Bir seçim nasıl kazanılır? Bunu hepimiz az ya da çok biliyoruz sanırım. Peki bir seçim nasıl kaybedilir? Bunun için de pek çok yol var ve biz de o yollardan birini seçtik. Şimdi tüm hikayeyi anlatmaya kalksam, ben dahil hiçbirimizin o kadar vakti yok. Bu…
Teşkilatı kurmuş, başkanı misafir etmiş, beklediğimizden fazla üye kazanmıştık. Taşrada işler her zaman biraz değişik ilerler, bilirsiniz. Kimseye iş vaat etmiyorduk çünkü belediye kadrolarında tüm üyeleri istihdam etmek gibi bir imkan yoktu. Üstelik bunu yapmak ilkelerimize ihanet demekti. Üyelerimizin böyle bir beklentileri olup olmadığından…
Kahvede çıkan kavgadan sonra insanlara kulak vermeye başlamıştık. Polisin uyarısından sonra her birimiz dağılmış, hakkımızda konuşulanları araştırıyorduk. Bu ülkede merkezde yer almayan her şeye şüpheyle yaklaşılırdı ve durum Hıdırlı’da da farklı değildi. Biz de merkezden epeyce uzaktaydık. Merkezde kim varsa bize dolandırıcı gibi geliyordu.…
Yüzümüz bir başka gülüyordu. Biz zamanında devrim isteyenlerin çocuklarıydık. Belki bugün ülkeyi dönüştüremiyorduk ancak insan önce kendinden başlamalı değil mi bir şeylere… Biz de önce yaşadığımız bu kasabadan, Hıdırlı’dan başlayacaktık. Tarık’la konuşmamız bir yandan içimi rahatlatırken bir yandan da beraberinde daha çok soruyu aklıma…
Her seçimde bir başkan değiştiriyorduk. Belediye bir o partiye, bir bu partiye geçiyor, nadiren de olsa bir parti iki dönem belediyeyi elinde tutuyor, sonra o da bir diğerine devrediyordu. Yalnız bir şeyler ters gidiyor gibiydi. Hürriyet Partisi belediyeyi aldığında birden herkes o partinin üyesi…
Erken bırakmıştık işi. Mithat’la önümüze bir masa çekmiş, taburelere kurulmuş, deniz kıyısında biralarımızı yudumluyorduk. Böyle günlerde misinalarımızı denize sarkıtır, bir yandan biramızı içerken bir yandan sohbet eder, misina hareket ederse balığımızı çeker, akşam oturacağımız rakı sofrasının yemeklerini hazırlardık. Muhabbetimiz her zamanki şeylerdi. Hararetli konuşmazdık,…
Hayâl kurma ile ilgili ciddi problemlerim vardı. Herkes hayâl kurar; ben dahil. Şimdi size, bir problemim vardı, dediğimde sakın yanlış anlamayın. Hayâl kurmayı beceremiyor değildim elbette. Sadece işi tadında bırakamıyordum. Kurduğum hayâl benim gerçeğim oluyor, o hayâlde boğuluyor, kayboluyor, kendimi arıyorum. “Hayâl ettiğin kadarsın.”…
İşler bir şekilde ilerliyordu. Geçen gün beklediğimiz kitapların sonuncuları da gelmişti. O akşam neredeyse uyumadan kitapları kategorilerine göre ayırdım, rafları yeniden sildim, dükkana son bir kez daha çeki düzen verdim. Böyle keyifli bir gecede içmeden olmaz deyip birkaç bira yuvarladım. Sabah uyandığımda dükkana indim.…
Dükkan sahibine adını sormamıştım. Noterde öğrendim, Feyyaz’mış adı. Sen müslüman değil misin, diye sora sora sattı adam dükkanı bana. Sattı satmasına da, düşmedi yakamdan sonra. İlk günler hiç uğramadı. Ben de o boşlukta kendimce tadilatları yapmaya başladım. Elimden gelmeyen işlerde ise bir bilenden yardım…
Yıllardır çalışınca biraz param birikmişti. Çok az. Bir kitabevi açmak istiyordum. Biliyordum, butik kitabevi işletmek büyük bir riskti. Daha önce deneyen birkaç arkadaşım da yılını doldurmadan kepenkleri indirmişti. Yine de çocukluk hayalimdi. Elimde fırsat vardı, biraz param vardı, kelepir bir dükkan bulmak kalmıştı şimdi.…