Biz Bize

Ah Bu Duygular!

26 Haziran 2023

Yazı: Ah Bu Duygular! | Yazan: Kıvılcım Doruk İlhan

Bu yazım çoğunlukla kendimi kaptırdığım, kaptırdığımda da birçok kez hataya düştüğüm, kendime telkinlerde bulunsam da gözlemci olarak kalmakta zorlandığım bir kavramla, duyguyla ilgili.

Duygu” kelimesinin Oxford Sözlük’teki tanımı: “Bir olay, kimse ya da nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu, uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenim.”

Bu tanımı okuduğumda aklıma ilk gelen kelime “toplumsallık” oldu. Toplum bizi öyle büyütmüş ki bir şekilde insanların sevgisine ve ilgisine layık olmak için yaşıyoruz çoğumuz. Adeta dış dünyadan gelen sevgiye, ilgiye, saygıya ya da ihtiyacımız olan her ne ise ona endeksliyoruz tüm hayatımızı. Daha küçücük bir çocukken, şartlı bir sevgiye, şartlı bir saygıya doğuyoruz.

Başarılı olursan, seni severim.
Ödevlerini yaparsan, büyük adam olursun ve böylece herkes sana saygı duyar.

Böyle böyle her türlü duygulanımı dış etmenlere bağlamayı öğreniriz.

Doğum günümüzün hatırlanmaması bize kendimizi değersiz hissettirebilir. Yaptığımız işin beğenilmemesi hayatta başarısız olmuş gibi hissettirip ayağımızın altındaki zemini kolaylıkla kaydırabilir. Sevgiyi ve saygıyı içimizde değil, dışarda bir etmene bağlı hale getirmişizdir. Başarısızlığa uğrama korkusuyla yeni hiçbir şeye başlamak istemeyebiliriz. Özgüvenimiz toplum tarafından verilen şartlı bir olgu haline gelir. Pompalanan özgüvenle ivme kazanırız veya tam tersi dışardan gelen bir etkinin yokluğunda koltuğumuzdan kalkasımız gelmez. Artık hayatımız ve yaşadığımız duygular tamamen dışa bağımlı hale gelmiştir.

Bunu sonucu olarak başkalarına olan hislerimiz de şartlı hale gelir. Bize yapılanın aynısını başkalarına da yaparız kısacası. İstediğimiz gibi ve bizim şartlarımızda hareket eden insanları sever, diğerlerini sevmeye değer bulmayız. Kalpten konuşmayı, birilerini şartsız şurtsuz ve sadece olduğu gibi kabul ederek şartlardan bağımsız sevmeyi unuturuz. İşte bence çağımızın en önemli sorunu da budur.

Psikolog Doğan Cüceloğlu’na göre sağlıklı ve sağlıksız insanı ayıran en önemli özelliklerden biri sevginin türüdür. Sağlıksız insan koşullu sever, sağlıklıysa koşulsuz.

Kalpten sevmek, kalpten bağlanmak diye tanımladığım kavram, ister kendine ister başkalarına dair bir yaklaşım durumudur. Duygulanmalarımızın bağımsızlaştığı ölçüde, koşulsuz sevmeyi, kalpten konuşmayı, kalpten dinlemeyi daha fazla deneyimleriz bana kalırsa.

Bu kalpten sevme, kalpten konuşma ve kalpten dinleme halini deneyimlemek üzere çeşitli oluşumlar ve metotlar geliştiren topluluklar tanıyorum. Bunlardan bir tanesi Anadolu Sanat Jam adında bir topluluk. Belli aralıklarla yaklaşık 20 kişiyi toplayan ve yaklaşık bir hafta süren topluluğa katılım için bir arkadaşınızın referansı gerekiyor. Ortak temalar üzerine konuşulan ve çember halinde yapılan oturumlarda belli teknikler kullanılarak insanların bu süre boyunca şiddetsiz bir şekilde iletişim kurduğu, sorunlarını ve konu hakkındaki travmalarını konuştuğu, maskelerin, toplumsal statülerin bir kenara bırakıldığı ve adeta en saf halimizin ortaya çıktığı bir toplaşma hali. Çünkü bana kalırsa bu haller, insanın en doğal halleri ve bu şekilde çırılçıplak kalmak hepimizin en temel ihtiyaçlarından bir tanesi.

Şimdi içinizde “Kalpten konuşma, kalpten dinleme de ne?” diye soranlarınız olabilir. Eğer hiç deneyimlemediyseniz bunu biraz daha açarak daha anlaşılır hale getireceğim:

Bir grup insan hep birlikte oturmuş. Sırayla bir konu hakkında herhangi bir duygusunu, tecrübesini veya düşüncesini anlatacak. Bu kişi kalpten konuşuyorsa konuşacaklarını daha önce planlamamıştır. İçinden geleni, geldiği gibi en saf haliyle anlatmaktadır. Bir de kalpten dinleme vardır ki bence toplumda en çok ihtiyacımız olan budur. Kalpten dinleme halinde olan diğerleri, konuşan arkadaşı dinlerken ona nasıl cevap vereceklerini veya kendilerine sıra gelince ne diyeceklerini planlamazlar. Sadece aktif bir şekilde dinlerler. Can kulağıyla dinlemek diye de Türkçemizde şahane bir deyimimiz var ya, işte tam olarak kastettiğim olgu.

Herkes sadece birinci tekil kişi kullanarak konuşur ve başkaları hakkında genellemeler yapılmaz böylece. Konuşurken daha önce belirttiğim gibi şiddetsiz iletişim teknikleri kullanılır. Böylece katılımcıların travmalarını çözmeleri, topluluk oluşturarak direkt paylaşımda olmaları amaçlanır.

Ben de 2018’de bu topluluğu deneyimleyen şanslılardan birisi oldum. Katıldığım topluluk daha çok sanat ve sanatçılık hakkında konuştuğumuz Anadolu Sanat Jam. Bu deneyim beni öylesine etkiledi ki duyguların bahsi açılmışken sizinle paylaşmadan edemedim. Kulağa ne kadar ütopik geliyor değil mi? Ne kadar ütopik bir iletişim modeli ve ne kadar temel bir ihtiyaç!

Şimdi niyetimiz şiddetsiz bir şekilde iletişim kurduğumuz, kalpten dinlediğimiz, kalpten konuştuğumuz ve sevdiğimiz bir kendimizin olması ilk etapta.

Bana kalırsa kendimizle kurduğumuz ilişki diğerleriyle kurduğumuz ilişkiyi belirliyor. Kendime şefkat göstermezsem sana nasıl gösterebilirim ki? Kendimize gösterdiğimiz şefkat de kendimizi koşulsuz sevmekle mümkün. Yani duygulanım dışardan değil, içerden kaynaklı bir duygu aslında. Naçizane fikrim, bunun farkına vardığımız ve duygularımıza kaptırmak yerine onları gözlemleyen bir yerde durduğumuz sürece vız gelir dünya!

Peki sevgili dergi yazarımız Tuğba Özgen’in sorduğu gibi “Duygularımızın farkında mıyız?
 
 
Kıvılcım Doruk İlhan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan