Kalbimin tam direğinde, ışıkların telaşları dayanılmaz bir sevgiyi ellerinde tutuyorlar. Bana ulaşmaları an misali. Çiçeklerle bezediğim ruhumun en ince teli gülümserken ağlıyor için için. Unutulmanın burukluğu ah! O çoşkulu sevinçlerimin. Unutulmanın burukluğu çoşkulu sevinçlerim.…
Genç adam elindeki mikrofonu arkasında duran arkadaşına verirken bir saygı gösterisinde bulunmak ister gibi öne doğru eğilerek kıza gülümsedi ve “Hayır, tabii ki bitmedi” diye karşılık verdi. “Konuşmayı kesmek istemezdim ama belki devam ederken daha serin bir ağaç altı bulabiliriz diye düşündüm” dedi ve…
Devam etmem gerekirse aklıma şu cümleler düşüyor ister istemez: İnsanlar sevilmeye layıktır, her insan masum doğar, sonradan bozulur. Bu yüzden doğal olarak ben ilk tanıştığım insana tam not veririm. 100’den başlar, hatalar yaptıkça notunu düşürürüm. Tüm bu söylediklerim benim hayatıma yön vermiş bir takım temel…
Tanımadığım insanları sevmek. Nasıl yani? Bunu daha önce hiç düşünmemiş hiç fark etmemiştim. Oysa çok uzun bir zamandan, yetişkinliğe adım atmadan öncelere dayanan bir durumdan söz ediyorum. Durun bir dakika. Bunun başlangıcını tam olarak söylemem mümkün değil. Kesin bir zaman veremem. Bu süreç adeta…
Kadın, adamın bulduğu cümleleri çok başarılı bulduğunu göstermek için ayağa kalkıp ellerini çırparak kendi etrafında dönmeye başladı. Sonra da adamın boynuna sarılıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Adam oyuna kendini kaptırmış daha çok cümle kurmaya çabalıyordu. Kadını yanaklarını öperken bir yandan da bütün kafasını…
Kadın kendi kendine söylenirken erkek arkadaşının yanına geldiğini fark etmekte gecikti. Adam dibine kadar gelip omzundan düşen askısını eliyle düzeltirken çığlığa benzer bir ses çıkararak yerinden sıçradı. O da muzip bir bakış atıp “Gideyim istersen” dedi. Adamın şaka yaptığından farkındaydı “Yok, lütfen gitme, otur.…
Utanmasam söylerdim, kim olduğumu, nelere göz dikip nelerden vazgeçtiğimi, kalbimin en kuytu köşesinin nasıl boş kaldığını, sessizce ağlayan. Söylerdim sana, bana bir gün biteceğini sıkça gösteren hayata duyduğum derin öfkeyi, bazen de tam tersi, sınırsız kabullenişimi. Utanmasam söylerdim nerelerden geldiğimi, dokunduğumda meyve biten ağacın…
Yatak odasına yaklaşırken sarı bir ışık hüzmesi ayaklarını aydınlattı. Üzerinden geçtiği her bir renk bileklerinden yumuşak dokunuşlarla göbeğine doğru süzülüyordu. Renk dalgaları suyun akışkanlığına benzeyen bir ritimde ilerliyordu. Kalp atışlarına eşlik eden akış sesinin geldiği yöne doğru yürümeye devam etti. Suların kıpırtısını hissettiği bir…
Küçük bir ışık belirdi içimde, kalbimin üzerinde; uzaklardan gelen bir trene, sislerle kaplı yıkık dökük yeryüzüne, rayların üstünde duman çıkaran bir tırtıl gibi yürümesine. Küçük bir ışık seslendi içimde; kalbimin üzerinde, kaybolmadığıma inandığım bir gülüşte, annemin kollarında, babamın dizlerinde, yol verdiğimde bir böceğe zamanın…
Havanın rengi griye dönmüş, gökyüzünü yoğun bir sis bulutu kaplamış, yağmur çiselerken rüzgâr sert ve soğuk yüzünü göstermeye başlamıştı. Sabahın bu erken saatinde sıcak yatağında onu uyutmayan birçok düşünce kafasına üşüştü. “Yok, yatamayacağım” diyerek kalktı sonunda. Önce yüzünü yıkayıp sonra ocağın üzerindeki suyun altını…