Açık Pencere

Tanımadığım İnsanları Seviyorum | 2

23 Ağustos 2023

Yazı: Tanımadığım İnsanları Seviyorum | 2 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 1
Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 2
Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 3

 
Devam etmem gerekirse aklıma şu cümleler düşüyor ister istemez: İnsanlar sevilmeye layıktır, her insan masum doğar, sonradan bozulur. Bu yüzden doğal olarak ben ilk tanıştığım insana tam not veririm. 100’den başlar, hatalar yaptıkça notunu düşürürüm.

Tüm bu söylediklerim benim hayatıma yön vermiş bir takım temel kabullerim. İyimserliğin böylesine ne denir?

Devam edeyim:

Öyleyse tanıyana kadar benim için tek olarak “insan” yoktur yani insanlar bir birey değillerdir ama bir “insan bütünlüğü”dürler. Kavramsal olarak yani. Hepsini, tüm insanları seviyorum. Onlar tek tek karşıma çıktıklarında başlangıçta hep severek, sayarak başlarım ilişkiye. Evet, tam da böyle olur. Sonradan daha fazla sevdiklerim ya da daha az sevdiklerim olur ama hiçbirinin burnu kanasın istemem. Ancak her birinin gelişmesi için, evlatlarım ve ben dahil, yürümesi gereken yolların da gerekliyse dikenli olmasına itiraz etmem.

Diğer yandan sormadan geçemiyorum:

“Tanımadığı insanları sevmek ya da sevmemek” bize çevremiz tarafından sunulmuş bir seçim miydi?

Olabilir elbette, o zaman ben “sevmeyi” seçenlerdendim diyebilirim.

Hatta, insan bütünlüğünü kötü olarak görmem benim “dünyayı kabulümü”, “dünya üzerinde yarattığım gerçekliği” bozar ve her türlü inanç mekanizmamı zedeler, diye bir karar vermiştim. Düşüncelerimi irdelerken her birinin benim seçimim olduğunu tekrar hatırlamam da iyi oldu. Yeri gelmişken çıkarımlarımın hem benim hem de sizler için “mutlak” olmadıklarının altını çizmeliyim.

İnanç konusuna geri dönersek burada işaret ettiğim “inanç”, dinsel inancı da içermekte ama onunla sınırlı kalmamaktadır. Benim söylemek istediğim inanç, “inanmaya olan inancım”dır. Yani genel olarak “insan”ın iyi olduğunu kabul etmemiş olsaydım daha zor inanırdım “inanma”ya. Çok farklı bir insan olurdum o zaman, yolum da değişirdi muhtemelen. Bu kadar kolay inanamazdım, insanlara, sözlere, hayallere, mucizelere, dinlere, peygamberlere, kitaplara; devam edeyim, bana öğretilenlere, genel olarak insanlar arasında kabul görülen doğrulara, kitaplarda okutulanlara, bilimsel gerçeklik diye sunulanlara… Belki de inanmak nedir onu da hiç bilmez, hiç tanımazdım. Ne kadar büyük bir fark yaratırdı bu durum hayatımda, şimdi dehşete düştüm inanın.

İnanç sistemim sarsılınca daha da ötesini düşünemiyorum, nelerden vazgeçerdim hayatımda? Sevmekten, âşık olmaktan da vazgeçer miydim o zaman? Eğer âşık olmaktan vazgeçmemişsem, ben âşık olduğum kişiyi insanlığın bir parçası olarak mı görmüştüm ve sadece o olarak değil de insanlığın bir parçası olarak mı sevmiştim yoksa. Tam olarak doğru değil bu belki ama ona çok yakın bir durumdu şimdi düşünüyorum da.

İnanmak nasıl bir şey? Kolayca ispatlanıp, apaçık görünen bir gerçekliği kabul etmek inanmak mıdır? Kabul etmek, onaylamak ile “inanmak” aynı şey midir?

Bunun tam olarak bir gerçeklik olmasından bahsetmiyorum; benim, belki de bir çoğumuzun kafasında oluşturduğu bir kavram var, ondan bahsediyorum. Bu insan yığınına benim tanıdıklarım, çevremdekiler ve hatta “ben” de dahilim. Sonra yavaş yavaş zaman-mekân içerisinde birbirinden ayrışmaya başlıyorlar; ailem, arkadaşlarım. Düşündüm de marketteki kasiyer kadın hangi kümede diye; sanırım “insanlık” diye adlandıracağım büyük kümede. Aslında bu iki küme arasında çok da kesin bir ayrım yok gibi. Daha önce tanıdığım ama şimdi görüşemediğim de birçok kişi var. Onları nereye koyacağım?

Burada biraz da sevmekten ne anladığımı irdelemeliyim.

İnsanlığa duyduğum bu sevgi nereden geliyor, kökeni nedir?

Hissettiğim şeyi söylüyorum; tanrısal bir özellik görüyorum ”insanlık” dediğim toplulukta. İyi kötü olmalarından ziyade topyekûn birlikte var olmuş olmaları bendeki o duyguyu oluşturuyor. Yaratıcının yeryüzündeki kızları, oğulları, çocukları gibiler. Dünyaya emanetler, dünya da onlara emanet.

Peki seviyorum da onlar için bir şeyler mi yapıyorum? Onlara emek verip onlar için çalışıyor muyum? Genel olarak ”çalışmak”tan anladığımız anlamda yani. Yok, hayır. Bu bahsettiğim sevgi o cinsten bir sevgi değil. Yeryüzünü, bir şekilde zamanı paylaşan bir bütünlüğe duyulan sevgi bu. Çok da insani bir durum gibi geldi bu şimdi. Bu sevginin içinde saygı ve sorumluluk da var, bunu da görmezden gelemiyorum.

İlginç olan durum; tek tek birey olarak sevmekten çok farklı bir mekanizma çalışıyor topluca insanlığı sevmek söz konusu olunca. Ama kaçınılmaz olarak günlük hayatımı, bakış açımı, seçimlerimi, kararlarımı etkiliyor. Acaba, sözlerimi yaratılmış her şeye duyulan sevgiye oradan da “Yaradan”a duyulan sevgiye vardırabilir miyim?

Bu soruyu kalbime sorarsam ne cevap alırım? Zihnime sorduğumda ne yanıt alırım? Zihnimdeki sevgiyi kalbime indirebilir miyim? Zihnimle kalbim aynı cevabı verir mi?
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan