Açık Pencere

İlk Kitabım Çıktı | 1

16 Eylül 2022

Yazı: İlk Kitabım Çıktı | 1 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 1
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 2
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 3
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 4
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 5
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 6
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 7
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 8
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 9
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 10
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 11
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 12

 

Bu ne cüret!

Yazmaya başlamadan önce “Bir yazar nasıl yazar?” diye hiç düşünmemiştim. Yazarlığın kolay ya da zor olduğu hakkında da bir fikrim olmamıştı. Fakat bazı gazete makaleleri ya da kitaplar bende yazarına karşı büyük bir hayranlık uyandırmıştı, onu hatırlıyorum. O yıllarda benim de bir şeyler yazıp ardından da kitap çıkaracağım fikrinden uzaktım. İlginç bir şekilde bir şiir ve anı defterim olduğunu ve daha sonra onu kaybettiğimi hatırlıyorum. Bir de çok sevdiğim yengemi kaybettiğimde bir anı defteri alıp ona bir şiir yazdığımı ve onunla çekilmiş aile fotoğrafımızla birlikte kızına verdiğimi anımsıyorum. Bunu hatırlama sebebim oldukça geç başlayan yazarlığım için geçmişten birkaç ipucu yakalayabilme çabamdır. Evet, çocukluğumdan itibaren bir şeyler karalamayı sevmiş ama uzun bir metni, kompozisyon dersleri dışında hemen hemen hiç yazmamıştım.

Peki ne oldu da günün birinde büyük bir hararetle yazmaya başladım?

Ben “zaman” ile olan ilişkimi henüz çözebilmiş değilim. O yüzden bunun cevabını şöyle verebilirim; yazma zamanım gelmişti de ondan! Gerçekten tam olarak başka hiçbir açıklaması yoktu bunun. Yazmaktan bu kadar tatmin olan bir kişi olup çıkmadan önce nerelerde gezmiştim? Neden ve nasıl yaşamıştım? Birdenbire bir düğmeme basılmış gibi nasıl bu kadar yoğun yazmaya başlamıştım? Üstelikte yazarken içsel olarak duygu seli yaşıyor, gözyaşlarımı tutamıyordum.

“Tuhaf biriyim aslında” diye başlayan bir yazım olduğunu hatırlıyorum. Gerçekten de tuhaf biri değil miyim?

Okudum, evlendim, çalıştım, doğurdum. Ek işler de yapmaya çalıştım. Hayatımın bir döneminde “annelik”, bir döneminde “iş”, bir döneminde de “aşk” etkili oldu. Ardından da gönüllü çalışmalarımla birlikte “yüksek vazife planına” hizmet etmek büyük önem taşıdı. Spiritik bir ortamda görev yaptım ve aynı zamanda da 2 torunumun bakımına ciddi destek verdim. Ve tüm bu işlerin arasında yazmaya hiç fırsatım olmadı.

Duygu ve düşünce yoğunluğu yaşadığım çok derin kurgular kurup içinde kaybolduğum ve hüzne kapıldığım anlar yaşadım hayatım boyunca. Acı çektim bir nevi. Yıllar boyu böyle duygu taşmaları yaşamış ama içimdekileri kağıda döküp rahatlayacağımı hiç ama hiç düşünmemiştim!

İlginç bir şekilde bir gün yazacağımın mesajını aldım.

Altıncı his olarak değil, basbayağı yaşamın içerisinde aldım bu mesajı. Bir gün oldukça yaşlı bir adam (geçen yıl vefat ettiğini öğrendim) benden onun günlüklerini yazmamı istedi. Çocuklarına bırakmak için ölmeden önce yapmak istiyordu bunu. Kıramadım kendisini. Çok karmaşık bir metindi. Üzerinde çok çalıştım. Ve o zaman Nasıl yani?”, “Ben şimdi ne yapıyorum?” diye kendi kendime sorarken (çok da yoğun olduğum günlerdi üstelik) bana en mantıklı cevap; gelecekte benim de yazacağım ve şimdiden ona hazırlık yapmaya başladığım gerçeği gibi geldi. Bu dünyanın mesajlarını bir süredir daha iyi okuyordum artık. Ortada fol yok yumurta da yokken nasıl “Ben de yazacağım” gibi bir sonuç çıkarmıştım? Sanırım artık hayatı “geldiği gibi almaya” başlamıştım. Geldiyse vardır bir sebebi diye düşünmüştüm o zaman.

2018’de yazmaya başladığım yazılarım zaman içerisinde bir kurgu olarak romana dönüştü. Böylece 2022 yılının mayıs ayında ilk kitabım çıktı! Başlangıçta gözlerim dolarak yer yer de hıçkırarak yazdığım yazılarım kana cana büründü.

Nerden başlasam anlatmaya; en başından mı yoksa en sonundan mı? Sondan başlamak daha eğlenceli olacak gibi.

Yazma, düzeltme (defalarca), mail olarak giden gelen sayfalar, son toparlamalar, “Ay yangın var!” dedirtecek gözden geçirmeler.

Hepsi bitmiş, yayınevinde dizgiye girdiği haberini almıştım. Dizginin nasıl bir şey olduğunu tahmin etmeye çalışsam da tam olarak hiç şahit olmadığım için bilmiyordum. Dizgi, baskı, önsöz, kapak tasarımı (sonra da kapak deseni diye bir şey olduğunu da gördüm), “arka kapak yazısı”, “kapak sırtı” gibi pek çok sözcüğün anlamlarını yaşayarak öğrendim.

Yazmaya başladığım günlerden bir süre sonra çalışmaya başladığım çok değerli editörüm Fırat Mehmet Eroğlu ile romanı duygu olarak adeta birlikte tamamlamıştık. Bir de yayınevinin editörü ile çalıştık. Kitap son hâlini aldı.

Beklediğim günler yaklaştıkça yapmam gereken işler de hızlanarak üzerime geliyordu. Önceden yazıp hazırladığım önsöz, teşekkür, ithaf ve arka kapak yazılarının üzerinden zaman geçmişti hepsini yenilemem gerekiyordu. Ben öyle hissettim belki de. Arka kapak yazısını 3 kez yazdım fakat editörümden geri döndüler. Eleştiri ve uyarılarında haklıydı ama ben nasıl yazacağımı tam olarak bilemiyordum.

Teşekkür kısmını kısaltmaya karar verdim. Kitabımı kızlarıma ithaf ettim. Beni destekleyen isimlerin birini bile eksik vermemek için çabaladım. Son anda unuttuğumu fark ettiğim kişilerden sonra hata yapmamak adına hiçbirini yazmamaya karar verdim. Emin olamıyordum, “Ah keşke şunu da yazsaydım da” diyebilirdim. Öyle ya da böyle bu işi sonlandırmalıydım artık zaman kalmamıştı.

Bir hatadan kaçtım ama çok daha büyük bir hata yaptım. Yayınevinin editöründen daha önce 2 yıl birlikte çalıştığımız editörümüm adı yazılmadan çıktı kitabım. Ben bu hatayı bilmeden yaptım ama büyük bir ihtimalle yayınevi bilerek yaptı. Onlar için kendi editörlerinin adının yazılması yeterliydi.

Sonunda her şey hazırlandı ve kitap dizgiye girdi. Sonra da matbaadan çıkışını bekledim.

Ve…

Kitabımın hazır olduğu haberi geldi.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan