Hayat Rehberimiz; Eğitim

2 | Biz Olmak ve Eğitim

27 Ocak 2022

Biz Olmak ve Eğitim

 

İndeks

Eğitim Konulu Köşe Yazılarına Giriş | 01
Biz Olmak ve Eğitim | 02
Ben de Kürsüde Oturmak İstiyorum | 03
Güneş Öğretmen İş Başında | 04
Öğretmeyi ve Öğrenmeyi İstemek | 05
Hata Yapmanın Hediyeleri | 06
Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç | 07
Öğrencilerle Toplantı | 08
Öğretmenler Kendi Aralarında Neler Konuştular? | 09
Öğrencilerin Bakış Açısıyla “Kopya” | 10
Hepimiz Öğrenci Olduk | 11
Çocuğumla Neden Felsefe Yapmalıyım? | 12
Toplumsal Travmalarımız | 13
Ergenlikte Yaygın Bir Problem: Sigara | 14
Düzensizlik De Bir Düzendir | 15

 

Giriş ve Hatırlatma

Eğitim köşemizin ilk bölümü, öğretmenimizin “Bir öğretmenin başarısı nedir?” sorusuna “Soru sormak ve soru sordurmaktır” diye cevap veren, öğrencisi Platon’u karşıladığında ona söylediği ilk söz “Size bir şey öğretemem ancak soru sormanızı sağlayabilirim” olan Sokrates’in sınıfına gitmesiyle başlamıştı. Bu diyaloglar öğretmenimizi çok etkilemişti. Düşünce hızında evine, 2022’ye döndüğünde derslerinde Sokrates tarzı bir eğitim vermek için çalışmaya karar vermişti.

Yazı dizimizin kahramanı öğretmenimiz aldığı karardan sonra kollarını sıvayıp araştırma yapmaya başladı. Bu konuda ciddi çalışmalar yapan Sevim Gündüz‘e ve onun titizlikle yazdığı notlarına ulaştı.

Şimdi bunları sizlerle de paylaşıyoruz.
 

Biz Olmak ve Eğitim

 
Son zamanlarda şu sorunun sıkça gündeme geldiğine tanık oluyoruz:

“Bu toplum niye böyle suskun?”

Gerçekten çok önemli bir soru.

Birkaç yıl önce, TRT Müzik kanalında, müzikolog Emre Aracı’nın hazırladığı bir program izlemiştim. Gürcistan sınırımızda bulunan Borçka Maçahel Köyü‘nde (Köyün adı Camili diye değiştirilmiş) bir koro şarkılar söylüyordu. Kadın, erkek, çocuk, genç ve yaşlılardan oluşan bir koro. Günlük işlerini bitirdikten sonra, sık sık köy odasında toplanıp koro çalışmaları yapıyorlarmış. Yetmişlerinde görünen erkek bir koro üyesi şöyle demişti:

İoanna Kuçuradi, Filozof


İoanna Kuçuradi, Filozof
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, Figen Atalay

“Birlikte şarkı söylemek çok önemlidir. Çünkü önünüzdeki, arkanızdaki, sağınızdaki, solunuzdaki kişileri iyi dinlemezseniz, yanlış bir ses çıkarırsınız, şarkı bozulur.”

Beni çok etkileyen bu olayı, felsefe profesörü İoanna Kuçuradi’ye anlattığımda hoca, “Adam demokrasiyi tarif etmiş!” demişti.

Koroda şarkı söylemenin bir çocuğa ve yetişkine kazandırdıklarını düşündüm ben de.

Birlikte şarkı söylemek, bir araya gelmeyi, birlikte iş yapmayı, birbirini dikkatle dinlemeyi, bir şeye odaklanmayı öğretir. Dayanışma, paylaşma; önceden plan yapıp o plana göre çalışma alışkanlığını kazandırır. Ortak akılla, çoklu bilgiyle bir güzellik yaratmanın tadını fark ettirir. Kişiye, bireyin önemi kadar “biz” olmanın değerini, dolayısıyla sorumluluğu paylaşmanın önemini öğretir; büyük ve güzel bir bütünün çok önemli bir parçası olmanın onurunu ve mutluluğunu yaşatır.

Çok önemli iki kazanım daha: Egoyu denetim altında tutmayı ve iyi düşünülüp konmuş kuralların titizlikle ve doğru bir yöntemle uygulanmasının, bütüncül ve herkesi mutlu eden bir güzellik yarattığını hem koroda çalışanlara hem de o koroyu dinleyenlere yaşatarak gösterir. Koro üyelerinden biri, kendini göstermek için arkadaşlarından daha yüksek sesle söylerse şarkı bozulur. Yeterince dikkatli davranmaz da yanlış bir ses çıkarırsa, bütünlük yine bozulur. Egonun denetim altına alınması, “BİZ” olmak, yaşamdaşlık duygusu, bireysel çıkar için rekabeti ortadan kaldırır. Yaşamdaşlık, birlikte bir şey yaratmak, bir güzellik oluşturmak, kişide aidiyet, duygudaşlık, hoşgörü, alçakgönüllülük duygularını geliştirir. Yani koro üyeleri ve de şef, “Ben”den uzaklaşıp “Biz”i oluştururlar.

“BİZ” olmanın önemini vurgulayan bir hikâyecik aktaralım “Biz” sözünü etmişken:

Afrika’da çalışan bir antropolog araştırma sırasında bir kabilenin çocuklarına şöyle bir oyun önerir. Ağacın altına koyduğu meyveleri, oraya ilk ulaşan çocuk yiyecektir. Antropolog, “Başla” der demez çocukların el ele tutuşup birlikte koşmaya başladıklarını görür. Hepsi birden ağacın altındaki meyvelere ulaşır ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şöyle bir yanıt alır:

“Bu UBUNTU’dur. Başkaları mutsuz olurken birimiz o ödülü nasıl bir başına yiyebilir ki?” Çocuklar Ubuntu’nun anlamını ise şöyle açıklar: “Ben, biz olduğumuz için ben’im.”

Yazı: Biz Olmak ve Eğitim | Yazar: Sevim Gündüz
Koro -ya da orkestra- şefi, kuşkusuz alanında çok donanımlı olmalıdır. Doğru olanı seçmek, önceden çok iyi incelemek ve elindeki seslendirme araçlarını -insan sesi ya da çalgılar- en uygun biçimde düzenleyip uygulamaya hazırlamak; bunun için de her birini çok iyi tanımak zorundadır. Sözlerin anlamıyla müziğin uyumunu, koro ve orkestra üyelerinin her birinin kavramasını sağlamalıdır. Bunun için de çok yönlü bir çözümleme yapılmalıdır. Yalnızca geçmişte öğrendiklerini aktarmakla yetinmemeli, kendi yaratıcılığını ortaya koyduğu gibi, birlikte çalıştığı koro ya da orkestra üyelerinin de yaratıcı yanlarını kamçılamayı, onların yaratıcılıklarını da çalışmalara katmayı bilmelidir.

Şu önemli gerçeği de vurgulayalım: Koro şefi şarkı söylemez. Orkestra şefi de orkestradaki çalgılardan herhangi birini çalmaz. Şarkıyı söyleyenler korodaki kişilerdir ya da çalanlar orkestra üyeleridir. Yine de en önemli kişi şeftir çünkü ilk adımdan başlayarak, bilgisiyle, duygusuyla, dünya görüşüyle, yorumuyla, yaratıcılığıyla derleyen toparlayan, yol gösteren, iyi bir uygulamayı sağlayan odur.

Bu gerçekleri ve özellikleri yalnız koro çalışmalarında değil, çoklu aklın ve bilginin kullanılmasını gerektiren bütün alanlarda görüyoruz ya da böyle bir beklenti içindeyiz. Her türlü sahne gösterisinden tutun da spordaki takım oyunlarına, kamu veya özel işyerlerinin yönetimine, dalga dalga genişleterek ülke yönetimine kadar.

Peki, acaba çocuklar, gençler bu yolda mı eğitiliyorlar? Koro çalışmasının felsefesi, eğitimin müzik dışındaki alanlarında uygulanabilir mi ve nasıl uygulanabilir? Elbette böyle bir eğitimin çok küçük yaşlardan başlaması ve sürdürülmesi çok önemlidir.

Almanya – Frankfurt’ta, Polonya – Gdansk’ta Gördüğüm Örnekler

Gerek Almanya’da, gerekse Polonya’da ve ABD’de gördüğüm dersliklerde kürsü yok. Bunun anlamı şudur: “Öğretmen, öğrencileriyle aynı düzeydedir, daha yüksekte bir konumda değildir.” Öğretmen, öğrenciyle, olabildiğince onunla göz göze bir durumda, gerekirse, başları aynı düzeyde olacak gibi, dizlerini bükerek konuşur. Öğrenciye, “Benim eşitimsin” duygusunu vermeye çalışır.

Yazı: Biz Olmak ve Eğitim | Yazar: Sevim GündüzFrankfurt’ta bir okulda 7. sınıfta tarih dersi; konu Almanya Tarihi. Öğretmen, sınıfla konuşarak gerçekte onlara yönlendirici sorular sorarak yıllık programı bölümlere, diyelim, altı bölüme ayırıyor. Sonra, yine uygun sorularla, öğrencilerin birlikte çalışacakları arkadaşlarını seçerek altı küme oluşturmalarını sağlıyor. Her kümenin, programın hangi bölümünü hazırlayacağı ve ne zaman sunacağı belirleniyor.

Dersliğin uygun bir yerine biri görsel, diğeri yazılı kaynaklar için iki sandık ya da büyük kutu konuyor. Öğrenciler, belirlenen bir süre içinde konularıyla ilgili buldukları kaynakları bu kutulara biriktiriyorlar. Ve kümeler, öğretmenin önderliğinde, konularını görsel ve yazılı olarak hazırlamaya başlıyor.

Öğrenmek için merak duymak ön koşuldur.

Kaynak aramak ve biriktirmek süreci öğrencilerin merakını kamçılıyor. Kümelerin çalışmaları sınıfta, kendi aralarında tartışarak, öğretmenin gözetiminde yürütülüyor. Daha sonra çalışmalar derlenip toplanıyor, küme elemanlarının seçtiği sözcü öğrenci çalışmayı önceden belirlenmiş süre içinde diğer kümelere, sözel ve görsel olarak sunuyor. Diğer kümelerden soru ya da katkı alabiliyor. Sözcü öğrenci yanıt veriyor, yanıt veremediği sorular olursa, küme arkadaşlarından biri yanıt veriyor ya da devreye öğretmen giriyor.

Bana, sunumların değerlendirmesini de öğretmenin öğrencilerle birlikte yaptığı söylendi. Öğretmenin ise, hiçbir aşamada, yaptırımcı bir tutumu söz konusu değil. Yönlendirici sorularla, ikna edici, arkadaşça bir davranışla, bir yandan da kılı kırk yaran sorularla öğrencilerin, gerçek öğrenmenin, kaba çizgileri kabullenmek değil, konuyu derinlemesine irdelemek olduğunu kavramalarını sağlıyor. Kısacası, iyi bir planlamayla gerçek anlamda öğrenci merkezli bir eğitim veriliyor.

Görülüyor ki öğretmenin sınıftaki rolü koro şefininkinin tıpatıp benzeri. Polonya – Gdansk’ta ve ABD Maryland eyaletinde gittiğim okullarda ufak tefek farklarla benzer uygulamalar gördüm.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Sevim Gündüz
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Emel Kırkaya Demirler 28 Ocak 2022 at 16:49

    Bazı insanlar ışık gibidir. Yansıdığı yerdeki karanlığı aydınlatır. Değerli Sevim Gündüz hocam, bu insanlardan biridir. İyi bir eğitimci, usta bir yazar ve çevirmen, aydın bir insan olarak bıkmadan, yılmadan, bilgisini, emeğini sevgiyle kendini ve insanlığı geliştirmeye adamış, üretkenliği ile bizlere örnek olmuştur.
     
    Sevim hocama iyi ve uzun bir ömür dilerken sevgimle, saygımla onu selamlıyorum.

    • Yanıtla Sevim Gündüz 30 Ocak 2022 at 15:13

      Çok teşekkür ederim Emel Öğretmenim. Her insan doğduğu andan başlayarak ölene değin hep “öğrenci”dir. Kimi insanlar da “öğretmen” mayasıyla doğarlar, ölene değin “öğretmen”dirler, değil mi?
       
      Çıktığın yazarlık yolunda, üretkenlik ve başarı diliyorum sevgili Emel.

  • Yanıtla Ayla Şahin 28 Ocak 2022 at 17:05

    Biz olmanın önemini vurguladığınız yazınız için teşekkür ve tebrik ediyorum.
     
    Aktif çalışan bir öğretmen olarak da sınıflarıma; “İlk önce sınıf olmanız gerekir” diye telkinlerde bulunurum. Bir kişi konuşurken dinleyebilmeyi, söz bittiğinde cevap verebilmeyi, ortaklaşa gülmeyi, yeri geldiğinde elestirebilmeyi biliyorsak sınıf olmuşuz demektir. Biz öğretmenler öğrencilerimize kapılar açarız, adım atmak isteyenler kendi çabalarıyla ama yine öğretmen gözetimiyle ilerler.
     
    “Keşke daha minimal sınıflarımız olsaydı” demeden geçemeyeceğim.
     
    Eğitim ile ilgili yazılarınızı merakla bekliyorum.

    • Yanıtla Sevim Gündüz 30 Ocak 2022 at 15:16

      Çok teşekkür ederim Ayla Öğretmenim. Öğretmenlik mesleğinizi hep mutlulukla ve coşkuyla yapmanız dileklerimle.

  • Yanıtla Fırat Mehmet Eroğlu 29 Ocak 2022 at 02:39

    Öğretmen Okulunda yaşadığım cebir-geometri dersi yorgunluğundan bir daha elime pergel cetvel almayacağım (C ve G harflerini barındırdığından) derken bana bir çırpıda Fraktal Geometri ile Gauss Eğrisini öğreten hocalar hocası sevgili Sevim Gündüz hocama bir de altı harf borcum var; Ubuntu… Bu borcu ödemeye ömrüm yeter mi yetmez bilemiyorum. Hani Hazreti Ali der ya “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Şüphesiz güzel öğretmenimiz değil benim, hiç kimsenin köle olmasını istemez, hâl böyle iken…
     
    Bin yaşa güzel öğretmenimiz.
     
    Yürekten sevgimle…

    • Yanıtla Sevim Gündüz 30 Ocak 2022 at 15:20

      Güzel sözlerin için çok teşekkürler Fırat arkadaşım. Sen de editörlüğünle bir bakıma “öğretmenlik” yapıyorsun. Sen ustasın. Çırakların senden çok şey öğreniyor. Kocaman ve sıcak yüreğin hep mutlulukla dolu olsun.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan