Bembeyaz bir yatak odasının açık penceresinden Bostancı, Maltepe, Dragos manzarası ince bir sis arkasından silüet olarak görülüyordu. Deniz öyle lacivert değil de buzlu mavi rengine bürünmüştü. Sonbahar mevsiminin soluk renkleri uçuşan beyaz beyaz martılar ile pastel bir tablo olarak penceredeki görüntüyü tamamlıyordu.…
Arkadaşımın birine geçenlerde, “Vakitsiz öten horoz senin için ne ifade ediyor?” diye sordum. “Vakitsiz öten horozun akıbetini bilmeyen horozdur” diyerek lap diye cevabı yapıştırdı. “Bir sor, bin ah işit” tarzında. Ardından; “Şehirde yaşayıp köy hayatı sürmek isteyen andavalları ne yapacağız dostum? Komşumun biri, götüm…
Bir sıvılar fazlasını içinde barındıran bir yaratık olarak vampir, zaman zaman bedenlerin idrar kaçırmasına neden olup sürekli olarak bir taşma tehdidini bünyesinde barındırıyor. Vampir, bu bağlamda, bedensel sıvılara dair kültürel komplekslerin en doğrudan bariz avatarı olarak öne çıkıyor.…
Rüzgâr, rüzgâr türbininde, gemilerin yelkenlerinde, nefeste ve ruhta, dinde ve komünizmde; kısacası her yerdedir, ancak bu heryerdeliğine rağmen, hep hafife alınan bir olgu olageldi. Çok uçucu olan bu unsurun perspektifinden bakıldığında rüzgârın tarihi, her şeyin tam da bu uçuculuk ile ilgili olduğu, insanlık tarihine…
Bildiğimiz gibi çalışma hem bir yük hem de bir ihtiyaçtır. Hem bir lanet hem de bir lütuftur. Çok önceleri öğrendik ki işsizlik ağır psikolojik bozukluklara yol açıyor. Bunun nedeni ekonomik yoksunluk değil, öncelikle özgüvenin zayıflamasıdır. Çalışma, kişiliğin bir uzantısıdır. Başarıdır. Kişinin kendisini tarif etme,…
"Ceyda neredesin?" diye seslendi Nazmiye. Odasından cevap veren Ceyda'ya "İstanbul’a gitmeden önce Facebook ve Instagram hesaplarımı açacaktın, unuttun mu? Ben anlamıyorum bu işlerden. Nerede yemek yediğini; kiminle, nereye gittiğini oralardan görürüm en azından" diyerek yüksek sesle konuşmaya devam etti Nazmiye.…
Kırık kalpler cumhuriyeti Lübnan’dayım. İnsanlar Hizbullah bölgesinden fırlatılan füzelerin İsrail ile yeni bir savaşa yol açmasından korkuyorlar. Bu korkuların arka planında yakın zamanın savaşları ve hayaletleri saklı. Üstelik birçok Lübnanlı Filistin meselesinde silahlı mücadelenin romantik Yeşilçam filmlerini andıran, artık gerçekçi olmayan bir seçenek olduğuna…
Kalabalığın içinde yürüyorum. Bir kulağımda kulaklığımın teki takılı, diğeriyle ise kalabalığın ritmini dinliyorum. Ellerim siyah kabanımın ceplerinde saklanıyor, kararsız ellerim… Bir şeyi arar gibi kısık bakıyor miyop gözlerim, bilmiyorum ne görmek isteyip de göremediğimi. Yürümeye devam ediyorum. Dün boşanma davası sonuçlanmış bir kadın, annesi…
Pazar günleri hariç her sabah saat 8.00’de bu kafeye geliyorum. Küçük bir kafe fakat tüm yazar ve yayıncı tayfası, gün içinde buraya mutlaka uğrar. Öğlen yemeği sonrası ve akşam altıdan sonra yer bulmak imkânsızdır. Ben emekli bir yazar olduğum için sabah sekiz oldu mu…
Gitti… Boş bir çuval ağırlığınca ben kaldım geride. Kendimi nereye koyduğumu aramaya başladım sonra. Kaybetmediğimi düşünüyordum, içimde bir yerlerde olmalıydım ama bulamıyordum. Bir anne sözü geldi aklıma: “Nereye çıkardıysan ordadır!”…