Açık Pencere

Merdiven Çıkan Zaman

29 Kasım 2023

Yazı: Merdiven Çıkan Zaman | Yazan: Şen Sevgi Erişen

Merdiven basamakları onlar, değil mi? Ne kadar değişik. Gerçekten bunlar merdiven basamakları. Üzerlerine basarak iniyorum. Bir sağ ayak, bir sol ayak.

Ah! Affedersiniz kusura bakmayın görmedim. Günaydın! Günaydın Efendim! İyi yürüyüşler. Tanıyorum onu. Yüzü hiç yabancı değil. Betonun üzerindeki delikler gibi. Bir sağ ayağım, bir sol ayağım. O ne! Bir vapur düdüğü. Ay! İçim ürperdi. Çok tanıdık. Deniz kenarı, feribot, iskeleye doğru koşuşan insanlar. Bir yüze benzettiğim beton üzerinden, kaşlarından gözlerine, oradan da yanağına basarak birer birer iniyorum. Taşlaşmış yüzün üzerindeki basamakları sayıyorum. Küçük sarı birkaç yaprak görüyorum. Kenarlardan bakan sevimli kedi gözlerini cebime koyup arkama bakmadan iniyorum. Bir kuş sesiyle yavaşlıyorum. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakıyor, maviliklerde kaybolan beton basamaklar görüyorum. Üzerleri yazılı birkaç harf, kırmızı, mavi… Bir bulut geçiyor üzerinden, basmaya korkuyorum. Geceden kalma ayı görüyorum, gökyüzü merdivenine takılmış.

Bu başka bir merdiven diyorum. Çıkarken iniyor insan.

Bacaklarım hafiflemiş, ayaklarım basmadan çıkıyor. Sisler aleminde kayboluşu yaşıyor, ağırlaşıyorum. Yere çekilirken vücudumu, bacaklarımı hissetmeye başlıyorum. Islanmış toprak kokusunu içime çekip, eğilip yere düşmüş iğde dalını alıyorum. Toprak, çiçek ve beton kokuyor her yer. İki çocuk geçiyor yanımdan:

“Bugün günlerden salı. Otobüs çoktan gitmiştir.”

“Benim biletim yok zaten.”

“Hah! İşte o zaman yürürüz biz de.”

Gülümseme, iç çekiş, toprak kokusu, spor ayakkabılar, Ayın gölgesi, bulutun gözyaşı, yağmur damlaları.

Merdiven son buldu nihayet. Kaldırımlar, taşlar, iri, tek boy. Sıralı dizilmişler benim yoluma. Bitişik nizam, kalıp halinde, grimtırak, ölüm sessizliğinde, ayaklarımı gözleyen bekçiler gibiler.

Merdiven, gökyüzü, ay, gülümsemeler, merhabalar, harfler, gri sessizlik…

Peki zaman? Zaman nerede?

Zaman hep orada, olduğu yerde duruyor. Yok, yok durmuyor; akıyor. Duran zaman değil. Duran; taşlar, beton merdivenler. Ama zaman durmuyor. Yeri yurdu neresi onun? Başımı kaldırıp baksam, yo hayır, ayaklarımın altında, hayır orada da değil! Yok değil mi? Yani… Zamanın yerleştiği bir yer yok, öyle mi? Onun yeri yurdu yok. Yeri, her yer. O kadar büyük mü yani. O kadar büyük ve bir o kadar da küçük.

Çok şaşırtıcı değil mi? Her yeri kaplayan bir… bir… bir varlık! Ne dedim ben, bir varlık mı? Bu biraz abartı mı oldu? Ama öyle. Eğer zaman her yeri kaplayan bir varlıksa her yeri boşalttığımızda eşyalarımızı, yolları, kaldırımları, merdivenleri, o var olur mu yine de? Diğer şeyleri de kaldıralım, ağaçları, bulutları, kuşları, kedileri ve insanları…

Düşünmeyi bırakıp Burgazada sokaklarına dalıyorum bir hışımla. Damla sakızlı kurabiyeyle bir kahve istiyorum pastacıdan.

“İyi günler, nasılsınız?”

“Teşekkürler, ellerinden öperiz. Siz nasılsınız?”

“Zamanı arıyorum, buradan geçtiler mi zat-ı alileri?”

“Bana uğramadı kendileri? Neden sordunuz?”

“Kurabiyelere sormadan önce size sorayım dedim? Siz de kurabiyelerinize sorun lütfen.”

“Ah! Elbette tabii, nasıl düşünemedim.”

Adam eline tabağı alıp gözlerini kurabiyelere dikip kendi kendine mırıldandı.

“Sorunuzun cevabı geldi prensesim, şöyle söylediler:
Un, şeker, yağ ve damla sakız bir araya gelip bir hamur oldum. Türlü itiş kakış ve darbelerle karıldım. Mayalandım, yuvarlandım, bir çeşit yassı küre oldum. Tam ortama da bir fındık yerleştirildi. Sonra fırına sürülüp cayır cayır yandım. Piştim ve soğumaya bırakıldım.”

“Yani?”

“Yanisi bu, ben anlattım, anlaması size kalmış.”

Masama gelmiş kurabiyelere bakarak sordum:

“Peki bütün bunlar olurken zaman neredeydi, sizi gördü mü?”

“Biz bunları yaşarken o put gibi durup bizi seyretti. Sonra bir de baktım ki o da bizimle gelmiş, durmamış yani. Ona hiçbir şey işlemiyor; ateşte yanmıyor, suyun altında ıslanmıyor, hiçbir darbe onu yıkamıyor. Üstelikte her yerde ve herkesle. O aynı anda bizimle fırının yakıcı ateşinde, sizinle merdivenlerin soğuk sertliğinde, gökyüzünün beyaz kucağında mavi nefesinde, topraktaki nemde ve Burgazada sahilindeki çakıl taşlarındaydı.”

Susar susmaz söze girdim.

“Biz konuşurken, kokunu içime çekerken, yerken de seninle, benimle, bizimleydi değil mi?
Biz olsak da olmasak da …”

Merdiven basamaklarından çıkıyorum. Ayaklarımın altında beton yükseltiler, kenarında tozlu toprak ve birkaç küçük taş.

Taşlar; sıralı, soğuk, gri
Tabanlarımda umarsız bir rahatlık
Sonbahar sarıya gelmiş, yapraklar korkusuzca yerlerde
Toprak üşümüş merdiven taşları beklemekte
Zaman, bir solgun perde gibi örtmekte
Belirsiz bir rüzgâr gibi esmekte üzerlerinden
Kaplamakta her bir zerreyi sessizce
Kımıltısız, durgun, yılmaz, yıkılmaz bir komutan gibi
Ovadaki ordusunu gözlemekte
Taşın altında toprak, toprağın altında su
Ve hepsinin içinde hava titreşmekte
Zaman ise hepsinin üzerinden geçtiği
Sınırsız bir halı gibi serilmekte tüm evrene
Dokusuz, kokusuz, korkusuz, duygusuz
Ama sadık bir köle efendisine
Sonbahar gelmiş, yapraklar sarı, toprak üşümüş
Merdiven taşları, beklemekte
 
 
Şen Sevgi Erişen,
Ekim, Kasım 2023
Çanakkale
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 29 Kasım 2023 at 22:35

    Zamanı antropomorfizme etmek ilginç bir yaklaşım olmuş 😁 Aslında tam olarak insanlaştırmamışsınız da “varlık” olarak tanımladığınız için ilk etapta öyle hissettiriyor. Her yerde ve her anda olmasıyla tanımlamanızla da bir tanrı gibi algılıyorum zamanı :)) Buradan sonra Yunan mitolojisinin zaman tanrısı Kronos’a aklım kayıyor. İnsanlar antik çağlardan bu yana zamana “tanrı” nitelikleri yüklemişler, diye düşünüyorum.
     
    İlginç bir yazıydı; aklınıza, ruhunuza sağlık Şen ablacığım 🙏🏻

    • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 1 Aralık 2023 at 16:54

      Canım Didemciğim;
       
      Senin yazıları okuduğunu 😘 biliyorum ama bana zaman ayırıp cevap yazman da ayrıca beni mutlu ediyor. Senin bir felsefeci olman tabii ki de görüşlerine ciddi bir boyut katıyor. Benim de aslında felsefeye ilgim var ama okulunu okumayı asla herhalde yapmak istemezdim ama ciddi anlamda felsefeye yatkın olduğumu düşünüyorum.
       
      Zaman konusunda sanıyorum birçok kişi düşünmüş, ne olduğunu çözmeye çalışmış ya da onun tuhaflığını fark etmiştir yani öyle bir tuhaflık ki gerçekten bir yaratıcı güç var zamanda ya da öyle geliyor yani bize öyle geliyor. Hani bir illüzyon içersindeyiz ve zamanı da öyle algılıyoruz büyük bir ihtimalle; iyileştirici ve her an her yerde var olan, bizim için en azından bizim dünyamızdaki bir boyut diyebilirim.
       
      Senin de dediğin gibi aslında bir yaratıcı gibi, tanımlarken o kadar büyüyor ki zaman kavramı hakikaten bir yaratıcıya çok yaklaşıyor. Belki de yaratıcının en önemli özelliklerinden biri, hani mimari astronomi madde bilgisi birçok şeyi matematiği kapsayıcı bir yaratıcıdan söz ediyoruz ya aynı onun gibi zaman da o özelliklerden biri ama onun farklı yönü var, bu soyut tarafı benim ilgimi çekiyor uzun bir süredir.
       
      Tekrar yorumlamsk için vakit ayırdığından dolayı çok teşekkür ediyorum. Zamanın ne olduğunu tam olarak çözemesem de -ki yaratıcıyı da tam olarak bilmiyoruz zaten- düşünmeye doğal bir şekilde devam edeceğim sanıyorum. Etkisinden ne zaman kurtulurum bilmiyorum 🙏💕

  • Yanıtla Yasin Âşık 1 Aralık 2023 at 13:57

    Bu yazıda âdeta bir Sait Faik kokusu çektim içime. O kadar olağan, bir o kadar olağanüstü günden anlar bütünleşip bir yolculuğa, bambaşka bir âleme götürüyor bizi. Ahmet Hamdi ve Nietzsche esintisi de hissedilir nitelikte.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 1 Aralık 2023 at 17:05

    Yasin Bey; ilginiz için, yorumunuz için çok teşekkür ediyorum 🙏
     
    Sait Faik her zaman çok severek okuduğum, ilgimi çeken bir yazar, ondan etkilenmemiş olmam mümkün değil. Ahmet Hamdi ve Nietzsche‘nin de etkisinde kalmadığımı söyleyemem ama yakın zamanda olan bir etkileşim değil bu, çok derinlerde, geçmişte okuduğum zamanlardan bahsediyorum. Sanıyorum hepimizin kodlamalarında böyle bir ortak bilinç var, üzerimizde o yazarların ve aslında bütün üretilmiş ürünlerin bir etkisi, bir izi olduğuna inanıyorum. Yani ben bir insanlık arşivi olduğunu, bir yazılım programı olarak bu arşivin kayıtlı olduğunu ve bir şekilde bizim bunu şu andaki bedenimize uyarladığımızı ya da bu enerjiyi bir şekilde aktive ettiğimizi düşünüyorum.
     
    Uzun lafın kısası kesinlikle o hissettiğiniz etkilerin olabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylemeye çalıştım, bağışlayın beni.
     
    Yazım bir okuma keyfi verdiyse çok mutlu olurum. Geri bildirimde bulunduğunuz için ayrıca çok teşekkür ediyorum.
     
    Saygılar, sevgiler…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan