Kör gibi bakan algıların sinir uçları dağlara yürür, attığı her adımda kuraklık vurur yeri göğü. Issızlaşır tüm çevre ama nerede bunu algılayacak açık sinir uçları? Oldukça kalabalıktır ve giderek kalabalıklaşır attığı her adımda yığının ıssızlıkları. Kor gibi yanan algıların sinir uçları, içini açar yaşamlıların.…
Yolları taştan döşeyen Arnavut bir usta, İstanbul’un, Selânik’in her köşesini bilir belki. Özümde akan yolların tozunu bilmek için nasıl bir ustalık gerekir peki? Kurmaca düşler gündüz görülür, göz kapakları açık veya kapalı. Ya gece düşleri, her süreç için bilincin ötesinde mi? Dil bir renktir,…
İngiliz çay fincanı kılıklıların bendesi/kulu/kölesi bir başka İngiliz, kendini İngiliz’den ayrı sayıp yere göğe efendi sanan kılıksız, yeri göğü sarsan iki damla timsah gözyaşıyla kanlı gözyaşlarını bile kuruttu gönül kafesinde. Sorsan haklıydı, savaşı bitirecekti, Japonya Kore’yi işgâl etmişti. Peki ya sonra kim işgâl etti?…
Görüntüyü ele almak tinlerin edimi, eden bilir. Koruyucu soluklar içinde sıcak bir çay tadında eşsiz artı eşseslidir gönüllerin genişliği. Kavrayışımın erki kuyruk sokumumdan alıp yel esişini, yukarı doğru işliyor tensel, tinsel, duyumsatarak kendini artı sarıyor boğazıma varlığını o kutlu yılan!… Soluğuna sarılan boğulur, yılana…
Olmanın en derin yerinde kara bir ay ışıldar. Gecenin en koyu gökçesinde karadır, aydınlıktır yüreği kısık gözlerin ardında bile pırıl pırıl. Kara yıldız, ana yıldız, Güneş, odağında parıldar düşlerin. Yaşam ona gebedir, o ise özüdür “olma”nın. Mor saçlarım havalanır gövdemden uzak, bambaşka bir kentte.…
Kör kuyuları gören düşüncelere dalmak, yaşamın özünden koparılmış kimseleri yutar iyice dürtülmezse düşleri içinden. Varlığın yokuşu boşluğun bayırı ile mi dengelenir aşağı doğru? Yukarı giden yükselir mi, aşağı giden alçalır mı? Çok mu keskin gözleri yığının? Yaşamlı bile değil, sürü değil, yığın! Ne keskin…
Sıvı değişiminden ibâret yaşamlar, sıvı değişiminden ibâret sevgiler, sıvı değişiminden ibâret sözde sevişmeler ve özü dokunuş eksikliği çekiyor vâr oluşunun. Yaşam çok zor değil bıraksalar sıkı sıkıya tuttukları zincirlerini. Bıraksalar, çevrelerinde de sıkı sıkı tutan elleri görecekler aslında ve fakat en zoru kendi elindeki…
Ilgaz Dağları arada; bir başta Köroğlu, bir başta Karçhal/Kaçkar Dağları! Nice mutlu anlar, neşe, Demir Ece’nin/Tomris Hâtun‘un çocukları, tümünden önce de yeşil ormanların, göklerin çocukları; horona, bara durur davullar, zurnalar, tulum, kemençe, gırnatalarla; Türk romanlarının bir bölümünün atalarının klârnet için 500 yıldan çok süre…
Koptu yaşamla bağım uzun süre önce ama yaşamakla değil. Güzel gözler görüyorum ara sıra, gülen gözler, iyi veya kötü sihirler. Ahh o sihrin ışıkları, nasıl bir göksel sarsıntı, ahh o sihrin… Kahramanmaraş ağlıyor kan içinde. Yüzünü kesermiş atalar ağıt yakarken yasta, kan ile göz…
Benim sözlerim içimde susuyor, dudaklarım içten içe kapalı, duygularım içimde kıvranıyor kırmızıdan uzak; ah, kırmızıdan uzak! Yapraklarında bile diken var, bir çiçek, dokunursan kanatır, dokunmazsan kanar, içten yanar. Perhizdeyim sürelerce, yıllardır; aşka değil, aşkla! Bir tülün ardında bir yağmur bulutu, bekliyor korku, tedirginlik ve…