Açık Pencere

İlk Kitabım Çıktı | 7

28 Ekim 2022

Yazı: İlk Kitabım Çıktı | 7 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 1
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 2
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 3
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 4
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 5
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 6
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 7
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 8
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 9
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 10
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 11
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 12

 
Kitap yazmanın uzun bir süreç olduğu pek çok kişi tarafından bilinir. En önemli soru yola çıkarken nereden başlayacaktım. İçimdeki yaşam kaynağım artık daha fazla anlaşılmamaya dayanamamış, taşmaya başlamıştı. İlk olarak böyle yazmaya başladım. İçimde büyüyen çok büyük bir volkan patlamaya hazır, yazmamı bekliyordu. Yazarken çıkış noktam birikimlerimdi. Bunlar hem bu yaşamda hem de daha önceki yaşamlarda kazandıklarımdı benim düşünceme göre.

Kişisel birikimlerim için, uzun yıllar meditasyon yapmış olmam, insanlık adına misyon çalışmasında bulunmam, fakültede 4 yıl fizik okumam, 21 yıl liselerde öğretmenlik yapmam, 2 çocuk büyütmem gibi birçok başlık sayabilirim. Bunların dışında geçmişte yaşadığım mekânlar, kentler, kasabalar da çok etkili oldular. İçini görmeyi çok istediğim ahşap binalar, işlemeli oymalı kapılar. Hiç mum dikmediğim (yengem dikerdi) Tezveren Dede Türbesi, anneannemin anlattığı masallar, annemin anlattığı ada hikayeleri, unutamadığı aşkları ve bunun gibi pek çok çocukluk anılarım hepsi benim yazmaya başlamadan önceki biriktirdiğim çeyiz sandığımdı. Geçmiş yaşamlarımdan getirdiklerim hariç.

Bir yanda benim potansiyelim diğer yanda dışarıda kabul gören bir dünya vardı.

Sanırım herkes için böyledir. Fakat benim durumum biraz farklıydı. İçimde gizli kalmış evren git gide büyümüştü. Çok az kişiyle paylaşabiliyordum. Paylaştıklarımla bu dünyayı geliştirmekte zorlanıyordum. Gülümseyerek bir ütopya dinler gibi dinliyorlardı beni.

Bunun için düşüncelerimle kurduğum kendi evrenim giderek içimde kök salmıştı. Meditasyon sırasında zihnimin hızlı akışını izliyor, gönüllü çalışmalarda -bu parasal yardım şeklinde değildi- kalbim sevgi ve şefkatle doluyor, hayatın gerçekleriyle yüzleşip maddi dünyam ile uhrevi yanım dengeleniyor, tasavvufa olan yakınlığımla “teslimiyet” hâlini deneyimliyordum.

Yetişirken ailemden gördüğüm bakış açısı da çok esnek, bütünü kapsayıcı, kabullenmeye dayalıydı. Bunun da benim hayatıma ve yazılarıma katkı sunduğunu düşünüyorum.

Fen Fakültesinde “Matematik”, “Radyasyon ve Sağlık Fiziği”, “Kuantum”, “Klasik Fizik” ,”Katı Hal Fiziği” okumuştum. Bunlar da benim hayatıma, düşünce alanıma birçok şey katmıştı şüphesiz. Öğretmenliğim sırasında Newton Fiziği yanında, ışık, frekans, dalga boyları konusunu da anlattım.

Benim birikimlerimin içinde hiç şüphesiz bazı filimler, müzikler ve kitaplar da vardı.
Beni etkileyen filmlerin birçoğu daha ziyade duygu yüklü olanlardı. Kitaplardan felsefe, psikoloji kitapları; Haluk Yavuzer, Erdal Atabek, Doğan Cüceloğlu, Platon’un Devlet Kitabı, Diyalektik, Marks, Engels. Branşımdan dolayı Tübitak Yayınları Bilim serisini de okumuştum.
Kütüphaneme giren kitaplar, yaşam deneyimlerimle birleşince kendi süzgecimden geçtiler her insan gibi. Böylece giderek benim yorumladığım kendine özgü dünyam oluştu.

Kitap yazarken bunlarla yola çıkmıştım. Yazarken tüm bunların hikayedeki karşılıklarını kelimelerle bulacaktım. Çok değerli yazar, Sevim Gündüz Hanımefendi’nin dediği gibi “kelimelerimle bir evren yaratacaktım.” Bu ciddi bir uğraş gerektiriyordu. Dile pelesenk olmuş kelimeler, deyimler yerine kendi sözcüklerimle yazmak işimin en önemli yanıydı. Bir süre sonra bunu fark ettim.

Ben bir hikâye yazıyordum. Bir “meselem” vardı. Onu aktarmak için yola çıkmıştım.

İçimde büyüyen, toplumun genel eğilimlerine pek uymayan dünya görüşümü, evrenimi, yaşamı algılayışımı aktarmak için bir araçtı yazdıklarım. Yazdıklarım diyorum çünkü ilk romanımla birlikte yazmaya başladığım, şiirlerim, denemelerim, öykülerim de vardı. Hepsi at başı gidiyordu.
Kendi sözcüklerini yaratmak ve bir konuyu makale gibi yazıp okura ne demek istediğini “göstermek” yerine birçok anlatım incelikleriyle derdimi “ifade etmek” konusunda birkaç örnek vererek bitireyim bu bölümü.

“Dualite” kelimesi yerine başka bir sözcük bulmak, “sübtil” yerine başka bir ifade seçmek örneğin. Tamamen kaçınamasam da buna benzer kelimeleri kullanmamaya çalıştım. Bazılarını bilerek kullandım. “Sinüzoidal Dalga” örneğinde olduğu gibi.

Söylediğim gibi öykü denemelerim de vardı. Bunlardan birini editörüme okuyunca “özgürleşmeyi, özgürlüğü anlatmışsın” dedi. “Ama hiç özgürlük kelimesini kullanmadan.” (Bu öykümün adı: Askıdaki Gölge)

Yazarken “gösterme, anlat” ilkesinin önemini kavramıştım. Bu çok değerliydi. Ben bu kuralları hiç bilmeden uyguluyordum. Fakat daha öğreneceğim çok şey vardı. Benzer şekilde “aşk” kelimesini kullanmadan aşkı anlattığım da olmuştu. (Bu öykümün adı: Bir Ses, Bir Göz, Ağaç Gönüllü)

Bunu romanımda da kısmen yapabildim. Şiir yazmam bu konuda bana çok yardımcı oldu. Şiirlerimde de böyle yapıyordum. Söylemek istediğim birçok şeyi dolaylı yoldan anlatıyordum. Anlatmak istediğim şeyin tam adını vermek yerine onu okura bulduracak ifadeleri kullanmaya çalışıyordum. Bu becerimi geliştirmem romanımı yazarken de çok işime yaradı. Ama bunu tam olarak uygulayamadım.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan