Hayat Rehberimiz; Eğitim

7 | Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç

7 Nisan 2022

Yazı: Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç | Yazan: sevim Gündüz

 

İndeks

Eğitim Konulu Köşe Yazılarına Giriş | 01
Biz Olmak ve Eğitim | 02
Ben de Kürsüde Oturmak İstiyorum | 03
Güneş Öğretmen İş Başında | 04
Öğretmeyi ve Öğrenmeyi İstemek | 05
Hata Yapmanın Hediyeleri | 06
Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç | 07
Öğrencilerle Toplantı | 08
Öğretmenler Kendi Aralarında Neler Konuştular? | 09
Öğrencilerin Bakış Açısıyla “Kopya” | 10
Hepimiz Öğrenci Olduk | 11
Çocuğumla Neden Felsefe Yapmalıyım? | 12
Toplumsal Travmalarımız | 13
Ergenlikte Yaygın Bir Problem: Sigara | 14
Düzensizlik De Bir Düzendir | 15

 
Güneş Öğretmen bazı derslerin çoğunlukla ezberlenerek çalışıldığını düşününce ama dedi kendi kendine; hangi ders olursa olsun bir “bütünlük” içerisinde olursa gerçekten öğrenilebilir.
Sevim Gündüz Hanım’dan aldığı yazılarını karıştırdı tekrar. İşte aradığı bilgiler burada vardı.
 

Anlamayı Anlamak, Öğrenmek ve Bilinç

 
Kişinin nitelikli bir yaşam sürmesi, erdemlerle ve gerçek bilgiyle zenginleşmiş bir bilinçle olasıdır. Bilinç, kavrama, algı, duygu ve bilginin bileşimidir. Bilincin biri “içe dönük”, diğeri “dışa dönük” iki yanı var diyebiliriz. Dışa dönük yanı, kişinin dış dünyasındaki yaşam deneyimlerini algılar ve içe aktarır. Bilinç, içindeki birikimle dıştan gelenleri çözümler, değerlendirir, düzenler ve özümser. Böylece bilinç giderek bilgiyle, duyguyla zenginleşir, kişinin düşünme, öğrenme, düzenleme, planlama, yaratma ve eyleme geçme yetileri gelişir. ​
Kişinin, başka insanları, dış dünya yaşantısını anlaması kadar, daha bile çok, kendi iç dünyasını tanıması ve anlaması önem taşır.

Yunus Emre’yi saygıyla ve hayranlıkla analım:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.

Kendini tanımak için de doğru bilgiyle (dogma, kör inanç, önyargı değil) zenginleşmiş bir bilinç gerektiğini anımsatalım.

Anton Chekhov’dan bir söz:

Hayatın anlamlı olabilmesi için tanışmamıza gerek var.

Bir özdeyiş de Epiktetos’tan:

İnsan bildiğini zannettiği bir şeyi asla öğrenemez.

Bilincin bileşenlerinden biri olan bilgi, öğrenme yoluyla edinilir. Öğrenme ise merek, sorgulama, kuşku duymak, dikkat ve süreklilik gerektirir. Tam anlama olmadan öğrenme de olmaz. Kısacası, okumak ve okuduğunu anımsamak yetmez, okuduğunu, dinlediğini, gördüğünü eleştirel bir beyinle anlamak ön koşuldur. Ancak anlayan kişi, bilgiyi içselleştirip etkili bir biçimde kullanabilir.

Sınıf

Peki, anlamak nedir?
Anlamanın ne olduğunu gerçekten anlayabiliyor muyuz?
Anlayan biri nasıl davranır?

Önce dünyaca ünlü, TÜBİTAK ödüllü matematikçi hocamız Prof. Dr. Cahit Arf’ın bilime ve anlamaya ilişkin bir sözünü aktararak ona saygılar sunalım.

Hoca der ki:

“Bilim insanının amacı anlamaktır, ama büyük harflerle ANLAMAKTIR.”

Hocamız bilim insanından söz etmiş olsa da “anlamak” her insan için zorunlu bir gereksinimdir.

Anlamanın, ansiklopedik bilgiden farklı olduğunu ve önce kavramayı gerektirdiğini baştan vurgulayalım. Anlama, bilgiye dayanır fakat bilgiden daha kapsamlıdır. Anlamadan bilen kişi, yalnızca kendisine anlatılanları ya da okuduklarını anımsar, bilginin anımsadığı kadarını aktarır. Anlayan biri ise bilgiyi başka alanlara da yansıtabilir, bilgisinden yeni fikirler ve bilgiler üretebilir. Örneğin, müziğin yapısındaki, edebiyattaki matematiksel düşünce düzenini, doğanın matematiksel özelliklerini, doğadaki müziği ancak matematiği, müziği ve doğayı anlayarak bilen, baktığını, duyduğunu algılayabilen biri görebilir. Disiplinler arası eğitim bu nedenle çok önemlidir.

Bu noktada şunu da belirtelim: Ne yazık ki geleneksel eğitim, “öğretmek” odaklıdır. Öğretilen bilginin geri aktarılmasını bekler ve bununla yetinir. Çağdaş eğitim böylesi bir deneyime “öğrenme” demez. Çağdaş eğitimde öğrenme, öğrencinin beynine tıka basa bilgi biriktirmekten, onun anımsamasını ve gerektiğinde aktarmasını beklemekten (öğrenci sınavda ne kadar çok geri aktarırsa o oranda yüksek not alır, değil mi?) çok daha kapsamlı bir olgudur. Birincil önemdeki erek, öğrenene, nasıl öğreneceğini ve bilgiyi nasıl kullanacağını öğretmektir.

Anlamanın önemini vurgulamışken şu gerçeği de anımsatalım: Bütün parçalardan oluşur. Parçaların birbiriyle ilintisi önemlidir. Yalnızca iki parça arasındaki ilintiyi bile değiştirirsek, bütünün özellikleri de değişir. Kömür ve elmastaki karbon oranı eşittir. Farkı yaratan dizilimdir. Elmastaki karbon molekülleri ışığı geçirecek biçimde dizilmiştir.

İnsan bedenini ele alalım. Hücre toplulukları dokuları, dokular organları, organlar bedeni oluşturur, değil mi? Kişinin karaciğerindeki bir değişikliğin tüm bedeni ve genelde yaşamı üzerindeki etkisi kolaylıkla öngörülebilir.

Samanyolu’nda bir göktaşının herhangi bir etkiyle yolundan sapması, yer atmosferini geçip dünyamıza düşmesi sonucunda, Samanyolu’ndaki dinamikler değişeceği gibi yerkürenin eski yerküre olmayacağını hepimiz kolaylıkla anlayabiliriz.

Bir akasya ağacının gövdesindeki küçük bir kovuğa, herhangi bir kuş ya da rüzgârın taşıdığı incir çekirdeği çimlenip akasyanın yaşamına ortak bir yaşam sürdürebilir. Kısacası akasya ağacının bütünlüğü değişmiş, başka bir özelliğe bürünmüştür.

Parçalar arasında değişen ilişki bütünü de değiştirmiştir.

Bu gözlemleri, soyut, düşünsel olgulara da yansıtabiliriz. “Ayrıntı içinde boğulma” sözünü çok dikkatle yorumlamalıyız. Bu söze yaslanmak bizi olayları yalnızca en kaba çizgileriyle görmek, dolayısıyla yeterince anlamama tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilir; bakar körlüğe neden olabilir.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Sevim Gündüz
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan