Açık Pencere

Tanımadığım İnsanları Seviyorum | 1

26 Temmuz 2023

Yazı: Tanımadığım İnsanları Seviyorum | 1 | Yazan: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 1
Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 2
Tanımadığım İnsanları Seviyorum | Bölüm 3

 
Tanımadığım insanları sevmek.

Nasıl yani?

Bunu daha önce hiç düşünmemiş hiç fark etmemiştim. Oysa çok uzun bir zamandan, yetişkinliğe adım atmadan öncelere dayanan bir durumdan söz ediyorum. Durun bir dakika. Bunun başlangıcını tam olarak söylemem mümkün değil. Kesin bir zaman veremem. Bu süreç adeta yavaş yavaş, ilmek ilmek dokunmuş bir kumaş deseni gibi ben yaş aldıkça ortaya çıkmış olmalı. Birçok özelliğimle birlikte düşüncelerimin, davranışlarımın, alışkanlıklarımın başlangıcı çok derinlere dayanıyor olabilir. Bu sevgiyi hissetmemde belki de bir ölçüde anne-baba genleri de etkilidir. Fakat en önemlisi hayat içerisinde kazandığım deneyimlerin düşünce biçimime dönüşmesi için yaşadığım süreç olmalı.
Zihnimdeki odacıkların hangilerini açtıysam o odacıklardan oluşmuş bir ev gibi, ben yaşadıkça ortaya çıkmış bir, bir… bir sonuç, bir gerçeklik. “Tanımadığım insanları seviyorum” cümlesi bir de bakmışım benim gerçeğim olmuş.

Tabii düz mantıkla bakınca çok anlamlı görünmüyor, bana bile. Nerede, ne zaman, nasıl bir şekilde hayat bana yavaşça enjekte(!) etmiş bu özelliği? Öncelikle bu durum benim sevmekle ilgili algımı ve edimimi belirlemiştir diye düşünmeden edemiyorum. Eğer tanışmadan sevebiliyorsam bu kavramsal bir sevgi olmalı. Teorik olarak, ben “seviyorum” demek gibi bir şey. Her türlüsünü “seviyorum”, her insan için aynı duyguyu hissediyorum, her insan benim için “bir ve aynı”, insanlar arasında ayrım yapmıyorum. Öyleyse ben insanlara göre değişmiyorum. Ben neysem oyum.

Peki, böyle miyim gerçekten?

Bahsettiğim “insanlık” her bir insandan, tanıdığım bireylerden farklı mı yoksa ben “tanımadığım insanlar” derken genel olarak insanlıktan ve özel olarak da “benim insanlarımdan” mı bahsediyorum? Bu sevginin içinde bir çeşit ütopya, hayalsi bir düşünce, o tam olarak görmediğim bilmediğim ama her zaman duyumsamayı seçtiğim “tanrısal” bir özellik mi var?

Evet tam olarak da böyle; tanımadığım insanlara tanrısal bir özellik yüklüyorum. Onlar bana çok yakınlar ama aynı zamanda çok da uzaktalar, aynı görmesem de var olduklarını bildiğim köyler, dağlar, yamaçlar gibi. Hepsi ben olmasam da var olan yani benim varlığımdan bağımsız şeyler ve bu yüzden benden daha fazla şey ifade ediyorlar. Onlara tanrısallık atfetmemin en önemli sebebi de bu olsa gerek; benden bağımsız da var olmaları. Tanrı da öyle değil mi?

İlk bakışta insanlara duyduğum bu sevgi fazlasıyla “hümanist” bir yaklaşım olarak görünüyor. “Kavramsal olarak bu mümkün olabilir de uygulaması mümkün müdür?” diye sorguluyorum ardından ister istemez.

Bu kabul ettiğim kavram beni oldukça kuşkulandırıyor. Düşündükçe içinden pek çok “çöp” yakalayabiliyorum. Tam aradığım bir iz üzerindeyim. Bu sevgi benim sorumluluk duymadığım, nerede olduğunu, ne yaptığını bilmediğim insanlara beslediğim bir “sevgi”. O topluluktan birileri karşıma çıktıklarında, onları bir birey olarak sever miyim, bu belirsiz. Oldukça soyut ve muallakta bir topluluk var zihnimde. Bu da çok anlamlı gelmediği gibi, hayat gerçekliğim haline gelmiş bir temel unsuru tam da ortasından yakalamış olmam açısından değerli.

Hayalsi bir dünyam mı var benim?
Gerçek dünyama bu hayalimsi dünyayı mı taşıyorum?

Çok ciddi sorular oldu bunlar!

Bu noktada duraklamamın sebebi arada da olsa kendime şu soruyu sorarken bulmam kendimi:

“Ben gerçek anlamda sevemiyor muyum?”

Zaman zaman “sevmekle ilgili” bir sorunum olduğunu düşünüyorum. Bunların hepsi benim zihnimin oyunları büyük ihtimalle; soyut, teorik şeyler. Sevmek fiilinin düşsel, soyut gerçekliğini kabul etmek de böyle bir şey. Bunun sonucu olarak “zihinsel” gerçeklikten çıkıp bir nevi “bedensel” gerçekliğe -somut olarak– reel hayata geçtiğimde duyduğum sevgi bununla ne kadar bağlantılı oluyor acaba? Ya da tüm bunlar hayatıma nasıl yansıyor?

Nasıl mı yansıyor?

Cevap olarak sezinlediklerimi söylemem gerekirse çok büyük sonuçlar yaratıyor. Yaşamımın zihin temelli olduğunu, bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde zihnimle konuştuğumu, beni zihnimin yönettiğini söyleyebilirim.

Galiba zihinsel olarak benim ve yakınlarımın dışındaki bu insan topluluğunun çok güçlü olduğuna da inanıyorum. O kadar güçlü ki beni, bizi yönetebiliyorlar. Zihnimin yönettiği yetmiyormuş gibi zihnimde bir yeri olan bu insanlar da beni yönetiyorlar.

Onlar varlar, sevgiyi hak ediyorlar, benim gibiler ve aynı zamanda benden çok farklılar. Onlardan birini pek yakında tanıyabilir, onunla bir yolculukta, bir dost toplantısında ya da deniz kenarında karşılaşabilirim. Ne kadar kendime özgü de olsam onlarla iletişime geçtiğimde biraz olsun eğilip bükülmem onların enerjisine kısmen yaklaşmam gerekir. Bir ilişkiyi yönetmem için öncelikle kendimi yönetmen gerekiyor. Onlar, sevdiğim insanların -insanlığın- karşıma çıkmış halleri. O sevdiğim insan kavramıyla yüz yüzeyim artık. Onlara olumsuz önyargıyla yaklaşamam, yaklaşmamalıyım. Artık sınırlarımın içine girdiler ve farklı bir gerçeklik oldular. Bu yüzden yeni bir zihinsel durum oluşturmalıyım. Bunun gereği olarak da yeni “kabullerim” var. Geldiğim nokta; sevmesem de saygı göstermeliyim.

Farkındaysanız, zihnimde var ettiğim “kavramsal insan”, iş yönetmeye gelince birden “canlı” oluverdi. Bu yeni durumda sevmek öncelikten düştü onun yerini “saygı” aldı.

Bunun için onların “iyilik perileri” olmaları gerekmiyor. Aslında sevgi; saygı da içeriyor. Burada sanırım başından beri söylemek istediğim konunun özüne vardım. Çünkü sevmek ve saygı iç içe kavramlar. Benim algıladığım haliyle “tanımadığım insanlara duyduğum sevgi ve saygı” her ikisi de “kabullenme” anlamına geliyor; olduğu haliyle, oldukları gibi.

Bu konu sebep-sonuç bağlamında düşünülürse sebepten ziyade bir sonuç gibi görünüyor. Beni bu sonuca getiren sebepler de birçok deneyim, birçok öğrenilmiş ve yaşanılmış bilginin oluşturduğu bir kümenin varlığına işaret ediyor. Diğer bir yandan da benim gibi düşünülmesi için insanlık tarihi boyunca çalışılmış olmalı diye düşünüyorum.

Kimler mi çalışmış? İnsanlar, tanrısal güçler, belki de bedenlenmiş tanrılar, belki de… Böyle benimle aynı düşünen pek çok insan var, öyle değil mi? Büyük ihtimalle siz de onlardan birisiniz. “İnsanlar, sevilmeye sayılmaya layıktırlar” diye düşünenlerdensiniz yani.

Ya Rabbim, şimdi de “Çalışanlar kimler?“ ve “Neden çalıştılar?“ soruları beliriverdi zihnimde. Öyleyse bir sonraki yazımın konusu da bu olabilir.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 26 Temmuz 2023 at 11:37

    Adının içinde “sevgi” varsa, sevgisizlik konu bile olmaz 😃
     
    Bu sosyal medya icat olduğundan beri tanımadığımız insanlarımız çoğaldı. Mesela ben sizi hiç görmedim. Birkaç yazınızı okudum, yorum yazdım. Siz benim belki birkaç yazımı okudunuz, yorum yazdınız. Ben sizi seviyorum mesela. Hem de hiç sizi görmediğim halde, dergideki kimseyi görmedim ama herkesi seviyorum. Bu duyguyu sizin de hissettiğinizden eminim.
     
    Yazınızda bahsettiğiniz gibi, sizin dışınızda olan insanların oluşturduğu gurubun güçlü olduğunu, güvenilir olduğunu düşünüyorsunuz ve onların kurallarına uyuyor ve o gurubun içinde olmayı seviyorsunuz. Üstelik bu insanlarla geçmişiniz de yok. Onların fikirleri ve davranışları size uygun olduğu için o gurubun içinde kalıyorsunuz ve herkesi izliyorsunuz.
     
    Yine yazınızda bahsettiğiniz gibi “Karşılıklı bir araya geldiğimiz zaman aynı derecede sever miyim, bilmiyorum” diyorsunuz ya, bence yine de seversiniz, en azından uzun bir süre seversiniz. Zaten anne, babanın çocuklarına sevgisi dışında her sevginin bir ömrü var, çoğu da kısa süreli.
     
    Güzel bir yazı, konusunu da çok iyi işlemişsiniz, kaleminize sağlık.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 29 Temmuz 2023 at 00:14

    Metin Bey, beni sevdiğinizi duymak çok iyi geldi, teşekkürler. Ben de sizi seviyorum. Bu sevgi biraz kavramsal biraz gerçek üstü ya da dışı, ütopik bir sevgi ama bu da “sevgi” sonuçta… İlginç, değil mi? Biz bir grubun içerisindeyiz, bir de hiçbir gruba dahil olmadığı halde dünyanın pek çok yerinde yaşayan hatta bazen ölmüş insanları da seviyoruz. Bunu bize hissettiren motivasyonun kaynağını merak ediyorum. Elbette bu konuda birkaç fikrim var ama hiçbir fikrim yokmuş gibi onları unutup yazmaya başlamak hoşuma gidiyor.
     
    Okuymaya zaman ayırdığınız, yorum yazdığınız için çok teşekkürler.
     
    Sevgi ve saygılarımla…

  • Yanıtla Atakan Balcı 5 Ağustos 2023 at 22:36

    Çok ilgi çekici ve önemli bir konu ve aydınlanma noktası. Ellerine, esinine sağlık!

    • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 28 Eylül 2023 at 15:01

      Geç gördüm yorumunuzu çok özür diliyorum. Atakan Bey, sevmek dediğimizde çok aşkın bir nokta var, beslendiğimiz yer orası. Ah, bir bilsem orası neresi?

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan