri unuttun mu? O kadim şehirlerin çocukları hâlâ umut arıyor. Anneleri içten içe yas tutuyor. Babaları uzaklara dalıp gidiyor, kim bilir o dalıp gittiği uzaklarda gözünün önüne neler geliyor? Kalbi kırık on bir şehir var-dı hani, unuttun mu gerçekten? O kalpler hiç…
Utanmasam söylerdim, kim olduğumu, nelere göz dikip nelerden vazgeçtiğimi, kalbimin en kuytu köşesinin nasıl boş kaldığını, sessizce ağlayan. Söylerdim sana, bana bir gün biteceğini sıkça gösteren hayata duyduğum derin öfkeyi, bazen de tam tersi, sınırsız kabullenişimi. Utanmasam söylerdim nerelerden geldiğimi, dokunduğumda meyve biten ağacın…
Zor tabi, zor olmaz mı bunca hengame içinde? Zor ama lazımsın hepimize. Ferahlık ancak senle gelir içimize çiçek bakışlarınla, şükrünle tebessüm etmelisin çünkü sen güldüğünde daha güzelsin. Gül de şu dünyaya güzellik gelsin. Hissine yol yordam biçecek hâlimiz yok, tarifi olmaz bazı silsilelerin, içinde…