Açık Pencere

İlk Kitabım Çıktı | 2

23 Eylül 2022

Yazı: İlk Kitabım Çıktı | 2 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 1
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 2
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 3
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 4
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 5
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 6
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 7
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 8
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 9
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 10
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 11
İlk Kitabım Çıktı | Bölüm 12

 
Kitabımı elime aldığımda uzun yıllar görmediğim çok yakın bir tanıdığa rastlamış gibi hissettim. Bambaşka bir hâl almış, değişmiş gibiydi. Oysa onun doğmadan önceki hâlini biliyor, onu çok iyi tanıyordum. Benden çıktığına adım gibi emindim fakat bendeki hâlinden başka bir hâle bürünmüştü sanki. Hem “oydu” hem de başka bir “şeydi”. Yazdıklarım bana yabancılaşmıştı. Elimle tuttuğum, avuçlarıma sığan bir sürü sayfayı karıştırdıkça ruhumdaki derin ve geniş sessizlikteki sözcükleri orada bulamadım. Kitabın içinde ruhum bir disketin içine sıkıştırılmış gibiydi.

Düpedüz yıkıldım.

Nesneye dönüşmüş duygularım, düşüncelerimle baş başa kalmıştım. İnanılmaz bir hüzünle içime döndüm, yalnızlaştım ve ağladım. Bir süre böyle şaşkınlık içinde dolaştım. Sonra yeni doğurduğum bebekle tekrar iletişim kurmayı denedim; elime alıp sayfalarını çevirdim. Önüme gelen cümleleri okumaya başladım. Sözcükler, dizeler, vurgulamalar eksik, fazla ya da hatalı da olsa hepsi bana aittiler. Ruhum aydınlandı, gülümsedim. Sonunda kucağıma aldığım “bebek kitabımla” ilk kez gerçek anlamda iletişim kurdum.

Yazmaya başladığımda ve sonrasında hep bu ānı hayâl etmiştim.

Korkularım bazen beni ele geçiriyor bazen de gizli enerjimi açığa çıkarıp beklenenin üzerinde bir verimlilikle çalışmama yol açıyordu. Bunlar kurduğum düşlerimdi. Bazen kendimi yazarlarla sohbet ederken, dergilere röportaj verirken düşlüyor bir yandan da edebiyatla ilgili sorular bilmediğim yerden gelirse diye hayıflanıyordum.

Elbette boş bir dertlenmeydi bu. Ben neysem oydum. Çok kitap okuduğum için yazmaya başlamamıştım. Benimki sanki içten gelen bir taşma gibiydi. Geçmiş enkarnelerimde, hatırlayamadığım farklı kimliklerimde, geldiğim boyutta, bilemediğim bir vakitlerde yazmıştım belki de. Okuduğum ya da okuyamadığım yazarlar çok değerliydiler elbette. Fakat benim yazma isteğim daha çok kendiliğinden gelen ve an içinde algıladığım enerjiden -akıştan- beslenen türdeydi. Sözcükler o an özümden kalemime akıyordu yani. Tabii hiç düşünmeden yazıldığını söylemek değil niyetim, düşünceler de o “anda” geliyor ve cümlelere dönüşüyordu.

İlk ve gerçek editörüm sevgili Fırat Mehmet Eroğlu, yazma sürecimde özgünlüğümü korumam için başka yazarlardan etkilenmemem gerektiğini düşünmüştü ve bu yüzden de kitap okumamı istememişti. Sadece “şiir okuyabilirsin” demişti bana. Yazım hatalarım, gereksiz yere uzatmalarım, zamir kullanmayıp iki de bir Mehpare ismini tekrarlayışım, gece yarısında aramalarım, sabırsızlanıp ondan hemen cevap beklemelerim gibi pek çok konuda onu zorlamıştım. Hele onun düzeltme yapıp bana gönderdiği yazıları kaybedip önceki yazım üzerinde çalışmaya devam etmem onu deli ediyor ama öfkesini bana tüm nazikliğini koruyarak belli etmemeye çalışıyordu.

Şu sözlerini hiç unutmuyorum:

“Akşam yatmadan önce sütünü iç, taze bir genç kız olarak güzel bir uyku çek sonra da özgür bir kadın ve özgür bir yazar olarak sabah kahveni alıp masanın başına otur ve yazmaya başla!”

Ah! Tam da duymayı beklediğim sözler…

Bu sözler basit gibi görünse de o an, tam da yeni yazmaya başlayan biri olarak bana ne kadar iyi gelmişti tahmin bile edemezsiniz. Bana, benim yazarlığıma inanan gerçek bir okur-yazar vardı karşımda. Onun varlığı, tek başına bende büyük bir özgüven oluşturmaya yetmişti. O zaman daha sağlam bastım ayaklarımı, yazma isteğimle birleşen güven duygum iç dinamiklerimi harekete geçirmeye yetti.

Bir vakitler arkadaşım oğlunu şehir dışına okumaya göndermişti. Bana şöyle dediğini hatırlıyorum; “Oğlumun notları babası onu ziyarete gittiğinde tavan yapıyor.”

Yazma sürecimde onun ne demek istediğini daha iyi anladım. Daha önce denemediğiniz ve gözünüzde büyüttüğünüz bir işi yaparken size inanan birinin olması çok şeyi değiştiriyordu. Yeni yürümeye başlayan bir çocuğa “Ne duruyorsun devam et, yürüyebilirsin” der gibi bakan gözlerin ne kadar büyük bir güç verdiğini hissettim o zaman. Bu güven hissinin bana verdiği katkıyı size anlatamam. Yazdığımı görüyordum ama sürgit yazabileceğime bir türlü inanamıyordum. Bendeki gizli kalmış, işlenmemiş cevheri ancak böylesi bir güven duygusu açığa çıkarabilirdi. Öyle de oldu. Onun bana olan inancı sahte değildi elbette. Bu yüzden etkili oldu. En önemlisi bir süre sonra bunu ben de kabul ettim.

Kendime-yazarlığıma olan inancım arttı. İşte o zaman gerçek anlamda yazmaya başladım.

İki göktaşı karşılaştılar karanlık boşlukta
Mavi bir ışık geçti üzerlerinden
Dünyada bir kuşun kanatlarına
Yavaşça kendini bıraktı bir kadın
Göklerde olan biteni bilmeden
Yumuşak tüylerin okşayıcı ellerine
Teslim etti göğsünü kısa kesik rüyasında

Romanımı yazarken de aralarına buna benzer şiirimsi dizeler koymak geldi içimden. Şimdi yaptığım gibi. İçimdeki akışa göre yazmak hoşuma gidiyordu. Bu konuda editörüm tarafından hiç engellenmedim, yazdıklarımı beraberce sevdik, benimsedik. Daraltmak yerine genişlettik, dış gözle bakmak yerine içselleştirdik, sınırlamak yerine sınırsızlığı denedik, beraberce. Bir denizde yaşayan canlıların temiz suların derinliklerinde bolca oksijen alması gibi daha rahat bir nefes aldı sözcükler, sayfalar ve ruhumuz!

Editörüm ve Ben” isminde bir kitap daha çıkartmak istediğim için yazarken nasıl bütünlendiğim konusunda daha fazla ipucu yazmayı burada anlayışınıza sığınarak kesiyorum.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan