Hayat Rehberimiz; Eğitim

6 | Hata Yapmanın Hediyeleri

24 Mart 2022

Yazı: Hata Yapmanın Hediyeleri | Yazar: Şen Sevgi Erişen

 

İndeks

Eğitim Konulu Köşe Yazılarına Giriş | 01
Biz Olmak ve Eğitim | 02
Ben de Kürsüde Oturmak İstiyorum | 03
Güneş Öğretmen İş Başında | 04
Öğretmeyi ve Öğrenmeyi İstemek | 05
Hata Yapmanın Hediyeleri | 06
Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç | 07
Öğrencilerle Toplantı | 08
Öğretmenler Kendi Aralarında Neler Konuştular? | 09
Öğrencilerin Bakış Açısıyla “Kopya” | 10
Hepimiz Öğrenci Olduk | 11
Çocuğumla Neden Felsefe Yapmalıyım? | 12
Toplumsal Travmalarımız | 13
Ergenlikte Yaygın Bir Problem: Sigara | 14
Düzensizlik De Bir Düzendir | 15

 
Güneş Öğretmen yazıyı okurken bir yandan da altlarını çiziyordu bazı cümlelerin. “Öğrenmek” neydi tam olarak? Bunu düşünmeli, tartışmalıydı arkadaşlarıyla. İşaret koyduğu paragrafı bir daha okudu. Öğrenci sınıfa gelen yabancı öğretmene “Hey Ma’m (Öğretmenim)” diye seslendi. “İzin verin de biz çözelim çünkü öğrenenler bizleriz.”

Öğrenci haklıydı. Yanlış bile yapsalar, kendilerinin yanlışlarını bulması, doğruya ulaşmaya çalışması gerekiyordu. “Gerçek öğrenmek” yalnızca doğruyu öğrenmek değildir. Öğrenmek, yanlışını, eksiğini fark etmeyi, yanlışı düzeltmeyi, eksiği tamamlamayı öğrenmeyi de içerir. Öğretmen, kestirmeden doğru yanıtı söylemez, uygun sorularla yönlendirir.

Sonra kendisinin nasıl öğrendiğini düşündü ya da nasıl öğrenemediğini. Öğrenciliğinde bir sene o zamanki derslerden matematiğin bir bölümü olan cebirden bütünlemeye kalmıştı. Bütün yıl öğrenemediği bu dersi yaz boyu çalışarak öğrenecekti. Yazın yol gösteren bir abisi ile düzenli bir çalışma takvimiyle çalışmıştı. Sonuç mükemmel olmuştu. Daha önce neden öğrenememiş ve şimdi nasıl öğrenebilmişti? Bunu daha önce de çok düşünmüştü.

Öğrenilecek her konu bir bütünler birliğinin parçasıydı şüphesiz.

Örneğin bir ağacı öğrenmek istersen onun tohum halinden meyve verecek haline kadar nasıl geldiğini öğrenmen gerekecekti. Tohumun şifrelerinde sıkıştırılmış halde bulunan birçok bilgi vardı. Bu yüklü bilginin içinde çiçeğinin, yaprağının, meyvesinin, kısaca hepsinin bilgisi mevcuttu.

Onun anladığı gibiyse eğer, öğreneceği şeyin bütünlüğünü kavradıkça daha bir “tam öğrenmeye” doğru gidiyordu. Öyle ya, bir ağacın yaprağını tek başına öğrenmek ile onun ağacın bir yaprağı olduğunu öğrenmek birbirinden çok farklı olmaktaydı. Buna benzer, gözlemlenebilen, laboratuvarda incelenebilen materyalleri öğrenmek ile üzerinde deney, gözlem yapamayacağımız bilgi bütünlüğünü öğrenmek bu açıdan bakıldığında pek de ayrılmıyorlardı birbirlerinden. Hepsinde öğrenmek için önce parça bütün ilişkisini çözmek, anlamak, kavramak gerekiyordu.

Bir harfi, bir sesi öğrenmek bir heceye, bir hece bir kelimeye bir kelime de bizi bir nesneye ulaştırıyordu. O nesne ile ilişki kuramadığımızda o kelimeyi “öğrenmiş” sayılmıyorduk. Demek ki sözcükler bir araç oluyordu, amaç ise bir nesneyi ifade etmek ve birilerine bunu anlatabilmek yani iletişim kurmak. Eğer bu iletişime ihtiyaç duyuyorsak kolay öğreniyorduk ihtiyaç duymazsak zor. Yani öğrendiğimiz sözcük ile onun ifade ettiği kavram ya da nesne ve birbirleri aralarındaki ilişki bir bütünlük taşıyordu.

İşte hepimizin düşündüğü soruya geldi sıra: Bu derste öğrendiklerimiz bizim ne işimize yarayacak?

Bu soru soruluyorsa zaten orada bilgi toplulukları arasında sözcük-nesne, coğrafya, matematik, fen bir bütünsellik yakalanamamış demek değil midir? Öyleyse bilgi toplulukları -disiplinler- arasında bir ilişki de kurulamamış demektir. O zaman ağaç bu sene meyve verir yeriz, seneye vermez ya da kurtlanır, yiyemeyiz belki de giderek tamamıyla kurur.

Öğrenme esnasında bütünü göremeden çözümlemeye çalışmanın sonucu yanlış yapmaktır. İç içe halkalar olarak düşünürsek en azından en içteki halkayı görebilmekle başlar öğrenmek. Daha iyi öğrenmek için ilk halkanın dışındaki halkaya erişmek ve onun bilgisini kavramak gerekir. Bir dıştaki halkanın resmini görebilmek bir içteki halkayı daha iyi anlamamız çözümlememiz demektir. En dış halkanın resmini gören içteki halkaları zaten biliyordur. Bu öğretmenin durumudur.

Öğrenci henüz sonu, son halkayı, bütünü göremediği için içteki halkaları tamamlamak üzere çalışırken doğal olarak hata yapacaktır. Aslında bu hatalar onun bütün bilgisindeki eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İşte öğrenmenin panzehiri de buradadır; yanlış yapmak!

Tam da bunları düşünürken birden yüzü aydınlandı Güneş Öğretmenin. Şimdi daha iyi anlıyordu öğrenmenin yanlış düşünmekten geçtiğini.

Hayatta da öyle değil miydi? Yaşamımızda olmaması gerekenleri anlayınca olması gerekenlere doğru yol alıyorduk.

Yanlış yapmanın öğrenmeye katkısı her ders için de geçerli miydi? Bir tarih dersi için de. Tarih, pozitif bilim değildi. Çok merak ediyordu bunu. Tarih öğretmeni arkadaşına bunu soracaktı; Tarih dersinde “yanlış yapmanın-yanlış düşünmenin” öğrenmeye bir katkısı var mıydı? Ya da tarih dersi birçoklarının dediği gibi bir ezber dersi miydi?
 
 

Devam edecek…

 
 
Şen Sevgi Erişen
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

3 YORUMLAR

  • Yanıtla Filiz Ak 27 Mart 2022 at 09:11

    Aklına ve emeğine sağlık. Yanlış diye elimizin tersiyle ittiklerimizi kucaklıyoruz. Sağolsunlar.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 27 Mart 2022 at 09:22

    Çöpler giderek değer kazanıyorlar. Attıklarımızı toplasak birkaç dünyayı beslerdi. Ondan da önemlisi, geri dönüştürüp “bize” geri dönmesi. Hatalarımızın olmasını her haliyle kabul etsek bu dünya nasıl olurdu?…
     
    Tarih dersi çalışılırken hata yapma ihtimali yoksa mecburen “ezber dersi” olacaktır. Bunun üzerine Güneş Öğretmen epeyce düşünecek sanırım 🙏🌸❤️

  • Yanıtla Cana Turgut 30 Mart 2022 at 15:11

    “Gerçek öğrenmek” yalnızca doğruyu öğrenmek değildir. 💫🌟

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan