Açık Pencere

İlk Kitabım Çıktı | 9

18 Kasım 2022

Yazı: İlk Kitabım Çıktı | 9 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 1
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 2
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 3
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 4
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 5
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 6
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 7
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 8
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 9
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 10
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 11
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 12

 

Evrenler Yaratıyorum

Bu bölümde kitabımı yazarken yaşadığım ilginçlikleri anlatmayı planladım. Öncelikle düz yazı yazarken kendiliğinden ortaya çıkan şiirsel bölümler geldi aklıma. Bir yandan hikâyeyi oluşturmaya diğer yandan kurguyu toparlamaya çabalarken konuyla ilgili olarak içimden dökülüveren şiirler benim için çok ilgi çekici bir akış oldu. Şiir yazmayı daha önceleri de denemiş, dergiye de göndermiş, bir şiir köşesi oluşturmuştum. Fakat şiirin hikâyemde yer almasını hiç düşünmemiştim. Yarattığım karakterlerde olduğu gibi şiirsel bölümler de kendiliğinden gelişti. Bunu görmek hoşuma gitti.

Aklımda herhangi bir “tür” yazmak konusunda oluşturduğum bir fikir yoktu. Bir roman yazmaya doğru yol aldığımın farkındaydım. Birkaç farklı başlangıç yapmıştım. Bunlar değişebilirdi. İlginç ve okuyucuyu hikâyeye sürükleyecek olanı seçmeliydim. Seçeceğim başlangıçlardan biri de -ki onunla devam ettim- şiirseldi. Burada bana ilginç gelen taraf hiç planlamadan hikâyemin böyle bir özellik kazanmasıydı. Sonra hoşuma giden bu durumu bilinçli olarak yer yer sürdürdüm. Kitabımın başlangıcını bir örnek olarak sunmam gerekirse

Bu hikâye;
İstanbul şehrinin renkleriyle bezenmiş bir hayatın;
O hayat içindeki “benlik” arayışının;
Bu arayış boyunca yaşanılan iniş çıkışların;
Kalbimizin, zihnimizin sıkışmışlığının, bunalım ve acılarının;
Nihayetinde bilincimizdeki her bir odacığın kapısını açmamızın hikâyesi.
Kilitleri açan sensin de
Anahtarı sana veren kim?
Esas hikâye bu soruyla başlıyor ve ona cevap olmaya çalışıyor işte!
Bitince başlayan birçok hikâye gibi!
Her insanın yaşadığı, dinleyesi bir hikâye.

“Neden yer yer şiirsel bir dille anlatmak?” diye sorulursa cevabım şu olur: Şiir bir olayı, durumu, düşünceyi en yoğun duygularla anlatabilme sanatı bana göre. Üstelik de söylemek istediğimi en kestirme yoldan ve en estetik şekilde şiirle söyleyebildiğimi düşünürüm hep.
Bunun dışında da yazdıklarımın tek bir kalıba uygun olmasındansa farklı biçimleri kullanarak bana özgü biçim yaratmak, kendime daha özgür bir alan açmak istedim.

Hikâyenin henüz üçte birini tamamladığımda bir tıkanıklık hissettim.

Yazmak istiyor ama diğer yandan da yazarken tam olarak tatmin olamıyordum. Bu benim kısa süreli de olsa “yazar bunalımına” girmeme yol açtı. Bu sıkıntılı günlerde de yazmaya devam ettim. Fakat bu istemeden yemek yemeye benziyordu. Sanırım bu sıkıntı ciddi bir fark yaratarak yeni bir biçime yol açtı. O zaman büyük bir rahatlama duygusu hissettim. Bundan sonra yazdıklarımdan zevk almaya ve yeni şeyler söylemeye hazır hâle geldim.

Hikâyeye benim açımdan renk katan iki kahraman böylece oluştu: Zeo ve Kio. Bunlar benim söylemekte zorlandığım “meselelerimi” aktarmakta çok önemli bir kapı açmış oldular. Bunlardan önce benzer göksel varlıklar -ses perileri- AY-DA ve TU-RA vardı. Fakat onlar kurguda sürekli var olmasını istediğim karakterler değildi. Bana göre yardımcı ya da tamamlayıcı ögelerdi. Bu yüzden Zeo ve Kio hikâye boyunca sürdürebileceğim karakterler olarak söylemek istediklerime bir açılım getirmiş oldu.

Diğer bir ilginçliği de ana karakter Mehpare’nin kızının ismi İdil de yaşadım. Onu bir şekilde seçmiştim. O zaman henüz bu romanımın bir seri olacağı ve bu serinin ikincisinin de İdil ile devam edeceğini ben de bilmiyordum.

Romanımı yazmaya İstanbul’da başlayıp Burhaniye, Ören’de devam ettim.

O dönemlerde Kaz dağlarında doğaya verilen zarara son verilmesi için toplanan pek çok kişiyle birlikte Fazıl Say’ın da destek verdiği bir protesto eylemine katıldım. Program çok çoşkulu geçmiş, onun piyanosunun tuşlarından çıkan melodilere ağaç dallarında ötüşen kuşlar eşlik etmişti. İşte bu gösteri sonrası birçoğumuz ağaçların altlarına oturup etrafa dağıldık.

Bir yanda da meditasyon yapan bir grup vardı. Ben de uzaktan onları izledim. Karşıdan 4 yaşlarında bir kız çocuğu, yanında annesi olduğunu tahmin ettiğim bir genç kadınla, bana doğru yürümeye başladı. Üstelik de kadının “gel buraya” çağrısına aldırmadan. Annesi meditasyon yapan gruba gitmek istediği için bu küçük kızla hiç ilgilenmedim. Fakat o annesini dinlemeyip ısrarla bana doğru yürümeye devam etti. Sonunda annesini ardında bırakıp yanıma kadar gelip benimle konuşmaya başladı. Sonra da ağacın altında yanıma ilişti. Bir süre bana anlattıklarını dinleyip sorularını cevapladım. Annesi yanıma kadar gelip özür diledi. Oysa biz ikimiz de hâlimizden memnunduk.

O günden sonra bu kız çocuğuyla çok ilginç karşılaşmalar yaşadık. Beni rüyasında gördüğünü söyleyip “Anne o teyzeyi bulalım” demiş birkaç defa. Gerçekten de istediği oldu, karşılaştık bir iki kez. Bir gün de annesi masal anlatırken sözünü kesip “Sen masal anlatmayı bırak, o teyzenin kitabından bahset” demiş.

Bu küçük fanatiğimin ismini duyunca muhtemelen şaşıracaksınız, ben çok şaşırmıştım, adı; İdil. Evet ilk roman kahramanımın kızını ve ikinci romanımın baş kahramanını gerçek hayatımda bulmuştum.

Hangisi gerçekti acaba? Benim kurguladığım hikayedeki Mehpare’nin kızı İdil mi yoksa Kaz Dağları’nda karşıma çıkıp benim peşimi bırakmayan Ören’de yaşayan küçük kız İdil mi?

Kitabım çıktıktan sonra İdil ve annesiyle Ören’de buluştuk beraber fotoğraf çektirdik. Benim için bu olağanüstü bir mutluluktu.

Bu olayın benzerlerini de yaşadım.

Bu eşleşmenin bir tesadüf olduğunu ama aynı zamanda da sıradan bir karşılaşma olmadığını düşünüyorum. Her şey düşünce gücüne, onu ifade ettiğimiz sözcüklerin enerjisine ve hayâllerimizle oluşturduğumuz evrenlere bağlı olabilir miydi?

Bu durum hikâyedeki sunmaya çalıştığım “benim evrenime” çok uyuyordu. Bu yüzden yazdıklarımı yaşamaya başlamıştım. Düşlediğim evrenimde “sonsuz, sınırsız olasılıklar alanının yazılım programı” vardı ve belki de ben düşündükçe onları birer “gerçek” yapıp yeryüzüne indiriyordum.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan