Yaşamın Sunduğu Mucizeler

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | 16

14 Şubat 2022

Roman: | Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 15 | Yazan: Nimet Canbayraktar

 

İndeks

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 1
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 2
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 3
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 4
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 5
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 6
Yaşamın Sunduğu Mucizeler: | Bölüm 7
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 8
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 9
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 10
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 11
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 12
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 13
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 14
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 15
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 16
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 17
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 18
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 19
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 20

 
 
Sabahleyin erkenden kalkıp hazırlanmış, Servet Hanım’ın söylediği gibi mayolarını da yanlarına almış arabayı bekliyorlardı. Fazla beklemelerine gerek kalmadan limuzin geldi.

“Korkarım limuzinle gezmek alışkanlık yapacak. Bir şey değil, komşular ‘Bu limuzin neyin nesi?’ diye merak edecekler. Nasıl anlatırsın. ‘Kızların anneannesi çok zengin. O nedenle böyle aldırıyor bizi’ diye.”

“Zaten Sevin’i gördükçe meraktan ölüyorlardır. Bütün özelimizi anlatmadan nasıl açıklayacağız bu durumu bilmiyorum.”

“Allah’tan yan komşularımızdan başka fazlaca görüştüğümüz kimse yok. Onlar da o kadar efendi insanlar ki. Hiç olağanüstü bir şey değilmiş gibi misafirlerimizi gayet doğal karşıladılar.”

“Sonra sen uygun bir şekilde Demet Hanım’a anlatırsın artık.”

Kendi aralarında sohbet ederken yolu fark etmeden Zekeriyaköy’e geldiler.

Servet Hanım bahçede salkım söğütlerin altında muhteşem bir kahvaltı hazırlatmıştı. Yol falan derken vakit geçmiş hepsi çok acıkmıştı.

“Hiç oyalanmadan masaya geçelim lütfen. Sanırım hepiniz acıktınız. Haydi buyurun. Ne içmek istersiniz? Kahve, çay. Köyden gelmiş taze süt, meyve suyu?”

“Aa taze taze süte hayır demem valla.”

“Ben de çitlikteki kahvaltılarımızı özledim. Ben de süt alayım. Seher sen ne içiyorsun?”

“Biz Sermin’le çay içiyoruz.”

“Kızlar siz ne istersiniz?”

“Ben de çay alacağım anneanne.”

“Ben de Ekim gibi çay isterim ama portakal suyuna da hayır demem.”

Keyifle kahvaltılarını ettiler, dinlenip havuza girdiler. Ortalık gayet sakindi. Arazi o kadar büyüktü ki insan koca koca ağaçların altında kendini ormanda gibi hissediyordu. Havuzun dibinde bile salkım söğüt ağaçları vardı.

“Eviniz çok güzel. Bahçesi hele bir harika.”

“Evet ama yapayalnız olunca pek tat vermiyor Tahir Bey. İnanın sırf bu nedenle davetler veriyordum. Ev biraz neşelensin, hüzün dağılsın diye. Ama yaklaşık bir senedir personel yemeği dışında, hiçbir davet vermedim evde. Şimdi sizleri burada görmek beni nasıl mutlu ediyor anlayabilirsiniz.”

“Çok iyi anlayabiliyorum.”

“Siz de Amerika’da bir çiftlikte yaşıyormuşsunuz Seher Hanım.”

“Evet Servet Hanım. Ama bizim işyerimiz evimizle iç içe. Ve biz bayağı kalabalığız. Neredeyse yalnız kalmayı özlüyoruz.”

“Ne kadar güzel. Siz iş hayatına devam ediyorsunuz değil mi Sermin Hanım?”

“Ben de şimdilerde daha rahatım. Eskisi gibi her gün işe gitmiyorum.”

“Onun öyle söylediğine bakmayın hanımefendi. Evde salondan çok çalışma odasındadır kendisi. Devamlı aklına bir şeyler gelir, hemen geliyorum diye odasına çekilir, uzun bir süre ortalarda görünmez.”

“Ama çok güzel şeyler var koleksiyonlarınızda. Sabahleyin baktım da benim yaşımda birinde bile sizin ürünlerinizden var. Ve hepsi beğenerek aldığım şeyler. Hatta…”

“Üzerinizdeki elbise bizim.”

“Bravo. Evet. Çok rahat bir kıyafet. Başarılarınızın devamını dilerim.”

“Valla ben artık Sermin’i ufak ufak emekli etmek istiyorum. Hele Güzelce’ye yerleşirsek.”

“Ne güzel, öyle bir düşünceniz mi var?”

Tahir Bey kısaca son iki günlük maceralarını ve beğendikleri evleri anlattı.

“Sizlerin adına sevindim. Biraz uzaklara gideceksiniz ama.”

“Biz evi boşaltmayacağız. Bir ayağımız burada olur. İnşallah Ekim evlenince orada oturur.”

“Gerçekten eviniz harika bir yerde. Hemen karşınızda tekneniz. Şimdi oralardan yer bulmak mümkün değil. Bu evi alırken Nazım Bey bayağı bir araştırma yaptı.”

“Haklısınız. Çok az alınabilecek yer var.”

“Hayır kalabalık bir aileniz olursa, oralarda oturmak güzel. Ben yalnız başıma denize bakar bakar efkarlanırım, dedim. Bari şöyle yeşilliklerin içinde olacağım bir yer olsun diye düşündüm. Şimdi burayı aldığıma çok memnunum. Etraftan köylüler süt, yumurta, yoğurt hatta sebze getiriyorlar. İstanbul’da bunları bulup yiyebilmek çok hoşuma gidiyor.”

Bu arada bir çalışanı Servet Hanım’ın yanına gelerek bir şeyler söyledi.

“Affedersiniz. Bu güzel sohbetimize sonra devam edelim. Ekim’e telefonda söylemiştim. Nazım Beyler gelmişler. Size bazı konularda söylemek istediklerim var, bu nedenle biraz içeri geçebilir miyiz?”
 

*

 
Nazım Bey ve iki avukat masaya geçmiş, konukların gelmesini bekliyorlardı.

“Nazım Bey’i tanıyorsunuz. Bu beyler de bizim hukuk servisinden Emin Bey’le, Ergin Bey. Hoş geldiniz beyler.”

“Lafa nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Aslında söyleyeceklerim, basit ve olması gereken şeyler ama ben asla sizleri kırmak ya da yanlış anlaşılmak istemiyorum. İnanıyorum ki işlerimiz hakkında bilgi sahibi olmuşsunuzdur. Zamanımızda artık hiçbir şey gizli değil zira. Aksine bilgisayarın başına geçtiğinizde istediğiniz her sorunun yanıtı var. Galiba bahsetmiştim, bizim bir de vakfımız var diye.”

“Evet Servet Hanım anlatmıştınız.”

“Şimdi izninizle, ben torunlarım için yapmak istediklerimi size anlatmak istiyorum.”

“Özür dilerim anneanne. Ben bir şey söylemek istiyorum.”

“Tabii Ekim. Söyle kızım.”

“Ben ve Sevin hayatımızda bir şey değişsin istemiyoruz. Biz ailelerimizle çok mutluyuz ama size kavuştuğumuz için de çok memnunuz. Lütfen bizi anlayın. Sizin neler düşündüğünüzü bilemiyorum ama sizi de asla üzmek istemediğim için baştan bunu belirtmek istedim.”

“Sizi çok iyi anlıyorum çocuğum. Sizleri ailelerinizden ayırmak gibi bir düşüncem asla olamaz. Sizleri bu kadar mükemmel yetiştiren ailelerinize hem minnet hem de saygı duyuyorum. Bu muhteşem iki aileyi tanıdığıma ne kadar memnun olduğumu anlatabilmem imkânsız. Ben sadece, bu Dünya’da sizden başka yakınım olmadığını bilmenizi istiyorum. Evet bir sürü manevi oğlum, kızım hatta torunlarım var. Ama şimdi sizlerin, benim için neler ifade ettiğinizi, benim nasıl bir heyecan içinde olduğumu anlamanızı sizden bekleyemem. Ben sadece, elimdeki imkânlardan sizlere sunabileceklerimi şimdiden istifadenize sunmak istiyorum. Yoksa zaten her şeyim sizin.”

“Anneanne lütfen. Bizim için en önemli olanın size kavuşmak olduğunu bilin. Biz sizden bir şey istemiyoruz.”

“Evet anneanne. Ben Ekim kadar rahat anlatamam ama ne söylüyorsa benim için de öyle.”

“Çocuklar, bırakın devam edeyim. İnanın ailelerinizi üzecek ya da rencide edecek bir şey yapılmayacak, buna emin olun.”

Ekim ve Sevin aileleriyle el ele tutuşmuş, konuşmayı öyle dinliyorlardı. Adeta mutlulukları ellerinden alınacakmış gibi çaresiz ve mutsuzdular. Bu yüzlerinden de anlaşılıyordu.

“Bana öyle bakmayın çocuklar. İnanın bana. Sizi üzmeyeceğimi bilin. Evet Nazım Bey, söz sizin.”

“Servet Hanım’ın talimatıyla, kendisinin sahibi olduğu şirketlerdeki hisselerinin yarısının sizlere devri için gerekli formalitelere başladık. Bu işlemler bitip devir işi tamamlandıktan sonra yapılacak olağanüstü genel kurulda, sizlerin de yönetim kuruluna seçilmenizi sağlayacağız. Zaten hisse çoğunluğu nedeniyle bu gayet normal olacak. Hanımefendi vakıfta görevli. Sizlerin de orada, arada sırada da olsa yapılan birtakım çalışmalarda görev almanızı arzu ediyor. Bunlar fazla vaktinizi almayacaktır emin olun. Sadece sizleri yanında görmek istiyor Servet Hanım. Yönetim kurulu toplantılarına gelince, siz katılmasanız da muntazam olarak sizlere, toplantı tutanakları ve gerekli bilgiler gönderilecektir. Daha özel bilgileri hanımefendi kendisi anlatmak isteyecektir. Biz bahsettiğimiz bu konularla ilgili olarak sizden bir iki imza alacağız.”

“Bir problem yok değil mi Tahir Bey, Sabih Bey?”

“Biz daha çok kızların kararlarına uymaktan yanayız, değil mi Tahir?”

“Evet. Karar kızların. Bizim için bir sakıncası yok.”

Kızlar imzaları attıktan sonra avukatlar ve Nazım Bey veda edip gittiler.

“Şimdi benim size söylemek istediklerim var. Lütfen beni yanlış anlamayın. Tekrar ediyorum. Sizleri üzmek, benim en son isteyebileceğim şey bile olamaz. Ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunuzu her gören anlayabilir. Çocukların nasıl bir saygı ve sevgi içinde büyüdüklerini görebiliyorum. Ben sadece daha da rahat olmanızı sağlamak istiyorum. Kızlarımızın ikisi de yüksek tahsil yapıyorlar. Bu bugüne kadar sizin sağladığınız imkânlarla gayet güzel gitmiş ama izin verin bundan sonra tüm masraflarını ben karşılayayım.”

“Ama buna gerek yok ki.”

“Maddi olarak gerek yok ama manevi olarak bana sonsuz bir haz verecek. Ayrıca hisseleri oranında ellerine geçecek parada her ay banka hesaplarına geçecek. Bunu değerlendirmek tamamen onlara kalmış. İzin verin sizler için bir şeyler yapayım.”

“Anneanne, bütün bunlara hiç gerek yok ama siz mutlu olacaksanız öyle yapın. Fakat lütfen şunu da bilin ki ben çocukluğumdan bugüne kadar hiçbir şeyden mahrum bırakılmadım. Daha annemin veya babamın bana hayır dediğini hatırlamıyorum. Her zaman, her şeyin en iyisine sahip oldum. Şayet bu yaptıklarınız ailemi üzecekse kabul edemem. Babacığım lütfen sen de bir şeyler söyle.”

“Tamam kızım. Bunlar biraz da yasalar gereği. Sen istediğin gibi yaşa. Önemli olan bu. Anneannen öyle istiyorsa, öyle huzur duyacaksa neden olmasın. Bizim için önemli olan senin, daha doğrusu sizlerin mutluluğu. Sizler bizim de tek çocuklarımızsınız. Bizim de neyimiz varsa sizin zaten. Sabih?”

“Aynen katılıyorum Tahirciğim. Bizim de kızımızdan başka kimsemiz yok. Onun mutluluğu her şeyden önemli.”

“O zaman anlaştık. Ben o paralar yatınca rahat edeceğim. Harcamasalar da gelecek için biriksin. Torunlarımın çocukları, onların çocukları için başlangıç olsun. Hepinize teşekkür ederim. İnanın sizleri çok sevdim.”

“Biz de sizi seviyoruz. Henüz çok az oldu tanışalı ama gerçek bu. Hele, kızlar üzerinde birtakım polemiklere girmeyişinize ayrıca teşekkür ederim. Bu hepimiz için çok üzücü olacaktı, en büyük korkumuz da buydu doğrusu.”

“Ben göz göre göre onların yüzlerinde gördüğüm bu mutlu ifade silinsin ister miyim? Onlar artık bu Dünya’da benim en değerlilerim. Her şey onlar nasıl isterse öyle olsun. Bu arada Gürkan’ı da çok beğendim. Belki onu ikna edip holdinge veya şirketlerden birine alırız. Kim bilir?”

“Umarım anneanne. Askerliğini bitirsin de konuşuruz.”

“Siz hemen evlenmeyi düşünüyorsunuz gibi hissettim yanılıyor muyum?”

“Haklısınız öyleydi ama, annem babam da şimdi öğrenecekler bunu, biz benim okulum bitince evlenmeye karar verdik.”

“Ekim kızım, ne kadar sevindim bilemezsin. Şimdiden nasıl yapacaksın diye kara kara düşünmeye başlamıştım.”

“Aklın yolu birdir. Kararınızın bu yönde değişeceğine emindim neredeyse, bu nedenle de hiç müdahâle etmeyi düşünmedim. Yoksa kızımı bu kadar erken vermeye hiç niyetim yoktu doğrusu.”

“Babacığım, sen harika bir insansın.”

“Hadi bakalım yarım kalan sohbetimize yemekte devam edelim.”

Gün boyu, bol bol sohbet edip havuza girdiler. Gittikçe aile bağları daha da samimi ve sıcak oluyordu. Akşam çaylarını da içip yola çıktılar.
 

*

 
Ertesi gün, kardeşini de yanına alıp çalıştığı şirkete gitti Ekim. Tabii daha kapıdan girdiği anda olay oldu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Herkes olayı öğrenmiş, meraklar giderilmişti. Ama sorulacak sorular bir türlü bitmiyordu. Ekim kardeşi sıkıldı mı acaba diye baktı ama o, bu gibi kalabalık ilgilere alışık olduğu için gayet rahattı. Akşam üstü Gürkan’la buluşup eve beraber döndüler.”

“Benim sana bir sürprizim var Ekim?”

“Haydi söyle aşkım, meraktan öldürme beni.”

“Bu haftanın sonunda işi bırakıyorum.”

“Neden ne oldu?”

“Bir şey olmadı canım. Askere gitmeden biraz moral depolamaya karar verdim.”

“İnanmıyorum. Ben de bu hafta artık işe dönerim diye düşünüyordum.”

“İşi unut sevgilim. Beraber gezeriz seninle. Mesela hep gitmeyi düşünüp bir türlü gidemediğimiz yerlere gideriz.”

“Çok sevindim ama inan iş yerime gitmeye utanıyordum zaten tatili biraz daha uzatırsam. Rezil oldum valla.”

“Sen zaten deneyim kazanmak için gitmiyor musun? Yani kadrolu falan değilsin. O zaman çok daha serbestsin demektir.”

“Tabii tabii kuralları ben koyarım nasıl olsa, değil mi? Neyse zaten bu yaz böyle geçti sayılır. Artık seneye düzgün çalışırım inşallah.”
 

*

 
Arabadan indiklerinde kaptanla karşılaştılar. Bu tesadüf hem Sevin’in hem de Ediz’in yüzündeki sıkkın ifadelerin bir anda parıldayan bir görüntüye dönüşmesine neden oldu. Kaptan ısrarla onları teknede kahve içmeye davet etti. Bu karşılaşmayı balkondakiler görmüşlerdi zaten. İşaretle tekneye gideceklerini söyleyerek, O Gün’e geçtiler.

“Ben de çok sıkılmıştım, biraz yürüdüm. Aslında bugün Şişli taraflarına çıktım ama maksatsız dolaşınca sıkıldım ve geri döndüm, sahilde biraz yürüdüm. Gelmenize çok sevindim.”

“Doğrusu bu tesadüf iyi oldu. Biz de hep kalabalıktaydık. Şimdi burada nefes alırız.”

“Gürkan Bey, siz yakında askere gideceksiniz, Sevin Hanımlar evlerine dönecekler. Bu akşam biz sizleri burada ağırlasak. İnanın çok memnun oluruz. Sabahleyin taze balıklar da aldık, hatta o kadar güzeldi ki fazlasıyla aldık. Hep beraber bir balık partisi yapalım.”

“Bana göre hava hoş, bayanlar siz ne dersiniz?”

“Olur, değil mi Ekim?”

“Tabii ki, çok da iyi olur. Bu akşam gençlerin akşamı olsun. Ama ben hemen telefon edeyim de evden ‘Niye geç haber verdiniz?’ demesinler.”

Ekim annesiyle konuşup, karşıdan da el sallayarak haberi verdi. Kahveler unutulup, onun yerine güzel bir şarap açıldı.

“Yavuz, ben, daha doğrusu biz yardımcı olalım.”

“Gerek yok Ekim Hanım. Ben balıkları yıkayıp hazırlamıştım zaten. Onlar ızgara olurken de salatayı yaparım. Siz rahatınıza bakın. Ben ne kalabalıklara yemek hazırladım. Siz merak etmeyin.”

İki erkek önce biraz askerlik muhabbeti yaptılar ama kızların sıkıldığını görüp bu konuyu kısa kestiler.

“Sevin, sen gidince sıkı bir çalışmanın içine gireceksin herhalde. Ekim’in söylediğine göre çok fazla vaktin kalmamış.”

“Doğru ama çocuklar zaten devamlı çalışıyorlar. Ben sadece üstünden geçeceğim. Ama birkaç yeni parça çalışmışlar, hazırlamışlar. Ben de onları sıkı bir şekilde çalışmalıyım. Ama vakit var daha.”

“Buralardan gidince bizi unutmazsınız inşallah Sevin Hanım?”

“Unutmayacağım kesin. Unutturmayacağım da. Artık Internet var. Elimden kurtulamazsınız.”

“Gördüğümüze göre, herkes unutturulmamaktan mutlu olacak değil mi Ediz Kaptan?”

“Öyle Gürkan Bey. Beni mahcup ediyorsunuz.”

“Bunu dile getirmenize gerek yok ki. İkiniz de bağırıyorsunuz. Ben kendi adıma bu ilişkinin çok güzel olduğunu düşünüyorum. İlk başlarda Ekim’i hayli telaşlandırdınız ama artık çok daha iyi yürüyeceğine eminim.”

“Kızma ama aslan eniştem diyeceğim.”

“Bu seferlik olsun ama.”
 

*

 
Hafif bir müzik eşliğinde yemeklerini yediler. Bütün ısrarlara rağmen Yavuz yanlarına gelmedi. Hatta yemekten sonra bile ön tarafta oturmayı tercih etti. Artık yüzünde, Sevin’i paralamak ister gibi baktığı o ifade yoktu. Şimdi durumdan o da memnundu. Abisinin kalbinin bir kez daha kırılmamasını diliyordu bütün samimiyetiyle.

Bir ara Ekim’le Gürkan baş başa konuşurlarken Ediz de Sevin’e yaklaştı.

“Sevin, gitmeden bir kez olsun, birlikte bir yerlere gidemez miyiz? Seninle konuşmak istiyorum.”

“Bunu ben de çok isterim ama evden ayrılmam çok zor. Ancak Ekim ve Gürkan’la çıkarım, sonra biz ayrılırız.”

“Çok sevinirim. Sana doya doya bakmak istiyorum. Etrafımdaki insanların bakışlarına yakalanmadan, korkusuzca bakmak istiyorum. Sevin, sana bu kadar nasıl ve ne zaman âşık oldum bilemiyorum.”

“Bilemezsin çünkü o aralar bana kızmakla meşguldün.”

“Aslında bütün yaptıklarım, duygularımı kabullenememekten kaynaklanıyordu. Bunu şimdi çok net görebiliyorum.”

“Ben de senden nefret ettiğimi zannediyordum.”

“Eğer sana aşkımı anlatamadan gitseydin belki de peşinden gelirdim.”

“Ne güzel olurdu.”

“Ama buna gerek kalmayacak, siz geleceksiniz, inan çok seviniyorum. Ama sen arkadaşlarından, grubundan ayrılacaksın. Senin üzülmeni hiç istemem.”

“Arkadaş burada da bulurum. Gruba gelince şimdiden bir şey söylemek istemiyorum ama belki de onları ikna edip buraya getiririm diye düşünüyorum.”

“Hiç fena fikir değil.”

“Beyoğlu’nda çok güzel barlar var. Eminim bir yerlerde iş bulurlar.”

“Sevin, pardon sözünüzü kesiyorum ama sen görünen o ki yakında gideceksin. Program yapalım, hep beraber dışarı çıkalım ne dersiniz?”

“Allah deriz Ekim Hanım. Ben de biraz önce bu konuda konuşuyordum.”

“Hatta ben gideceğimiz yeri bile biliyorum. Gürkan hani biz gitmiştik. Her katında farklı müzik yapılan bir bara.”

“Evet hatırlıyorum. Çok da güzeldi, biz en üst katta oturmuştuk. Orada daha romantik parçalar çalıyorlardı.”

“Tamam işte biz üst kata takılırız. Sevinler alt kata. Sevin’in hoşlanacağı müzik orada.”

“Bayıldım. Ne zaman çıkıyoruz?”

“Evde konuşuruz. Bakalım bizimkilerin bir programı var mı? Biz size haber veririz. Ama bu akşamlık bu kadar desek, biz gitsek.”

“Kaldığınız için teşekkür ederim. Fırsatınız olunca içki içmeye de bekleriz.”
 

*

 
Gürkan yukarı çıkmadan veda edip ayrıldı. Merdivenleri çıkarken Sevin Ekim’e sarıldı.

“Çok mutluyum ve sana teşekkür ederim. Sen beni yönlendirmeseydin bu aşkı yaşamayacaktım. Zira hedefim sadece Ediz’i kendime hayran bırakıp hatta onu kızdırarak onunla yatmaktı. Ama şimdi böyle bir aşkın ne kadar güzel olduğunu anlamaya başladım. Sağol kardeşim.”

“Delisin. Aşkı böyle yaşamak bence daha güzel. Sonra zaten hep beraber olacağız.”

“Hımm anlıyorum ne demek istediğini ama bu sefer sana kızmıyorum.”

“Geldiniz mi kızlar? Gürkan gitti mi?”

“Evet annecim, size selam söyledi, gitti.”

“Gelin gelin biz bir karar verdik, size de söylemek istiyoruz. Tabii hangi konuda olduğunu tahmin edersiniz.”

“Hangi evi alıyoruz baba?”

“Biz Sevin’le komşu oluyoruz. Yani ikiz villayı biz alıyoruz. Yan tarafı da Sabih kızına alıyor. Kendisi de çiftliği alacak.”

“Sevin evde yalnız yaşamayacak tabii.”

“Hayır tabii ki. Şayet bu fikri o da beğenirse evlenince orada oturabilir diye düşündü annesi babası.”

“Ben daha evlenmeyi düşünmüyorum ki. O ev ne kadar boş duracak. Ben istemiyorum. O zaman düşünürsünüz babacığım.”

“Sen bilirsin kızım.”

“Ama bu durumda size bitişik yabancı bir aile olacak yanınızda.”

“Hiç fark etmez çocuğum. Zaten apartmanda oturmaya alışığız. Orası bahçeyi bölmeye uygun. Araya bir duvar öreriz, olur biter.”

“Yarın almaya mı gideceksiniz?”

“Almaya demeyelim de. Bir miktar para veririz. Zaten bizimkinin biraz daha işi var.”

“Ben de bir miktar para verip bağlayacağım ama kesin kararımı eve gidip işleri inceledikten sonra vereceğim. Gerekirse Tahir’e bir vekaletname gönderirim, bir zahmet sen işleri halledersin, olmaz mı Tahir?”

“Tabii ki dostum. Ayıp ettin. Ne zahmeti, zevkle yaparım.”

“Bu arada kızlar. Nazan Hanımlar telefon ettiler. Sabihler gitmeden onlar da bizi ağırlamak istiyorlarmış. Bizim uygun bulduğumuz bir gün sordular, biz de ‘Yarından sonra gideriz’ dedik, haberiniz olsun.”

“A bu davetten henüz Gürkan’ın haberi yok herhalde. Hiçbir şey söylemedi bana.”

“İhtimal öyle. Herhalde karı koca otururlarken programladılar.”

“Biz, o akşam Gürkan ve Sevin’le dışarı çıkalım diye program yapmıştık. İzin verirseniz o zaman biz yarın akşam dışarı çıkabilir miyiz baba?”

“Tabii çıkın çocuklar. Sizler de bizimle oturmak zorunda değilsiniz. Bak ne güzel tekneye gittiniz bu akşam. Öyle değil mi Sabih, Seher?”

“Evet kızım, son gezilerinizi yapın. Sanırım önümüzdeki hafta içinde döneriz. Gidelim ki bir an önce gelelim, değil mi?”

“Bunu bir de Servet Hanım’la konuşalım istersen Sabih. Sevin’in imzalaması gereken bir şeyler varsa.”

“Haklısın, yarın arayıp söyleyelim bari.”

Hacer Hanım’ın demlediği çayları da içtikten sonra odalarına çekildiler.
 

*

 
Odaya girince Sevin kardeşine tekrar sarıldı.

“Çok teşekkürler Ekim. Yarın akşam çıkacağız o zaman. Ben hemen Ediz’i arayıp haber vereyim.”

Ekim kardeşine sevgiyle bakıyordu. Sanki sihirli bir değnek değmişti o çılgın kıza. Şimdi çok daha tatlıydı. Ekim’in bir türlü çözemediği ve Gürkan’ı da rahatsız eden itici tavırları birden yok olmuştu adeta.
 

*

 
Ediz aldığı haberle içine dolan mutluluğu, hayretle anlamaya çalıştı. Evet bu sefer ki gerçek bir aşktı. Sadece onu görebileceği için bu kadar heyecanlanmasına kendisi bile şaşırıyordu. Zaten bütün gün tekneden ayrılmıyordu. ‘Belki Sevin balkona çıkar, uzaktan da olsa görürüm’ diye bakınıyordu. Aslında daha oturup iki çift laf bile etmemişlerdi ama sanki onu çok uzun zamandır tanıyormuş gibi hissediyordu. Bazen, sevinebileceği ya da üzülebileceği şeyleri tahmin etmeye çalışıyordu. Zaten saatlerdir düşünüyordu, nasıl oldu da Gürkan’ın bile dahil olduğu bir konuşma bu şekilde sonuçlandı anlayamıyordu. Ama hiç de şikayetçi değildi. Daha önce Sevin’den aldığı davetkar şuh davetler yoktu. Sanki Sevin de değişmişti. Şimdi daha yaşına uygun bir masumiyeti vardı adeta. Anlamaya çalışıyordu ama. Nafile.

“Yavuz, ben sahilde yürüyeceğim, istersen gel beraber yürüyelim.”

“Saat epey geç olmadı mı abi?”

“Fazla yürümeyeceğim. Senin uykun varsa, sen yat.”

“Yok, ben de gelirim. Bütün gün avare avare dolandım zaten.”

Saat geç olmasına rağmen, yürüyen veya koşan bir sürü genç vardı.

“Ben İstanbul’a gelirken, işimizin bayağı yoğun olacağını zannetmiştim ama…”

“Oğlum ailenin başına gelmeyen kalmamış ki. Sürekli yeni birileri çıkıyor. Şimdi de anneanne çıktı baksana. Nasıl İstanbul’a alıştın mı? Gerçi biz İstanbul’un en güzel yerinde kalıyoruz, hayran olmamak mümkün değil zaten.”

“Çok sevdim abi. Hatta burada bir iş bakıp devamlı kalsak mı acaba, diye düşünüyorum.”

“Plan yapmak için çok erken. Dur bakalım, önümüzdeki günlerde neler olacak.”

“Güzel şeyler olacağını hissedebiliyorum. En azından artık senin gözlerinde hayat pırıltıları görüyorum. Anneciğim seni böyle görse çok sevinirdi.”

“Özledin mi bizim diyarları?”

“Özledim, özledim de buraları da çok sevdim.”

“Haklısın ama unutma, burası İstanbul’un en değerli yeri. Tüm İstanbul bu değil tabii.”

“Doğru. Gerçi Marmaris’ten de vazgeçemem ben. Gel abi sana dondurma ısmarlayayım. Burası çok meşhur, dondurması da nefis.”

“Bak sen. Ne zaman öğrendin buraları?”

“Ne yapayım be abi. Sen nöbet tutuyorsun, ben de dolanıyorum. E o zamanda bilgi sahibi oluyorsun.”

“Hadi o zaman, ısmarla bakalım.”

Oturup dondurmalarını yediler. İnsanlar sanki gün devam ediyormuşçasına akın akın dolaşıyordu. İkisi de farkında değildi ama böyle yanık tenli iki yakışıklı bayağı dikkat çekiyordu. Oturdukları masa adeta genç kızların çemberinde kalmıştı.

“Abi, şu kızlardan birine takılsam diyorum.”

“Vazgeç Yavuz. Burası İstanbul’un en kalburüstü ailelerinin oturduğu semt. Ya çok zengin bir ailenin kızını yakalarsın ya da belli nedenlerle buralara gelmiş bir varoş güzeline yakalanırsın. Yani ikisi de sana uymaz. Hem de bu saatte.”

“Aşk güzel şey değil mi kaptan?”

“O kadar belli oluyor mu?”

“Oluyor da benim anlamadığım, bu ilişki boyut değiştirdi. Sevin Hanım adeta başka bir kız oldu, bunu anlayamıyorum.”

“Bence aşk böyle bir şey işte. Hadi bakalım, bu kadar sohbet yeter. Artık evimize dönelim.”

Tekneye döndüklerinde kamarasına çekilen kaptan, sevdiği kızı hayâl ederek uykuya daldı.
 

*

 
Sabahleyin sevinçle uyandı Sevin. Bugün Ediz’le beraber olacaktı. Ona sormak istediği bir sürü şey vardı. Ailesi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Neleri sevdiğini ya da nelerden hoşlanmadığını bile bilmiyordu.

Ekim uyandı ve kardeşini seyretmeye başladı. Yüzünde hafif bir tebessümle bazen kaşlarını kaldırarak bir şeyler düşünüyordu. Her ne düşünüyorsa bu onu mutlu etmiş olmalıydı.

“Eminim kaptanı düşünüyorsun.”

“Evet Ekim. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama buna rağmen çok hoşlanıyorum ondan. Hep yanında olmak istiyorum. Sanırım bu sefer fena vuruldum. Ben kaptana oyun oynamak isterken kendim oyuna geldim.”

“Böyle düşünüyor olamazsın. Peki, nasıl bırakıp gideceksin? Herhalde Ediz’e de ‘Amerika’ya gel’ diye tutturmayacaksın.”

“Tabii ki hayır. Ediz ne derse öyle yaparız. Hem zaten biz en kısa zamanda döneceğiz. Artık babamın kararını çabuk vermesi için ben de destekleyeceğim.”

“Peki onlara bu ilişkinden bahsedecek misin?”

“Sen bu konuda bana yardımcı olur musun? Ne yapmalıyım?”

“İstersen önce biraz düşün. Yine geçici bir beğeni olmasın bu. Sonra kaptanı çok kötü duruma düşürürsün.”

“Haklısın ama ben daha önce hiç böyle hissetmedim. Şimdi hemen kalkıp balkona çıkıp bakmak istiyorum, belki görürüm diye.”

“Bence sen yine de biraz bekle.”

“Evet. Bu galiba doğru karar olacak. Ama benim annem hemen bendeki değişikliği anlayacaktır ve sonra da sormaya başlayacak, neler oluyor diye.”

“Fark edilmeyecek gibi değil sendeki değişim. Sen adeta başka bir kız oldun.”

“Biliyorum. Önce Ediz’i çıldırtmak istiyordum beni çocuk gördü diye çok kızmıştım ama şimdi onu mutlu etmek istiyorum.”

“Kızlar kalkmıyor musunuz?”

“Geliyoruz anne. Beş dakika sonra masadayız.”

“Hadi kalk Sevin, biraz daha yatarsak neler oluyor diye gelecekler.”

Hemen giyinip odalarından çıktılar.
 

*

 
“Günaydın.”

“Morning.”

“A bakın hele, Sevin eve dönüş moduna girmeye başlamış.”

“Öyle değil baba. Bir an önce gidelim ki sen işlerini, ben de konserimi halledelim ve buraya dönelim.”

“Ben senin oralardan, çevrenden bu kadar kolay kopacağına hiç ihtimal veremezdim doğrusu.”

“Ben kızımı tanırım. Bu işin içinde bir iş var gibi.”

Bu son sözleri söyleyen Seher Hanım’dı. Sevin ve Ekim göz göze geldiler. Ekim hemen atıldı.

“Aşkolsun Seher anne. Ben de Sevin’den ayrılmak istemiyorum. Sizin bir an önce dönmenizi çok isterim.”

“Galiba sizi çok iyi anlıyorum çocuklar ve de hak veriyorum.”
 

*

 
Gün her zamanki gibiydi ama Sevin’e saatler geçmiyor gibi geliyordu. Sadece vakit geçirmek için kuaföre gittiler. İkisi de saçlarına fön çektirip manikür yaptırdılar ama bu bile ancak bir saatlerini almıştı. Sallana sallana eve gittiler.

“Hadi kızlar sizi bekledik. Hacer Hanım her şeyi hazırladı. Tekneye 5 çayına gidiyoruz.”

Sevin’in içmekte olduğu su boğazına kaçtı.

“Hayda bu da nereden çıktı?”

“Gidelim de kaptanla konuşalım. Siz gideceğinize göre son defa 2 günlük kısa bir gezi yapalım, diye karar verdik. Yarın akşam misafirliğe gideceğiz. Cuma sabahı erkenden tekneye gidelim diye düşünüyoruz. Hatta Servet Hanım’ı da davet edelim diye konuştuk. Cuma, cumartesi belki pazar günü Marmara’da dolaşalım. Bunu konuşalım kaptanla. Kızım sen Gürkan’a sor bakalım, cuma günü ayarlayabilirse o da gelsin.”

“O zaten cuma günü işi bırakacaktı. Söyleyeyim ama son gün bilmem ki.”

“Tamam kızım. Siz konuşun bakalım.”
 

*

 
Tekneye telefon ettiler. Yavuz yardıma geldi. Hacer Hanım’ın sıcak çöreklerini, poğaçalarını alan Yavuz, hanımların tekneye çıkmalarına da yardım etti.

“Ne güzel bir sürpriz oldu bu. Hoş geldiniz.”

“Siz de sıkıldınız herhalde. Biz de sizi meşgul edelim diye kısa bir program düşündük kaptan.”

“Ne zaman isterseniz. Biz her zaman hazırız. Sabih Beyler gitmeden son bir tekne turu iyi olur tabii ki.”

“Hatta yarın akşam konuşalım, Nazan Hanım’la Nedim Bey meşgul değillerse onları da davet edelim ama o zaman kızlar iki kardeş bir kamarada kalmanız gerekecek.”

“Hiç sorun değil Ekim’le biz yatarız. Belki açık havada bile yatabiliriz.”

“Vallahi çok iyi düşündünüz bu işi beyler. Ben kendi adıma çok sevindim.”

“Bence de bu harika oldu Seher. İnşallah düşündüğümüz gibi konukların vakti müsait olur.”

Büyükler arkada otururken Ekim’le Sevin buruna geçtiler. Biraz sonra yanlarına kaptan da geldi. Yavuz onların çay servisini oraya getirdi.

“Buyurun yenge, çayınız.”

Sevin şaşkınlıkla baktı.

“Neler oluyor?”

“Yok bir şey canım. Biz biraz abi kardeş konuştuk da, Yavuz’da sana takılmak istedi.”

“Ama bana bir daha yenge demek yok. Ben hiç sevmedim.”

“Hah işte sen de Gürkan’a ‘enişte’ deme o zaman.”

“Tamam tamam söz. Ben hiç sevmedim.”

“Bu arada ikiniz de çok güzel görünüyorsunuz. Gerçekten sizi yakından tanımayanlar için ayırt etmek çok zor.”

“Ama sevenler için hiç zor değil, değil mi kaptan?”

“Aynen öyle Sevin. İlk günü dahi ayırt edebilmiştim ikinizi, o zaman saçlarınız da farklıydı gerçi ama o kadar farklısınız ki. Konuşmalarınız, gülüşleriniz, tepkileriniz.”

“Ama Sevin artık çok farklı değil mi sizce de?”

“Mükemmel bir değişim Ekim Hanım.”

“Şikâyet yok mu?”

“Asla. O kadar güzel bir değişim ki. Bunu neye borçluyuz bilmiyorum ama ben kesinlikle sizin etkiniz olduğuna inanıyorum.”

“Ekim’in etkisi olduğu kesin. O çok akılcı, devamlı bana doğru olanları söyledi. Onun o sakin ama bilge tavırları beni etkiledi galiba.”

“Ama en çok da siz etkili oldunuz kaptan.”

“Neye etkili oldu kaptan Ekim?” Denize dönük oturmuş sohbet eden gençler Tahir Bey’in gelişini duymamışlardı. Ekim bir an ne söyleyeceğini bilemedi.

“Bir şey değil Tahir Bey. Ekim Hanım’ın şarkı söylemesiyle ilgili konuşuyorduk da yalnız olsam asla söyleyemezdim diyor.”

“Doğru söylemiş. Bazen evde kendi kendine mırıldanır, yüksek sesle söyle dediğimizde hemen susar. Aslında bayağı güzel söylüyor. Demek ki kızlarımızın ikisi de bu özelliklerini anne babalarının genlerinden almışlar. E kaptan alışverişi şu karşıdaki marketten yaparız yine. Geçen seferki gibi getirirler. Gürkan’ı, ailesini ve Servet Hanım’ı davet etmek istiyoruz. Bakalım hangileri müsait olacak. Hepsini yarın öğlene kadar bildiririz. Ümit ederim herkes gelebilir. Çok güzel bir gezi olur o zaman. Hem ailece iyice kaynaşmış oluruz. Baksanıza biz bir haftalık turdan sonra, Sabihler gidecekler diye neredeyse oturup ağlaşacağız.”

“Aşk olsun Tahir baba. Biz tekneyle çıkmadan da bir aile olmuştuk.”

“Tabii kızım. O manada söylemedim. Neyse, siz koyu sohbete dalmışsınız. Biz artık gidelim diyoruz, isterseniz siz biraz daha kalın.”

“Yok baba, biz de gelelim. Yakında Gürkan gelir.”

“Hadi o zaman çocuklar.”

Tahir Bey arka tarafa geçerken Sevin usulca kaptana sokuldu.

“Ben evden çıkmadan telefon ederim. Şu ilerden seni alırız.”

“Tamam canım. Çok güzel bir gündü ve akşam devam edecek. Ne dileyebilirim ki… Güle güle sevgilim.”

Sevin’in içine ılık ılık bir şeyler eriyip aktı adeta. Bu kelimenin bu kadar şeyler ifade edebileceğini hiç düşünmemişti daha önce. Dönüp sevgiyle Ediz’e baktı.

“Hoşça kal sevgilim.”
 

*

 
Kızlar hazırlanıp Gürkan’ı beklemeye başladılar. Uzaktan kaptanın da güvertede dolaştığını görebiliyorlardı. Şansına güzel bir yer bulan Gürkan arabasını park edip yukarı çıktı.

“Gel oğlum, hoş geldin.”

“Merhaba, herkese iyi akşamlar.”

“Oğlum vaktiniz varsa sana bir şey ikram edelim. Soğuk, sıcak?”

“Yok Sermin anne. Trafik bayağı yoğun. Gideceğimiz yerde daha da yoğundur. Hem önce güzel bir yerde yemek yer, sonra müzik dinlemeye gideriz, diye düşündüm. Yani bizim gidişimiz anca olur.”

Gürkan kızlara dönerek sözlerine devam etti; “Hadi kızlar hazırsanız hemen çıkalım. Bu arada yarın akşam beraber olacakmışız, buna çok sevindim. Annem bana da sürpriz yaptı.”

“Oğlum biz de sana sürpriz yapmak istiyoruz ama dilerim işini ayarlayabilirsin.”

Gürkan merakla baktı.

“Biz bir şey söylemeyelim, nasıl olsa Ekim sana anlatır. Haydi size iyi eğlenceler.”

Sevin saçına bakma bahanesiyle odaya gidip hemen Ediz’i aradı.

Merdivenlerden inerken Gürkan; “Meraktan öleceğim Ekim, neler oluyor?” diye sordu.

“Bir şey olmuyor aşkım ama sen, senin tatili cumadan başlatırsan harika olacak. Yapabilir misin?”

“Valla şimdiden bir şey söylemem zor ama.”

“Yapma Gürkan. Sen de bayılacaksın duyunca.”

“Tekneyle mi çıkacaksınız yoksa?”

“Evet ve babam senin de gelmeni istiyor. Hatta aileni de davet edecekler.”

“O zaman benim bir iki yere telefon etmem lazım. Ayarlayabilirsem, toplantıyı perşembe gününe aldırabilirim sanırım. Cuma günü boş olurum o zaman. Gerçi Ediz biraz bekleyecek ama hemen iki dakika arkadaşımı aramalıyım ki vaziyeti ayarlasınlar.”

Kızlar arabaya binerken Gürkan telefonunu kapattı.

“Tamam hallolacak sanırım. Ama kesin yarın işe gidince seni ararım Ekim. Umarım bir terslik çıkmaz. Bu harika bir şey olacak.”

Zaten trafik tıkalı olduğu için, balkondakilerin görüş açısından çıkana kadar Ediz bayağı uzaklaşmış oldu. Sonra arabaya bindi.

“Bu harika bir şey oldu. İkinize de teşekkür ederim.”

Ediz elini uzatıp Sevin’in elini tuttu. İkisi de heyecandan titriyorlardı. Genç kızın da kendisi gibi heyecanlı olduğunu görmek Ediz’in çok hoşuna gitti ve avucundaki titreyen eli dudaklarına götürdü.

Sevin bir an soluğunun kesildiğini hissetti. İnanamıyorum diye düşündü. Bu erkeğin kollarında çırılçıplak yattığında bile kalbinin bu kadar hızlı attığını hatırlamıyordu.
 

*

 
Önce güzel bir yerde yemeklerini yediler sonra ilerleyen saatte gece kulübüne geçtiler. Direk üst kata çıkıp manzarayı seyrettiler.

“Söylediğim gibi biz bu katta kalıyoruz. Siz kafanıza göre takılın. Ama söylemeden duramayacağım. Sizin o gürültüde iki kelime bile konuşmanız mümkün değil. Neden siz de burada kalmıyorsunuz.”

“Sevin galiba öyle istiyor. Bakalım da rahatsız olursak sizi buluruz.”

“İnanamıyorum, hem baş başa kalmak konuşmak istiyorlar, hem de aşağı iniyorlar.”

“Hayatım orada gürültü var ama biz yokuz.”

“Biz onlara niye rahatsızlık verelim ki?”

“Anladığım kadarıyle kaptan senden hâlâ biraz çekiniyor.”

“Saçmalama sevgilim. Sevenlere saygımız sonsuzdur, değil mi ama.”

“Bir anlasalar. Neyse biz keyfimize bakalım. Bu tekneyle çıkma fikrine bayıldım. Vallahi Tahir babaya hayranım. Öyle güzel şeyler düşünüyor ki. Eminim Sevinlerin gidişinden çok, benim askere gidişimi düşünerek böyle bir program yaptı.”

“Hiç şaşırmam. Bazen hayret ediyorum, bu kadar kafası meşgul bir insan nasıl bu kadar ince detayları düşünebiliyor diye.”

“Herhalde gençliklerinde Sermin anneye çok hoş sürprizler yapmıştır.”

“Evet. Annemin bu konularda anlatacak çok şeyi var. Bazen kısacık bir cümleyle ikisi de gülümseyip sevgiyle birbirlerine bakarlar. Anlarım ki çok hoş bir anıları canlandı, hiç anlamamış gibi sessiz kalırım. İnan Gürkan, eğer annemi babamı seçme imkânım olsa yine şimdiki ailemi seçerdim. Ben başından çok kötü bir olay geçmiş bir çocuk olarak, kendimi çok şanslı buluyorum.”

“Ben de seni tanıdığım için çok şanslıyım. Hadi gel dans edelim.”
 

*

 
Ediz’le Sevin etraflarındaki gürültünün pek farkında değillerdi. Hızlı ve gürültülü bir müzik eşliğinde kendilerince bir ritim ile sallanıyorlardı.

Ediz kollarındaki Sevin’in kulağına yaklaşıp “Seni tekrar kollarımın arasına alabilmek çok güzel. O gün sen gittikten sonra bütün şansımı yitirdiğimi düşünerek kahroldum. Hem seni kırdığım için üzülüyor hem de seni bir daha kollarıma alamayacağım, sana aşkımı söyleyemeyeceğim diye kendime müthiş kızıyordum” dedi.

“Sana inanamıyorum. Ben o kadar rahat sana geldim ve sen beni geri yolladın. Hâlâ anlamıyorum ama… Şimdi Ekim’in ne demek istediğini biraz olsun anlıyorum.”

“Hangi konuda?”

“Benim Ekim’in ifadesi ile uçuk fikirlerime karşı çıkıp bana anlattıklarına şimdi katılıyorum. Ben sana geldiğimde, sen beni geri göndermeseydin bu romantizmi herhalde yaşayamazdık.”

“Demek Ekim ikimizi de frenlemiş.”

“Sana ne söyledi ki?”

“Benim daha sağduyulu olmam konusunda beni uyardı ve o an aklıma Ekim’in söyledikleri geldi, ayrıca sana verdiğim değer de öyle bir ilişki yaşamamamız konusunda beni engelledi. Seninle aşkı en başından yaşamak inan daha güzel.”

“Artık ben de bu şekilde düşünüyorum. Elimi tutman bile beni heyecanlandırıyor.”

“Sen gidince ne yapacağız Sevin? Neyse ki 2 belki 3 gün seni doya doya göreceğim. Belki akşamları konuşmaya fırsatımız olur.”

Sevin, Ediz’in güçlü kollarıyla sardığı belinden bütün vücuduna bir ateş yükseldiğini hissediyordu. Onun da kendisi kadar arzulu olduğunu, kulağına fısıldarken hissettiği nefesinin sıcaklığından anlayabiliyordu. Bir an dayanamayarak Ediz’e bütün vücuduyla sarıldı. Artık tek bir vücut gibiydiler. Ediz’in soluğunu bir çığlık gibi içine çektiğini hissetti. Etraf zaten çok kalabalıktı, bütün çiftler kendilerini müziğe kaptırmıştı. Aralarında kendileri gibi kendi iç seslerine kapılmış sarmaş dolaş çiftler de vardı. Zaten ne Sevin ne de Ediz, etraflarındakilerin farkında bile değildi.

“Sevin sen beni çıldırtıyorsun. Senin yanında sakin kalabilmek çok zor benim için.”

“Sen de beni çıldırtıyorsun. Ama sadece istemenin bu kadar zevk vermesi inanılmaz. Ben buna bayıldım.”

“Sevin?”

“Hı hı.”

“Acaba yukarı mı çıksak?”

“Biraz daha sana sarılmak istiyorum. Ellerini hissetmek çok güzel.”

“Bence de öyle. Seni öpmek istiyorum.”

“Bak öpüşen çiftler var.”

“Hayır. Bu kadar aleni bir şey bana göre değil. Hadi gel üst kata çıkalım.”

Elele tutuşup üst kata çıkıp, Ekim’le Gürkan’ın yanına gittiler. Sahnede güzel bir grup program yapıyordu. Çok az dans eden vardı. Genelde dinlemeyi tercih etmişlerdi. Gürkan ve Ekim de el ele, yanak yanağa müziği dinliyorlardı. Sevinler de hemen yanlarına oturdular.
 

*

 
Saatler sonra dönüş yolunda akşamın ve programın güzelliğini konuşarak eve geldiler. Ediz daha önce arabadan indi. Sonra Gürkan kızları yukarı kadar çıkarıp bıraktı. Sevin iyi geceler dileyerek hemen içeri girdi.

“Sevgilim, merakla telefonunu bekleyeceğim. İnşallah bir terslik çıkmaz da gelebilirsin.”

“Ben de öyle ümit ediyorum. Hoşça kal.”

Gürkan genç kızın dudaklarına bir veda öpücüğü kondurdu. Ekim hemen geri çekilerek içeri baktı.

“Korkma canım. Ben etrafı kontrol ettim. Senin bu ürkek hallerin beni deli ediyor. Bir gün hiç ummadığın bir tepki verebilirim.”

“Gürkan. Hadi iyi geceler.”

“Tamam sevgilim. Yarın akşam da beraberiz ne güzel.”

İki genç kız akşamın yorumunu yaparak uyuyakaldılar. İkisi de çok mutluydu.
 

*

 
Sabahleyin ilk gözünü açan Sevin oldu. Ve akşam Ediz’in söyledikleri aklına geldi. Merakla Ekim’in uyanmasını bekledi.

“Günaydın Ekim. Sen Ediz’e ne söyledin bilmiyorum ama o gün Ediz’in benimle beraber olmasına, senin ona söylediklerin engel olmuş.”

“Öyle mi söyledi?”

“Evet. ‘Hem Ekim gözlerimin önüne geldi hem de sana bunu yapamazdım’ dedi.”

“Eh bravo ona. Demek ki artık ona rahatlıkla güvenebilirim.”

“Kızlar kahvaltı hazır.”

“Geliyoruz Hacer teyze.”
 

*

 
Öğlene doğru Gürkan aradı. Önce gelemeyeceğim diye Ekim’e şaka yaptıktan sonra programı hallettiklerini, geleceğini söyleyip sevindirdi.

Tahir Bey de Servet Hanım’ı arayarak davet etti. Servet Hanım cuma günü bir toplantısı olduğunu ama böyle ailevi bir davetten daha önemli olamayacağını söyleyerek gelmeyi kabul etti.

Akşam için çiçekçiye verilen siparişten sonra, Tahir ve Sabih Beyler, Bebek’teki alışveriş merkezine giderek en güzel şaraplardan alıp eve döndüler.

Akşam hanımlar hepsi sözleşmiş gibi Sermin marka elbiseleri ile odalarından çıktılar.

“Ooo müthiş görünüyorsunuz.”

“Bakar mısın Sabih Baba, Hiçbirimizin haberi olmadan hepimiz annemin kıyafetlerinden giyinmişiz. Aslında, odada biz Sevin’le aynı model elbiseleri giydik de sonra ben değiştirdim.”

“Ama hepsi o kadar güzel ki. Benim zevkli karım. Ellerine sağlık. Bir de böyle güzel kadınlar giyince elbiseler daha da güzel oluyor.”

“Çiçekler de çok güzel. Umarım Nazan Hanım gülleri seviyordur Tahir.”

“Taze gelmişlerdi ve çok güzellerdi. Başka çiçeğe bakmak aklımıza bile gelmedi.”

“Bence bütün kadınlar gülleri sever Tahirciğim. Kendileri de birer gül oldukları için.”

“Hayrola biz giyinirken siz içtiniz mi yoksa?”

“Aşk olsun Seherciğim, bu güzelliklere iltifat iyi gider diye düşünmüş olamaz mıyız?”

“Çok teşekkür ederiz beyler. Hadi bakalım.”

“Araba biraz sorun olacak bu sıcakta. Taksiden takviye alalım mı?”

“Hayır babacığım. Biz Sevin’le benim arabayla gideceğiz. Sevin araba kullanmayı biliyor ama ehliyeti yok. Benim ehliyetim var tecrübem yok. Sizi takip ederek gidebilirim diye düşünüyorum.”

“Yani cesaret edebiliyorsun.”

“Gürkan mükemmel kullandığımı söyledi. Bir cesaretle yola çıkmazsam bu iş olmayacak.”

“Hadi bakalım.”

Genç kız arabasına binip üstünü de açtı. Birbirine su damlası kadar benzeyen iki kız sarı arabayla yola çıktılar. Trafik fena değildi.

Hemen Tahir Bey’in peşinden giden Ekim, kimseyi araya sokmadan sakin sakin Valideçeşme’ye kadar geldi. Yolda bayağı dikkat çekmişler, sağdan soldan sataşanlar olmuştu ama artık onlar bu gibi ilgiye alıştıkları için pek umursamamışlardı.
 

*

 
Gürkanların otoparkına girip arabaları park ettiler.

“Helal olsun benim kızıma, tek bir hata yapmadan ve de kimseleri aramıza sokmadan buraya kadar geldin. Seninle iftihar ediyorum.”

“Aman babacığım, kaç ay kurs gördük o kadar olsun.”

“Sen öyle söylüyorsan öyle olsun da bence yine de büyük başarı. Hani bazıları ehliyeti sırf kimlik olarak kullandıkları için.”

“Ben hiç üstüme alınmıyorum. İstesem ben de kullanırım ama İstanbul trafiğinde sinirlerimi bozmak istemiyorum.”

“Tabii tabii karıcığım.”

Gülüşerek üst kata çıktılar. Daha asansörün kapısı açıldığı anda Gürkan kapıyı açtı.

“Buyurun, hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk oğlum. Nedim Bey, Nazan Hanım iyi akşamlar.”

“Bu güller sizin için. Bu şaraplar da beyler için.”

“Çok zarifsiniz. Güller en sevdiğim çiçeklerdir. Ve harika görünüyorlar.”

“Ekim, çok büyük düşüncesizlik ettim, sizi almaya gelmedim. Tek arabayla nasıl geldiniz?”

Gürkan’ın alçak sesle söylediği bu sözleri Tahir Bey cevapladı.

“Merak etme oğlum, iki araba geldik. Ekim kardeşiyle kendi arabasıyla geldi.”

“Ciddi mi? Çok sevindim. Yani artık uzun arabadan kurtuluyoruz öyle mi? Anne, Ekim çocukluğunda otobüse uzun araba dermiş, hâlâ öyle söylemeye devam ediyor.”

“Ne kadar güzel bir ifade. Zaten çocukların bazı benzetmeleri benim hep çok hoşuma gitmiştir.”

“Bizim bir ahbabın oğlu da çıkardıkları ses nedeniyle kamyonlara ‘en en tıss’ derdi de çok gülerdik. Ama aslında çok yerinde bir benzetmeydi.”
 

*

 
Neşe içinde yemeklerini yediler.

“Yemeklerin hepsi harikaydı, ellerinize sağlık.”

“Annem pek yemek yapmaz ama yaptığı zaman da harikalar yaratır. İşte böyle konuk olduğu zaman, babamla benim de midelerimiz bayram yapıyor, değil mi baba?”

“Haklısın oğlum. Ama bu söylediklerini Ayşe Hanım duymasın.”

“Merak etmeyin Nedim Bey duydum ama doğru söze ne denir. Ben nerdeyse yaptığım bütün yemekleri Nazan Hanım’dan öğrendim.”

“Sen onlara aldırma Ayşe Hanım. Senin yaptığın yemekleri de nasıl yediğimizi hepimiz biliyoruz. Yoksa kilo almayalım diye niye bu kadar gayret gösterelim ki.”

Salona geçip oturdular.

“Daha yeni tanışmamıza rağmen, sizi yıllardır tanıyor gibiyiz. Oğlumuz sizleri o kadar çok anlattı ki. Ama şimdi ne kadar haklı olduğunu anlayabiliyoruz. Keşke daha önce tanışsaydık.”

“O zaman kaybettiğimiz zamanları telafi ederek bu işe başlayalım Nazan Hanım.”

Bu sözleri söyleyen Sermin Hanım’dı.

“Çok güzel söyledin Serminciğim. Çok haklısın.” Karısının fikrini bu sözlerle destekleyen Tahir Bey sözlerine devam etti.

“Biz, belki Gürkan söylemiştir. Yarın sabah küçük bir Marmara turu yapmak istiyoruz. 2 ya da 3 gün sürecek. Ve bu geziye sizlerin de gelmesini istiyoruz. Tabii programınız müsaitse.”

“Aaa ne kadar güzel olur. Ama bilmem ki nasıl yapsak?”

“Sen gitmek istersen ayarlarız Nazancığım. Ben yazılarımı orada da yazabilirim. Senin programın nasıl onu bilemem ama.”

“Pek önemli bir şey değil. Yarın bir dernek toplantım vardı ama yardımcım bu işi halledebilir. Vallahi bu çok da iyi bir tatil olur.”

“Benim için müthiş bir anı olur. Askerde bol bol hayâl ederim.”

“Sen hiçbir şey söylemedin bize.”

“Bu davetin olacağını biliyordum ama” işin esprisi kaçmasın diye hiçbir şey söylemedim.”

Saatler su gibi akıp gitti. Nazan Hanım telefonla işini halletti. Gürkan kendisi için şirkette düzenlenen veda partisini anlattı.

“Haydi o zaman vakitlice kalkalım ki sabah için gerekli hazırlıkları yapacak zamanımız olsun.”

“Sık sık görüşelim ama arayı açmayalım.”

“Haklısınız. Hoşça kalın. Sabah 9 gibi teknenin orada bekliyoruz. Kahvaltımızı teknede yaparız.”

“Güle güle, sabah görüşmek üzere.”
 

*

 
Sabahleyin erkenden hazır olup tekneye çıktılar.

“Kaptan, sizi erken kaldırmadık inşallah.”

“Olur mu Sabih Bey. Biz sabah yediden beri ayaktayız. Sizleri bekliyorduk.”

“Denizde insan daha erken uyanıyor ama daha zinde kalkıyor, bu harika bir duygu.”

“Bu uykuyu sevmeyenler için geçerli. Sevin’i bırakın öğlene kadar uyusun.”

“Denizde değil anne. Hatırlasana geçen sefer Ekim’le beraber ben de kalkıyordum.”

Onlar böyle söyleşirlerken Servet Hanım geldi. Servet Hanım tekneye çıkarken, şoförü kocaman bir sepeti ihtimamla Yavuz’a teslim etti. Arkadan da Servet Hanım’ın küçük bagajını getirdi ve oradan ayrıldı. Hacer Hanım, Sermin Hanım’ın kulağına bir şeyler söyleyip mutfağa geçti.

“Servet Hanım niye zahmet ettiniz, bir sürü yiyecek getirmişsiniz.”

“Umarım beğenirsiniz. Zekeriyaköy’de bir şarküteriden alıyorum ben bunları. Bir hanım yapıyor. Çok da güzel yapıyor. Geziden haberdar olunca akşamdan sipariş verdim. Şimdi gelirken aldık hepsi taze taze.”

“Sizin gelebilmeniz bizim için yeterliydi. Sağ olun.”

Ve nihayet Gürkanlar da geldiler. Nazan Hanım’la Nedim Bey tekneye çıkarlarken Gürkan arabasını park etti. Geri geldiğinde hemen kıyıdan uzaklaştılar. Fazla vakit geçirmeden kıyıya yakın bir mesafeye demir atıp kahvaltılarını muhteşem boğaz manzarasına karşı yaptılar.

Sevin, sık sık kaptanın yanına giderek bir şeyler konuşuyor sonra oradan ayrılıyordu. O her zamanki fazla meraklı hallerine alışık olduklarından kimsenin dikkatini çekmiyordu ama vaziyeti bilen üç kişi, sevgi dolu bir yüzle bu durumu izliyorlardı.

Hareket edip Büyükada önlerine geldiler ve hep birlikte oradan denize girdiler.

“Buralar bana çocukluğumu hatırlatıyor. O zaman da suya girer, çok uzun zamanlar suda kaldığım için ebeveynlerimden azar işitirdim. Şimdi de görüyorum ki Sevin suda çok uzun kalıyor ama Ekim hemen denizden çıkıyor.”

“Evet anneanne. Ben çabuk üşüyorum. Yüzmeyi çok sevdiğim hâlde fazla kalamıyorum.”

“Ben de senin gibiyim Ekim. Uzun uzun yüzenlere hep gıptayla bakmışımdır.”

“Biz sizinle güneyde denize girmeliyiz. Çocukken orada çok yüzermişim ama yıllardır o tarafa gitmedik.”

“Yok artık böyle kısacık yüzmelere öylesine alışmışım ki güneye de gitsek Nedim yüzüyor ama ben fazla kalmıyorum.”

“Burada tekneden aşağı inmek çıkmak zor geliyor ama kıyıda olduğum zaman çıkıyorum, biraz ısınınca hemen tekrar giriyorum.”

“Haklısın Ekimciğim.”

Büyükler arka tarafta otururlarken Gürkan, Ekim ve Sevin ön tarafa güneşlenmeye geçtiler. İlk fırsatta kaptan da sohbet bahanesiyle yanlarına katıldı.

“Siz liseli aşıklar gibi oldunuz ama idare edin artık.”

“Aslında ben anneme babama söylerim ama Ekim, Tahir babanın bu işten hoşlanmayacağını söylüyor.”

“Evet en azından biraz zaman tanıyın. Belki kendileri bir şeyler anlarlar ama bu bir gönül eğlencesi tadında bir şey olursa, babam çok bozulur bunu biliyorum. Sen çok kızıyorsun Sevin ama ben babamı tanıyorum. Laf olsun diye söylersen sonu nerelere gider bilmiyorum.”

“Aslında pek anladığımı söyleyemem ama.”

“Yani böyle aileyle birlikte bir flört olayına iyi bakmaz. Daha açık nasıl anlatılır bilmiyorum.”

“Aslında ciddi bir beraberliğe ben hazırım ama Sevin ne düşünür bu konuda bilmiyorum.”

“Benim için çok erken. Evet, bir sevgilim olsun ama ben özgür de olmalıyım. Yapacağım işleri vereceğim kararları tek başına alabilmeliyim. Sen buna evet der misin Ediz?”

“Sevin sen zaten yine evine dönüyorsun, kim bilir ne zaman geleceksin. Yeteri kadar özgür değil misin?”

“Bu düşüncemden hoşlanmadığını anlayabiliyorum, yok hissedebiliyorum.”

“Ama yanılıyorsun. Sen çok özgüvenli bir kızsın. Sana birtakım kısıtlamalar getirmek senin değişmeni istemek olur. Hayır ben seni böyle sevdim. Başka Sevin olmanı istemiyorum.”

“Tamam o zaman. Babamlara söyleyelim, ben gidene kadar beraber olalım. Ne diyorsun Ekim?”

“Ben bu konuda fikrimi söyledim. Gerisi sizin kararınıza kalmış.”

“Ben anladım. Tamam söylemeyelim ama bir kere daha dışarı çıkalım.”

“Sevinciğim bugün ilk günümüz. 2 günümüz daha var. Dur bakalım.”

“Ben Yavuz’a bir bakayım. Sanırım yemek saati geldi.”

“Tamam canım. Biz de geliyoruz zaten.”

Sevin ve Ekim kimsenin bir şey anlamadığını zannediyorlardı ama iki anneler ortada bir şeylerin döndüğünü fark etmişlerdi. Kendi aralarında konuşup Sevin’le kaptanı ilgiyle izliyorlardı.

“Ne dersin Seher, senin kızın bu seferde kaptana kapıldı galiba.”

“Benim de dikkatimi çekiyor. Bizim kız bu sefer aşık mı oldu yoksa? Ama bir tuhaflık var ortada. Sevin hiçbir şeyi gizli yapmaz, halbuki bu sefer anlaşılmasın diye dikkat ediyor.”

“Ne dersin, bir kaptan damada?”

“Ben ne diyebilirim ki. Sevin bu. Kararları kendi verir, sonra bize söyler. Gerçi Ediz çok efendi bir genç. Hiçbir saygısızlığını görmedik. Hem artık zaman çok değişti. İlk başlarda Amerika’da gördüklerime inanamazdım, her şey ters gelirdi ama zamanla hepsine alıştım. Şimdi de gençlerin kendi seçimleriyle evlenmeleri hoşuma bile gidiyor. Yeter ki doğru seçimi yapabilsinler. Mesela Ekim kızımızın nişanlısı, her annenin arzu edeceği bir damat. İnşallah çok mutlu olurlar.”

“Kim bilir belki bu sefer farklıdır Sevin için ve o da Ekim kadar mutlu olur.”
 

*

 
“Böyle kalabalık bir aile masasında oturmayalı yıllar oldu, bu nedenle çok mutluyum. Hem torunlarıma kavuştum hem de geniş bir ailem oldu. Bu arada takip etmekten büyük zevk aldığım gazeteci Nedim Bey’i ve eşi Nazan Hanım’ı tanıdığıma da çok memnunum. Hele Gürkan oğlumuzun damadımız olması, hani son günlerin deyimi ile bana verilen kocaman bir bonus oldu.”

“Teşekkür ederiz Servet Hanım. Biz de sizi tanıdığımıza çok memnun olduk. Gerçekten böyle hoşsohbet ve sıcak insanlarla beraber olmak çok güzel. İyi ki çocuklarımız tanışmışlar ve birbirlerini sevmişler. Sayelerinde bizler de tanıştık.”

“Çok doğru söylediniz Nedim Bey. O zaman kadehlerimizi çocuklarımıza kaldırmayı teklif ediyorum.”

Bu kadar güzel ve içten sohbetlerle geçen saatler sonunda herkes ufak ufak odasına çekilirken Gürkan ortaya bir teklif attı.

“Ekim, siz açık havada geçirdiğiniz geceleri anlata anlata bitiremediniz. Niye biz gençler bu gece yıldızların altında yatmıyoruz.”

“Olur. Gerçekten eşşiz bir manzara oluyor. Yatarken direk gökyüzüne bakıyor yıldızlardan başka bir şey göremiyorsun. Sanki kâinatta yalnızmışsın gibi geliyor.”

“O halde sizlere iyi geceler gençler.”
 

*

 
Açık havaya minderleri yayarak kendilerine yer yaptılar. Bu arada sabaha karşı serin olabilir diye birer pike ve yastıklarını da Yavuz getirdi.

Ekim ve Gürkan elele uzandılar. Sevin ve Ediz baş başa vermiş konuşuyorlardı. Gökyüzü sanki onlar için gösteri hazırlamışçasına pırıl pırıldı. Adeta yıldızlar daha parlak ve daha çoktu.

“Bu benim için harika bir şey oldu. Artık askerde bu geceyi düşünüp hayaller kurarım.”

“Canım benim, inan çok çabuk geçecek. Ben sana bir şey sormak istiyorum.”

Gürkan hemen yattığı yerden doğruldu.

“Ne oldu Ekim, bir terslik mi var?”

“Hayır canım, korkma. Sadece bir şeylere hazır olman için seni uyarmak istiyorum. Belki hemen belki de askerlik dönüşü anneannem sana bir teklifle gelebilir.”

“Nasıl yani? İş teklifi falan gibi mi?”

“Aynen öyle. Çok değişik alanlarda çalışıyorlar. Belki de senin için çok iyi bir fırsat olabilir.”

“Neden olmasın Ekim. İlerde eşimin sahibi olacağı bir işyerinde kariyer sahibi olmak isterim. Çok da iyi olur. Tabii şartlar uygun olursa. Artık sen de mezun olunca bir avukat olarak holdingte çalışmaya başlarsın. Ama belki de direk idari kadroya geçersin.”

“Yok aslında biraz başka yerlerde çalışıp hayat tecrübemi artırmayı tercih ederim.”

“Ama herhalde boşanma davalarına bakan bir avukat olmazsın.”

“Herhalde. İleriyi düşünüp ona göre adım atmakta yarar var. Bu durumda, Sevin ne yapmayı düşünür acaba?”

“Bana sorarsan o müzikten kopmak istemez. Büyük bir olasılıkla çok iyi bir yerlere gelecektir. Kim bilir belki de özel bir müzik okulu falan açar.”

“Sevin?..”

“Efendim Ekim.”

“Sana bir şey sormak istiyorum. Anneannemin bize verdiği imkânlarla ilerde ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Hiç düşünmedim ama ben Türkiye’de de müzikle uğraşmayı isterim. Nasıl olur bilmiyorum ama çok isterim. Hem belki bizim çocuklar da gelirse hep beraber çalışabiliriz.”

“Daha sonrası için ne düşünürsün?”

“Bilmiyorum, şimdi aklıma bir şey gelmiyor.”

“Bak Gürkan, ‘Belki bir müzik okulu açar’ diyor.”

“A hiç fena fikir değil. Özel bir konservatuar olabilir. Bu fikir çok güzel. Müzik, dans, tiyatro, sinema. Müthiş. Şimdi Türkiye’ye gelmek için bir sebep daha oldu.”

“Ben sana söylemiştim sevgilim.”

“Haklısın Gürkan. Sana daha önce söylemedim ama anneannemin hayatımıza müdahale etmemesine çok seviniyorum. Eğer birtakım isteklerde bulunsaydı bunları reddederek onu üzmek, beni de çok üzecekti.”

“O, çok anlayışlı bir insan ve çok mantıklı düşünüyor. Bu saatten sonra sizin hayatınıza müdahale ettiği taktirde sizi üzeceğini gayet iyi biliyor. Elindeki imkânlardan sizleri yararlandırmak istiyor ama sizi bu konularda özgür bırakıyor. Çok akıllıca. Evlenme işimizi senin mezuniyetinden sonraya bırakmamıza ne tepki verdiler?”

“Babam, ‘Sizin mantıklı bir karara varacağınıza son derece emindim, o nedenle hiç karışmadım bile’ dedi. Annem de meğer çok üzülüp paniklemiş ama hiç fikrini söylememiş. Şimdi çok sevindiğini söylüyor.”

“Ekim, harika bir ailen var. Seni çok seviyorum ama ailene de hayranım.”

“Biliyorsun onlar da seni çok seviyorlar.”

“Ekim?..” diye seslendi Sevin.

“Söyle canım.”

“Biz Ediz’le aileme açıklamaya karar verdik. Ediz bu konuda çok ciddi.”

“Çok güzel. İkiniz de acele karar vermediğinize eminseniz en güzeli bu.”

“Evet, biz eminiz. Her şey çok güzel olacak.”

“Ben de sizin adınıza çok sevindim. Aslında bu güzel kararı şarapla kutlamak lazım ama ben size kahve yapmayı öneriyorum. Ne dersiniz?”

“Ben Yavuz’a söyleyeyim.”

“Hayır kahveleri ben yaparım.”

Ekim kahve yapmak için içeri girdi ve annesiyle karşılaştı.

“Anneciğim, korkuttun. Ne oldu?”

“Bir şey yok Ekimciğim. Sadece su içmek için kalkmıştım ama sizleri görünce şaşkınlıkla burada kaldım.”

“Ne demek istediğini anlıyorum anne. Ben de bu konuda alınan bir kararı kutlamak için kahve yapmaya geldim.”

“Neler oluyor Ekim? Ya benim yerime baban veya Sabih gelseydi ne olurdu?”

“Korkma anne, yok bir şey.”

“Nasıl yok kızım. Kaptanla Sevin baş başa vermiş konuşuyorlar. Siz orada?”

“Anne tamam. Sakin ol. Onlar bir süredir bastırdıkları duygularını nihayet birbirlerine açıkladılar. Ve yarın bunu Sevin’in ailesine söylemeye karar verdiler.”

“Nasıl yani? Gerçi biz Seher’le biraz şüphelenmiştik ama Tarık gibi olmasın sonra bu. Baban kaptanı işten atar valla.”

“Ben bu konuda çok uyardım Sevin’i. Merak etme. ‘Kesin, bu sefer seviyorum’ diyor başka bir şey söylemiyor.”

“Kaptan ne diyor bu konuda?”

“O ne kadar ciddi olduğunu en başta söyledi. Hadi sen git güzel güzel uyu. Şimdi babam seni aramaya gelecek.”

“Peki, siz de uyuyun artık. Yarın da berabersiniz, uykusuz kalmayın.”

“Peki anneciğim, merak etme. Kahvelerimizi içelim, uyuruz. Tekrar iyi geceler.”

Ekim hazırladığı kahveleri alarak, yerine döndü.

“Ekim geç kaldın. Ben de bakmaya geliyordum.”

“Merak etme geldim. Haberi önce anneme vermek zorunda kaldım.”

“Sermin anne mi geldi?”

“Su almaya çıkmış, bize de bakmak istemiş ve tabii sizi görmüş, hayretler içinde sizi seyrediyordu ki ben yanına gittim.”

“Ne oldu, bir şey söyledi mi?”

“Tabii ki hayır. Hayırlı olmasını temenni etti.”

“Ben sana söyledim, her şey çok güzel olacak.”

İkili iki grup yavaş yavaş sohbet ederken uykunun tuzağına yenik düştüler.
 

*

 
Sabah Yavuz’un gelişiyle uyandılar. Hemen herkes kamarasına dağıldı. Yarım saat sonra tüm kadro masa başında toplanmışlardı.
“Günaydın çocuklar, geceniz nasıl geçti? Aslında bu soruyu Gürkan’a soruyorum. Kızlar daha önce de bu zevki tattılar.”

“Çok güzeldi. Adeta sihirli bir ortam oluşuyor. Tabiatın sesinden başka ses yok. Gökyüzünde sanki yıldızların sayısı artmış gibi. Güzel bir deneyim oldu. Denizin sesi de ninni gibi geliyor. Zaten konuşuyorduk uykuya dalmışız. İyi geceler falan dediğimizi hatırlamıyorum.”

“Ben de hatırlamıyorum. En son üniversiteden, arkadaşlardan bahsettiğimizi hatırlıyorum.”

“Orada da film kopmuş zaten.”

Kahvaltı masasından sonra, Sabih Beylerin İstanbula’a ne zaman gelebilecekleri konusu açıldı. Nedim Bey, Güzelce’de baktıkları evlerin bir arkadaşına ait olduğunu söyledi. Bir süre önce ev almak isteyen bir arkadaşı ile oraya gitmişti ve evleri biliyordu.

“Doğrusu benim de çok hoşuma gitmişti. Şöyle işlerden uzaklaşsak da biz de buralara kendimizi atsak diye düşünmüştüm. Benim için sorun değil ama Nazan’ın hemen hemen her gün bir yerlerde işi oluyor. Her gün gidip gelmek zor.”

“Öyle söylemeyin baba. İnsanlar artık evlerine gidince kafa dinlemek, yeşille iç içe olmak istiyor. Bu nedenle de yolu umursamıyorlar bile.”

“Hayrola oğlum. Sen bizi uzaklara mı göndermek istiyorsun?”

“Tabii ki hayır anneciğim. Sizlerin doğaya olan hayranlığınızı bilerek söyledim. Daha çok keyif alacağınız ortamlarda olmayı istemez misiniz? Gerçi annem evine aşıktır, biraz zor ayrılır yuvasından.”

“Evet sakinlik, yeşillik güzel ama ben hayatın curcunasını da seviyorum. Evimden ayrılmayı da asla istemem.”

“Görüyorsunuz, değil mi, ben ancak hayâl edebilirim öyle bir yaşamı.”

“Aşk olsun Nedim Bey. Biz taşınınca canınız ne zaman isterse bize buyurun. Ev bizim için büyük zaten. Yerimiz var, hiç sorun değil. Ayrıca çok da memnun oluruz.”

“Teşekkür ederiz Tahir Bey. İnşallah. Hele bir sizler yerleşin de.”

“İnşallah kısmet olur alırsak, biz de bekleriz Nedim Bey. Hatta hafta sonları böyle hep beraber toplanabiliriz. Biz çok seviniriz. Yıllardır çekirdek aile olarak yaşadıktan sonra böyle kalabalık bir aile oluşumuzla ilgili neler hissettiğimi inanın anlatacak sözcük bulamıyorum. Yıllarca vatanımızı özlediğimiz hâlde bir yakınımız yok diye buralara gelmedik, şimdi bu olanlar bana rüya gibi geliyor. Bu çocuklar bilmeden bizim hayatımıza girerek, bizleri nasıl bu kadar mutlu ettiler, Allah’a şükürler olsun.”

“Çok güzel söyledin azizim. Şimdi ailemize bir de kızlarımızın anneannesi girince her şey çok daha güzel oldu. Dile getirmiyorlar ama sanırım kızlarımız gerçeği öğrendikten sonra hissettikleri burukluğu artık hissetmeyeceklerdir.”

“Babacığım, o burukluk değil, bir bilinmezlikti. Şimdi birçok şey gün yüzüne çıktı ve biz rahatladık, en azından ben öyle hissediyorum.”

“İnanın Nedim Bey, Gürkan’a, tabii dolayısı ile sizlere gerçeği açıkladığında alacağı tepkinin ne olacağı düşüncesi aylarca Ekim’i yiyip bitirdi ama asla bizimle bu konuları konuşmadı. Bir taraftan da kayıp bir kardeş, sanırım hemen anlatmasını engelliyordu. Biz, eşimle sürekli konuşuyorduk ama müdahâle etmekte istemiyorduk. Ama Sevin’in ortaya çıkması her şeyin çözümlenmesine yardımcı oldu adeta.”

“İlk duyunca biz de Ekim adına çok üzüldük. Bu kadar ince ruhlu, düşünceli bir genç kızın böyle bir hikâyesi oluşu üzdü tabii ki. Ama artık o günler geride kaldı. Bundan sonra her şey daha güzel olacak, ben buna inanıyorum.”

“Evet, bir de benim askerlik hayırlısı ile bitse.”

“O günler de geçecek oğlum. Farz et ki bir engeli aşıyorsun.”

“İşte o farz etmek kısmı biraz zor babacığım. Neyse çok az kaldı. Gideceğiz ve de geleceğiz. Her Türk genci gibi.”

“Babacığım, anneciğim, sevdiğim bütün büyüklerim, ben bir şey söylemek istiyorum. Bu kadar duygusal konuşurken söylememiz gereken bir durum var.”

“Hayrola Sevin. Çok önemli bir konuymuş gibi görünüyor. Hayırdır kızım?”

“Ediz, lütfen gel. Birlikte söylemek istiyorum.”

Kaptan da zaten yakındaydı ve bütün konuşmaları dinliyordu. Heyecanlı olduğu her hâlinden belliydi. Sevin’in yanına gelerek genç kızın uzattığı elini tuttu.

Ekim önce Sabih Bey’e sonra da babasına baktı. İkisi de şaşırmış öylece bekliyorlardı.

“Babacığım, bunu önce seninle ve annemle konuşmak isterdim ama görüyorum ki artık biz gerçekten bir aile olduk. Onun için de tüm ailemiz birlikteyken söylemek istedim. Biz Ediz’le birbirimizi seviyoruz. Ben hiç tahmin edemeyeceğim kadar âşık oldum. Ediz, sen de bir şeyler söylemek ister misin?”

“Evet Sevin’in söylediği gibi. Önceleri birbirimizden nefret ettiğimizi zannettik ama sonra durumlar çok farklı gelişti. Biz sizden habersiz, sizlerin gözü önünde bir ilişki yaşamak istemedik. Size söylemenin en doğrusu olacağına inandık. Sabih Bey, ben kızınızla inşallah sonu mutlu bir birliktelikle sonlanacak bir arkadaşlık yapmak istiyorum. Sizlere ikiyüzlü davranamazdım, umarım anlayış gösterirsiniz ve bizi anlarsınız. Lütfen cüretimi mazur görün.”

Herkes şaşkınlıktan susuyordu. Sanki bir asır sonra Sabih Bey söze başladı.

“Bir şeyler hissediyor ama yanıldığımı zannediyordum. Sevin kızım, ne zaman oldu bu iş?”

“Ediz’i gördüğüm ilk anda olmuş meğer baba. Önceleri onu deli etmeye çalışıyordum ama sonra böyle oldu.”

“Ben, daha doğrusu Sermin’le biz anlamıştık, bekliyorduk. Umarım siz de Ekim ve Gürkan kadar mutlu olursunuz. Gel seni öpeyim benim yaramaz kızım.”

Seher Hanım kızına sarılıp öptü ve Ediz’e döndü.

“Kaptan sizi Marmaris’te gördüğüm anda ‘Ne kadar aklı başında bir delikanlı’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Benim deli dolu kızıma sahip çıkarsınız umarım. Şimdi o bakır kızılı saçların şifresi çözüldü değil mi millet?”

“Çok teşekkür ederim, şahsıma söyledikleriniz için. İnanın kızınız hayatımdaki en değerli mücevher olacak. Her zaman onu koruyup seveceğime söz veriyorum.”

“Bir dakika ya. Sanki söz ya da nişan gibi bir şey oldu bu. Sözler verilip alınıyor. Neler oluyor?”

Bunu söyleyen Tahir Bey, şaşkınlığını üzerinden atmış, mutlu mutlu gülümsüyordu.

“Bir şey söylemek istiyorum. Ediz Kaptan mutlu bir birliktelikten bahsetti. Yani son derece ciddi bir adım attığını belirtti, yanılıyorsam söyle kaptan?”

“Hayır Tahir Bey yanılmıyorsunuz, çok ciddiyim efendim.”

“O zaman bir teklifim var. Bizim kızlarımız ikiz. Yani pek çok şeyi aynı anda hissediyor ve yapıyorlar. O zaman Sevin kızımızı da nişanlayalım olsun bitsin.”

“Ne yaptın Tahir? Kız istenmeden nişan olur mu?”

“Demek öyle. O zaman ben de Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızımız Sevin’i oğlumuz Ediz’e istiyorum.”

Herkes kahkahalarla gülüyordu. Sevin belki de hayatında ilk defa heyecandan kızarmıştı.

“Tamam o zaman. Ben de usulen ailenin en büyüğü olarak Servet Hanım’ın fikrini almak istiyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz hanımefendi?”

“Çok teşekkür ederim. Allah’ım ne kadar mutluyum. Bu günleri gördüğüm için şükürler olsun. Sorunuza gelince, aynı Ekim’de söylediğim gibi. Bu konuda söz sizlerin. Lütfen.”

“Seher ne diyorsun; Ediz Kaptan’ı damadımız yapalım mı?”

“Kızımız istedikten sonra, tabii ki biz de isteriz. Ben razıyım.”

“O zaman ben de verdim gitti.”

“Oğlum, ilk fırsatta alyanslarınızı takarsınız ama şimdi bu parmağımdaki yüzüğü müstakbel eşine takabilirsin. Umarım parmağına uyar.”

Ediz, Servet Hanım’ın uzattığı yüzüğü teşekkür ederek aldı, Tahir Bey’e uzattı. Tahir Bey;

“Dostum, izin verirsen bu yüzüğü yani nişanı Nedim Bey taksın, ne dersin?”

“Tabii tabii. Çok iyi olur.”

“Çok teşekkür ederim Tahir Bey ama lütfen yüzüğü siz takın. Bu görev size daha uygun.”

“Lütfen.”

“Hayır, Sevin sizin de kızınız, lütfen siz takın.”

Alkışlarla takılan yüzük, arkasından kutlama faslından sonra Yavuz’un çaldığı cd eşliğinde ilk danslarını yaptılar. Bu arada parmağına takılan yüzüğün ne kadar değerli bir parça olduğunu gören Sevin anneannesinin yanına giderek, “Çok teşekkür ederim anneanne. Alyansımızı aldığımız gün size bu yüzüğü iade ederim” dedi.

“Hayır çocuğum. Hiç gerek yok. Ben zaten Ekim’e de nişan hediyesi almıştım. Bu da senin hediyen olsun. Güle güle kullan. Sana şans getirsin.”

“Çok teşekkür ederim.”

Birden her şey inanılmaz değişmişti. Ekim babasından tepki beklerken en ileri adımı o atmış ve Sevin’in nişanlanmasına sebep olmuştu. Ekim hayretle babasına bakıyordu. Sonra onun annesiyle konuştuğunu gördü ve kafasında olayı çözdü. Demek babası da bazı şeyleri fark etmişti. Belki de böylece Sevin’in daha akıllı uslu hareket etmesini sağlamak istemişti. Bu durumda bu olayı bir tek Sabih Bey bilmiyormuş demek ki diye düşündü. Ama bunda da Ekim yanılıyordu. Zira Sermin Hanım’la konuştuktan sonra düşüncelerini kocasına da söylemişti Seher Hanım. Sabih Bey de Ediz’i çok beğendiğini, deli dolu kızlarına uygun bir eş olabileceğini söylemişti gülerek ama hiçbirisi olayların bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin etmiyordu herhalde.
 

*

 
Artık teknedekiler gerçekten bir aile olmuşlardı. Adeta evdeymiş gibi masayı Yavuz, Hacer Hanım, kızlar hatta Sermin Hanım, Seher Hanım hep birlikte hazırladılar ve hep beraber yemeğe oturdular. Önce Yavuz karşı çıksa da sonuçta o da masaya dahil oldu. Akşama kadar, kâh denize girdiler kâh oturup sohbet ettiler.

Akşam yemeğinde, bugünün şerefine kalkan kadehlerle, kutlamalar devam etti. Saatler sonra, büyükler yine kamaralarına çekildiler. Gençler, önceleri arka tarafta oturup daha çok turlarda başlarından geçen komik olayları anlatan kaptan ve kardeşini dinlediler. Daha sonra hepsi başlarından geçen ilginç olayları anlattılar.

“Sevin, senin sahne maceralarında az değilmiş yani. Neredeyse güneş doğacak artık biraz uzansak diyorum.”

“Haklısın Gürkan, benim de uykum geldi doğrusu. Ne yapalım, bu gecede yıldızlı palasta kalalım mı?”

“Bence hiç mahzuru yok, hoşuma bile gidiyor. En azından elini tutarak uyuyorum.”

“Biz yukarda uyuyoruz, siz?”

“Sence de uygunsa biz de burada uyuyalım. Senden ayrılmak zorunda kalmam o zaman.”

“Ben de çok sevinirim. Sana, seni ne kadar sevdiğimi anlatmak hoşuma gidecek kaptan. Biz de burada yatıyoruz Ekim.”

Yavuz hemen pikeleri yastıkları getirdi. Ve iyi geceler dileyerek yatmaya gitti.
 

*

 
Ekim’le Gürkan el ele uzandılar. Gürkan elleriyle genç kıza adeta sinyaller gönderiyordu. Elini tutan elden bir enerjinin vücuduna yayıldığını hissedebiliyordu Ekim. Bir süre sonra başını çevirip Gürkan’a baktı ve loş ışıkta bile seçilebilen arzuyu gözlerinden okudu genç kız. Gürkan başını biraz daha yaklaştırarak, “Şimdi seninle kamarada yalnız olmayı ne kadar çok isterdim bi’ tanem. Sana sarılmamak için nasıl bir uğraş verdiğimi hayatta anlayamazsın. Ama ben bu kadarına da razıyım. Senin yanında uyumak bile çok güzel. Ama kamara daha güzel tabii.”

“Çok yaramazsın. Neyse ki burada emniyetteyim.”

“Demek öyle. Yalnız olduğumuz zaman ne yapacaksın zalim?”

“Yalnız kalmamaya dikkat etmem gerekecek galiba.”

“Gerçekten çok zalimsin. Ama ben yine de senin için ölüyorum.”
 

*

 
Sevin mutluluktan cıvıldıyordu adeta. Yalnız kaldıkları dakikadan beri, olayların bu şekle dönüşmesinin bir mucize olduğunu söyleyip duruyordu.

“Bizim birlikte olmamız kaderimizmiş demek ki. Tahir Bey nişandan bahsedince kalbim duracak zannettim. Haberi alınca annem çok şaşıracak. Ama seni tanıyınca çok seveceğini biliyorum. Aslında annem de senin gibi hayat doludur ve anı anına uymaz. Eminim Yavuz arayıp haberi vermiştir bile.”

“Annenle tanışmayı çok isterim ama herhalde gelince tanışırız artık.”

“Gideceğini hiç hatırlatma sevgilim. Sensiz günler çok zor geçecek.”

“Hadi sen de bizimle gel.”

“Yok. Tahir Beyleri böyle ortada bırakamam. İnşallah işleriniz rast giderde siz çabuk dönersiniz. Senin konserlerin ne zaman?”

“Bizim ilk konsere 20 gün var. Bir hafta sonra bir konser daha var. Ama ikisi de yaşadığımız yere yakın. Yani ben gruptan ayrı evde kalabilirim. Onlar hep beraber kalmak isteyeceklerdir. Evden bol bol görüşebiliriz. Eğer grupla olursam pek yalnız kalamam. Onun için ne yapıp edip evde kalmalıyım.”

“Seninle konuşmayı, seni görmeyi çok isterim ama lütfen benim için kendini zora sokma. Belki onlarla olunca daha iyidir. Hadi artık uyuyalım, senin gözlerin kapanıyor. Bir günde her şeyin böyle değişmesi çok güzel. Sana çılgınca aşığım, bunu hiç unutma. Rüyalarında bile beni gör. İyi uykular sevdiğim.”

“İyi uykular. Sen de yalnız beni gör, başka kızlar olmasın rüyanda, çok kıskancımdır bunu bilmelisin.”

Sevin hemen uyudu. Ediz gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Sevin’e anneannesinin verdiği hisselerden, onun aylık gelirinden hiç haberi yoktu. Ama gördüğü kadarıyle iki ailenin de durumları gayet iyi diye düşünüyordu. Amerika’da çiftlikleri falan olduğuna göre, durumları vasatın çok üzerinde olmalıydı. Ve bir kaptana kızlarını vermişlerdi. Kafasında bazı sorular onu rahatsız ediyordu ama bu iç sesine kulak vermek istemiyordu. Ama yine de kafasında bazı çözümler üretmeye başlamıştı bile. ‘Daha olmazsa denizi bırakıp mesleğimi yapabileceğim bir işe girerim’ diye düşünerek uykuya daldı.
 

*

 
Sabahleyin Yavuz geldiğinde hepsi mışıl mışıl uyuyordu. Usulca yaklaşıp abisini uyandırdı. Ediz gözlerini açtığında ilk gördüğü Sevin’in omuzuna dayalı başı oldu. Yavaşça genç kızın başını yastıklara bıraktı ve sessizce oradan uzaklaştı. Kamarasına indi; duş alıp, tıraş olup gelmesi 15 dakikayı bulmuştu. Yavuz kahvaltı masasını hazırlamıştı bile. Sonra gidip Sevin’e ve diğerlerine bakmak için ön tarafa ilerledi. Aslında hepsi uyanmıştı, etrafı seyrediyorlardı.

“Günaydın.”

“Günaydın, ne zaman kalktın?”

“15–20 dakika oluyor.”

“Kaptan harikasınız, duşunuzu almış, tıraşınızı da olmuşsunuz. Kızlar sizi bilmem ama ben hemen aşağı inip günlük bakımımı yapıyorum.”

Yarım saat sonra hep beraber masada kahvaltılarını yapıyorlardı. Hacer Hanım yine marifetlerini döktürmüş sıcacık pişiler yapmıştı. Yavuz da herkesin bayıldığı otlu omletinden yapmıştı.

“Bayanlar, baylar; size bir önerim var. Burgazada’da çok güzel bir restoranı olan, eski bir arkadaşım var. Kalkar kalkmaz onu aradım. Olur ya teklif etmeden önce kesinleştireyim diye. Neyse madem ki iki yeni nişanlı çiftimiz var. Bugün onlara bir kutlama düzenleyelim. Ne dersiniz? Orası çok müsait. Okeylerseniz bütün organizasyonu arkadaşım ayarlayacak.”

“Harikasınız Nedim Bey. Çok güzel bir fikir. Siz ne dersiniz gençler?”

“Çok teşekkür ederiz, Nedim Baba. Bu çok hoş bir düşünce. Ben bayıldım.”

“Ben de çok beğendim. Şimdiden çok merak ediyorum.”

“O zaman ben hemen tekrar telefon ediyorum. Kaç gibi orada oluruz? Bu arada daha erken gidip oradan denize de girebiliriz ama kızlarımız özel giyinmek falan isterlerse bilemem.”

“Evet, bence burada denize girelim, sonra duşumuzu alır, giyinir, kutlamaya gideriz.”

“O zaman ben bir, bir buçukta da falan geliriz diyorum.”

“Kadir Bey’in restoranının hâlâ açık olduğunu bilmiyordum. Bu çok güzel oldu. Orada kır düğünleri falan yapılıyor. Muhteşem bir yer, eminim çok beğeneceksiniz.”

“Kadir birkaç sene orayı açmadı. Karısıyla yurt dışına uzun bir seyahat yaptılar. Galiba artık bırakmayı düşünüyordu ama seyahatten dönünce, biraz da eşin dostun ısrarıyla, yine açtı mekanını.”

“Çok güzel bir yer. Sevindim. Sık sık gidemesek de orada gidilecek bir yer olması güzel.”
 

*

 
Hep beraber denize girdikten sonra Ediz tekneyi Burgazada açıklarında demirledi.

Herkes adeta bir davete katılacakmış gibi hazırlandı. Bu arada Kadir Bey, isterlerse restoranın iskelesine yanaşabileceklerini söylemek için aradı. Kaptan tekneyi iskeleye yanaştırdığında saat de bir buçuk olmuştu. İskelenin ucundaki bahçeye geldiklerinde hepsi hayretle bağırıştılar. Zira adeta bir düğün ya da nişan varmışçasına süslenmişti etraf. Her taraf rengarenk balonlar ve çiçeklerle masalsı bir havaya bürünmüştü.

“İnanamıyorum, baba, bu harika bir sürpriz oldu.”

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Oğlum, sen bizim bu bahçede az koşturup, oynamadın. Mademki böyle özel bir gün, biz de sizi böyle ağırlayalım istedik. Şanslısınız, bugün boş. Neredeyse her hafta bir düğün oluyor burada.”

“Kadir amca, sizi görmek çok güzel. Nasılsınız?”

“Teşekkür ederim Gürkan. Sizleri görünce daha da iyi oldum doğrusu.”

“Babacığım, tanıştırma işini ben mi üstleneyim?”

“Oğlum bayağı kalabalığız. Zaten Kadir biraz sonra kimin kim olduğunu çözer. Sen nişanlınla, nişanlı diğer çiftimizi tanıştır yeter.”

“Kadir amca, gerçekten bayağı kalabalığız. Nişanlım Ekim, Ekim’in ikiz kardeşi Sevin ve nişanlısı Ediz.”

“Aman tanrım. Allah nazarlardan korusun. Kızlarımız adeta birer su damlası. Tebrik ediyorum. Umarım her şey gönlünüzce olur. Biz elimizden geleni yapmaya çalışacağız.”

“Estağfurullah Kadir amca. Biz şimdiden bayıldık. Adeta bir düğün provası olacak bu.”
 

*

 
Gerçekten de tam bir düğün havasında kutlama yaptılar. Kadir Bey’in oğlu nefis cd.ler çaldı. Hatta bir ara bütün masa hep birlikte dans ettiler. Servet Hanım bile Yavuz’la dans etti. Yemekler ise, hepsi birbirinden taze deniz ürünleri ile bir ziyafetti adeta. Yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelene kadar eğlendiler, tekneye döndüler.

“Bu kadar yorgunluktan sonra ben hemen yatmaya gidiyorum, gençlerin hâlâ enerjisi varsa geceye devam edebilirler.”

“Ben de geliyorum Tahir, gözümden uyku akıyor.”

“Anlaşılan nüfus kağıtlarımızın eskiliği burada kendini belli ediyor. Hadi Nazan biz de kamaramıza gidelim.”

“Hay Allah ben daha geceye burada devam ederiz diye düşünmüştüm ama.”

“Hadi hadi, sen bir saat önce ‘Uykum geldi, gitsek de yatsak Nedim ‘dememiş miydin?”

“Aşk olsun Nedim, niye söylediğimi açıkladın şimdi” diyerek kahkaha attı. “Neyse hadi, herkese iyi geceler.”

“Biz bu akşam da açık havada yatmayı tercih ediyoruz. Sizlere iyi geceler.”

Yerlerini hazırlayıp, uzandılar.

“Bu gerçekten harika bir akşam oldu. Bu moralle ilk birkaç günü rahat geçiririm herhalde.”

“Aşk olsun sevgilim. Yalnız bu geceyi mi hatırlayacaksın askerde.”

“Neler hatırlayacağımı söylememi ister misin?”

“Hayır tabii ki. Sadece merak etmiştim.”

“Dua etki burada yalnız değiliz. Yoksa taze anılar eklerdim, düşlerime.”
 

*

 
Bu güzel gecenin üzerinden bir hafta geçmişti. Bu arada Sevinler en kısa zamanda görüşme dilekleri ile evlerine geri dönmüşlerdi.

Bugün Gürkan Ankara’ya gidiyordu. Kendisini askerliğe daha iyi adapte edebileceğini düşündüğü otobüs yolculuğunu tercih etmişti.

Ekim sabahleyin erkenden uyandı ve aklına Gürkan’ın gidişi gelince adeta midesine yumruk yemiş gibi birden bir ağrı hissetti. Kaç gündür bugün için hazırlanıyordu ama durumu kabullenmesi mümkün olmuyordu. Gürkan’ı tanıdığı günden beri Amerika hariç bir tek tekneyle çıktıkları zaman ayrılmışlardı. O da buna göre çok kısa bir süreydi. Allah’tan çalışacaktı sonra da dersler falan derken biraz oyalanabilirim diye umut ediyordu.

Son hafta, her gün Gürkan’la hiç gitmedikleri yerleri gezip adeta İstanbul’u yeniden keşfetmişlerdi. Bu arada arabayla gittikleri yerlere hep Ekim’in arabası ile gitmişlerdi ve arabayı Ekim kullanmıştı. Artık çok rahatlamıştı, tedirginlik hissetmeden kullanabiliyordu. Gürkan, ‘Artık senin otobüslerde gidiş gelişlerini düşünmek zorunda kalmayacağım için çok rahatım’ diye takılıyordu. Bu nedenle bugün Gürkan’ı garaja Ekim götürecekti. Ailesinin garaja gelmesini istememişti ama Ekim’e sözünü geçirememişti.

“Kızım kalktın mı?”

“Uyanığım anneciğim, şimdi geliyorum.”

Ekim salona geldiğinde masa hazır onu bekliyorlardı.

“Ekimciğim, hâlâ kararlı mısın garaja yalnız gitmeye? Bak beni araba almaya gelecek. Seni benim şoför götürsün.”

“Yok annecim. Gürkan’a söz verdim, ben yalnız gideceğim.”
 

*

 
Bir saat sonra Gürkanların evinin önündeydi. Yoldan telefon edip gelişini bildirmişti. Bu nedenle hepsi kapının önündeydi.

“Günaydın Ekim. Gel bakalım. Askerimizi yolcu edelim.”

“Günaydın, hazırsın değil mi Gürkan?”

“Hem de nasıl. Bütün gece uyumadım. Gerçi senin de benden kalır hâlin yok. Çoğunlukla telefondaydık zaten. Neyse benim için iyi oldu, böylece yolda uyurum belki.”

“Ekimciğim Gürkan bizim gelmemizi istemedi tamam ama ben senin yalnız gitmeni hiç doğru bulmuyorum.”

“Merak etmeyin artık rahat araba kullanıyorum.”

“Onun için değil Ekimciğim. Sen de Gürkan’ı yolcu edince pek iyi durumda olmayacaksın diye düşünüyorum. O vaziyette araba kullanman, bilmiyorum ama bir kez daha düşünün.”

“Nazan çok doğru söylüyor çocuklar. Siz en iyisi annenin arabasıyla gidin. Dönüşte de Şinasi Bey seni buraya getirir. Arabanı buradan alırsın.”

“Bilmem ki. Aslında annem de aynı şeyi teklif etmişti ama galiba sizler haklısınız. Ne dersin Gürkan, buna da itirazın var mı?”

“Hayır canım tabii ki yok. Aslında ben de oralarda tek başına olacağın için huzursuz oluyordum ama sana söz geçiremeyeceğimi düşünerek bir şey söylemedim. Çok iyi oldu bu.”

Vedalaşıp ayrıldılar. Garaja gidene kadar daha çok gözleriyle konuşarak el ele oturdular arabada. Ve nihayet ayrılık anı geldiğinde Gürkan sevgilisine sımsıkı sarıldı.

“Bu bizim kavuşmamıza engel olan şeylerden biriydi, ben gidip bu meseleyi halledip geleceğim. Seni bir an bile bırakmak istemiyorum. Seni çok özleyeceğim.”

“Biliyorum aşkım, ben de seni çok özleyeceğim. Ama inanıyorum ki ikimiz de kendimizi oyalayacak bir şeyler bulacağız.”

“Benimki malum askerlik. Sen de hemen çalışmaya başlıyorsun, sonra da dersler falan. Haklısın. Olmak zorunda. Haydi bakalım. Tekrar sarıldılar ve Gürkan otobüse bindi. Ekim otobüs hareket edene kadar bekledi. Elinde Gürkan’ın tişörtü vardı. Kendisi de boynuna bağladığı fularını vermişti sevgilisine. Son defa el salladılar birbirlerine. Sonra Şinasi Bey yanına geldi.

“Ekim Hanım, gidelim mi?”

“Tabii tabii.”

“Buyurun, araba şu tarafta.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nimet Canbayraktar
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan