Yaşamın Sunduğu Mucizeler

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | 17

21 Şubat 2022

Roman: | Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 17 | Yazan: Nimet Canbayraktar

 

İndeks

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 1
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 2
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 3
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 4
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 5
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 6
Yaşamın Sunduğu Mucizeler: | Bölüm 7
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 8
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 9
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 10
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 11
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 12
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 13
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 14
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 15
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 16
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 17
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 18
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 19
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 20

 
 
Ekim arabaya biner binmez ağlamaya başladı. Adeta bir kriz geçiriyordu. Elindeki tişörte, kendisini teselli edecek bir şeymiş gibi sımsıkı sarılmıştı. Ama ağlaması bir türlü durmuyordu. Bir süre sonra nihayet kendini toparlayabildi.

“Şinasi Bey, eğer aceleniz yoksa beni eve bırakır mısınız?”

“Hay hay Ekim Hanım. Ben Nazan Hanım’a haber veririm. İsterseniz arabanızı daha sonra ben size getirebilirim.”

“Yok, çok teşekkür ederim. Ben daha sonra gelir alırım ama siz lütfen Nazan anneye haber verin.”

Eve geldiğinde, kimseler yoktu. Buna çok memnun olan Ekim sevdiği adama ait tişörte sarılarak yatağına uzandı. Uykusuz geçen bir gecenin sabahında derin bir uykuya daldı.
 

*

 
Gürkan, sevgilisinin fularını bir süre kokladıktan sonra onu beyaz tişörtünün boynuna bağladı. Böylece hem teninde hissedebiliyor hem de Ekim’in parfümünün kokusunu duyabiliyordu. Derin düşüncelere daldı. Daha köprüye gelmeden uykuya daldı. Bir ara otobüsün durduğunu hissetti ama gözlerini açmadı. Kısa bir süre sonra hemen yanında bir hareket sezerek gözlerini araladı. Çok genç bir delikanlı yanına oturmuştu.

“Affedersin abi, uyandırdım. Ben Tansel. Yolculuk Ankara’ya mı?”

“Selam Tansel. Ben de Gürkan. Evet Ankara’ya gidiyorum. Ya sen?”

“Ben de Ankara’ya gidiyorum. Ablam geçen yıl mezun oldu, orada kaldı. Yani orada çalışıyor. Annem çok meraklıdır. Hem gidip görmemi istedi hem de anne kalbi işte, bir sürü şey göndermek istedi. Zaten ben de çok özlemiştim, iyi oldu. Abi siz sanatçı falan mısınız? Hani böyle sergi falan?”

“Hayır yok öyle bir şey. Ben askerlik için gidiyorum. Onu da nereden çıkardın öyle?”

“Ne bileyim. Hani boynunda fular falan görünce.”

“Ha o mu, o sevdiğimden bir parça. Yanımda götürmek hoşuma gitti, ben de boynuma bağladım. Yani şimdilik.”

Daha birkaç saat geçmeden Tansel’in bütün ailesi hakkında tam bilgiyle donanmıştı Gürkan. Neyse ki derin bir uykuya dalarak Gürkan’ı düşünceleri ile baş başa bıraktı. Gürkan son hafta yaptıkları gezileri ve yaşadıkları çok özel anları düşünerek tekrar uykuya daldı.
 

*

 
Ekim öylesine derin bir uykuya dalmıştı ki annesinin odaya girdiğini bile duymadı. Ta ki Sermin Hanım kızının saçlarını okşayıp uyandırana kadar.

“Annecim, ne zaman geldiniz?”

“Çok oldu canım. Merak edip birkaç kez yanına geldim ama öyle güzel uyuyordun ki uyandırmaya kıyamadım.”

“Hay Allah, saat kaç oldu?”

“Dörde geliyor.”

“Ben hemen kalkıp bir duş alayım. Sonra da arabamı almaya gideyim.”

“Ne oldu kızım, araban nerede?”

“Arabam Gürkanların evinin önünde. Şimdi acelem var, sonra sana her şeyi anlatırım anneciğim.”

“Tamam çocuğum.”
 

*

 
Ekim daha fazla geç kalıp trafiğin yoğun saatine kalmasın diye bir taksiye binip Maçka’ya gitti.

Arabanın yanına kadar gitti ama böyle habersiz almanın hoş olmayacağını düşünerek kapıyı çaldı. İki dakika sonra Nazan Hanım’ın karşısındaydı.

“Ekimciğim, Allah kavuştursun.”

“Teşekkür ederim. Sizin için de çok zor. Size de Allah kavuştursun. Israr edip bizi arabanızla gönderdiğiniz için teşekkür ederim. Öyle zorlanacağımı düşünememiştim. İyi ki Şinasi Bey vardı.”

“Tabii ki aklına gelmedi ama eğer öyle gitseydiniz sizi çok merak edecektim, özellikle seni.”

“Tekrar teşekkür ederim.”

“Rica ederim. Hadi gel birer kahve içelim.”

“Yok, izninizle ben girmeyeyim. Tam iş çıkışına kaldım zaten. Bir an önce gideyim. Ama en kısa zamanda kahve içmeye geleceğim, söz.”

“Çok sevinirim. Seni görünce oğlumu görmüş gibi olacağım. Sık sık görüşelim.”

“Aynı şekilde bana da sizleri görmek çok iyi gelecek. Nedim babaya saygılarımı iletin lütfen.”

Ekim arabasının kapısını açtı, tam bineceği anda sanki kendisine bakıldığını hissederek yukarı baktı. Gerçekten Nazan Hanım camdan kendisine bakıyordu. Tekrar el salladılar ve Ekim direksiyona geçti.

Nazan Hanım’ın kapıdan uğurlamakla yetinmeyip arkasından bakması çok hoşuna gitti. Önceleri Nazan Hanım’dan ne kadar çekiniyordu ama şimdi onunla çok iyi anlaşacaklarını biliyordu. Teknede geçirdikleri kısa sürede birçok ortak noktaları olduğunu keşfetmişlerdi. Kalabalık trafikte düşüncelerine daldığı için yol çabuk bitti. Koşarak merdivenleri çıktı.

“Kızım yavaş, bu ne telaş.”

“Telaştan değil babacığım, kendimi bir an önce eve atmak için hızlı çıktım. İyi ki de öyle yapmışım, bak sana yetiştim.”

“Hah bu iş Hacer Hanım’a yaradı. Tek kapıda ikimizi de karşıladı. Merhaba Hacer Hanım.”

“Hoş geldiniz Tahir Bey. A ne güzel baba kız buluşmuşsunuz.”

“Buluşmadık, kapıda karşılaştık.”

İkisi de üstlerini değiştirip balkonda oturan Sermin Hanım’la Hacer Hanım’ın yanına geldiler.

“E kızım Allah kavuştursun. Ben sana ısrar ettim beni dinlemedin. Dönüşte araba kullanmakta zorlanmadın mı?”

“Hayır babacığım zorlanmadım, zira Nazan anne zorla kendi arabasıyla gönderdi bizi.”

“Aferin ona. Bütün gün seni düşündüm, dönüşte ne yaptı diye. Ayrıca Gürkan’dan ayrılınca o karmaşanın içinde tek başına kalmana izin verdik diye kendi kendime kızdım.”

“Evet benim aklıma gelmeyeni Nazan anne söyledi. ‘Sen Gürkan’ı yolcu ettikten sonra allak bullak olacaksın, araba kullanamazsın’ dedi. Ben işin o yönünü hiç düşünmemiştim ama çok haklıymış.”

“Tabii otobüs hareket edince sudan çıkmış balığa dönmüş olmalısın.”

“Aynen öyle. Bu nedenle de Şinasi Bey’e beni eve bırakmasını rica ettim. Sonra da uyuyup kalınca böyle akşam saatinde arabamı alabildim. Yarın işe gitmesem almazdım ama.”

“Tabii iyi etmişsin.”

“Bu arada Nazan Han… pardon Nazan annenin çok selamı var. Beni kapıdan yolcu etti sonra da bir baktım pencerede durmuş benim arabama binmemi seyrediyordu. Çok hoşuma gitti.”

“Kızım sen uyurken anneannen aradı. Allah kavuştursun demek istemiş. Sevgilerini gönderdi.”

“Ben sonra ararım. Şimdi telefonu meşgul etmeyeyim, belki Gürkan arar. Ama bu arada netten Sevin’i arayayım. Böyle söyleyerek ayağa kalktı.”

“Bizden de selam söyle çocuğum.”

Ekim odasına gittikten sonra Sermin Hanım, “Ben çok merak etmiştim ama sık boğaz etmemek için aramadım. İyi ki de aramamışım. Neredeyse bütün gün uyudu Ekim. Geldiğimde başının altında şimdi üstüne giydiği Gürkan’ın tişörtüyle uyuyordu ama gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Uyku ona iyi geldi, bayağı toparlandı.”
 

*

 
Gürkan, Ankara’ya vardığında telefon açtı. Çok rahat bir yolculuk yapmıştı. Hatta Tansel’in yol boyunca yaptıklarını anlatıp Ekim’i güldürdü. Uzun uzun konuştular. Gürkan bir otele gitmişti. Sabahleyin teslim olacaktı. Gürkan’ın sesinin iyi gelmesi Ekim’in de keyfini yerine getirdi. Geç saatte tekrar konuşmak üzere vedalaştılar.
 

*

 
Ekim çalan saatinin sesini bile duymamıştı. Eğer Hacer Hanım uyandırmasa daha mışıl mışıl uyumaya devam edebilirdi.

“Günaydın kızım, ne oldu uyuyup kalmışsın.”

“Anneciğim sabah erken saatlere kadar Gürkan’la konuştuk sonra uyuyup kalmışım. Netice böyle oldu.”

“Sen anneanneni aradın mı?”

“Aradım. Bugün öğlen tatilinde birlikte salata bara gideceğiz.”

“Ooo. Çok iyi. Kadıncağıza da yediğin otlardan ikram etme bari.”

“Aşk olsun anneciğim, yerken hiç öyle söylemiyorsun.”

“Sen bana bakma canım. Biz bugün Güzelce’ye gideceğiz. Hem baban son bir kez görüp kararımızı verelim diyor hem de Sabihlerin çiftliğe uğrayacağız. Sabih babana vekaletname verecek, baban anlaşırlarsa satın alacak. Sabih’e kalsa hiç pazarlık falan etmeden alalım diyor ama baban bir konuşmak istedi. Yani akşama geç falan kalırsak merak etmeyin. Belki dönüşte balık yeriz ya da eve alır geliriz.”

“Hiç eve getirmeyin anne. Siz de babamla ne kadar uzun zamandır baş başa kalamadınız. Şöyle romantik bir yemek yiyin.”

“Nasıl yani bir balık lokantasında mı romantik yemek yiyeceğiz?”

“Aşk olsun anne, sen her zaman kalpler bir olsun demez misin? Önemli olan ikinizin baş başa olması değil mi?”

“Ekim bazen düşünüyorum da sen gerçekten tam da mesleğini yapacaksın. Senden harika bir avukat olacak.”

“Bakalım düşündüğüm avukatlığı yapabilecek miyim baba?”

“Nasıl yani?”

“Ee anneannemizin bizimle ilgili birtakım projeleri var anladığım kadarıyle. Şimdiden bizi bütün işlerden, şirketlerden haberdar edeceğine göre…”

“Ama o da haklı kızım. Neticede bütün buralar size kalacağına göre, şimdiden sahiplenmeniz gerekebilir.”

“Ben de bunu demek istiyorum. Yapacağım tahsil pek bu amaçlara uygun değil ama ben yine de hukuğu bitirmek istiyorum.”

“Merak etme kızım, hukuk da olsa, iş hayatında ve işletmede gereken bilgileri sana verecektir. En azından neyin doğru olduğunu bilmen için okuman yeterli. Zaten yanında işletme mezunu bir kocan olacak. Birlikte üstesinden gelemeyeceğiniz bir iş olamaz.”

“Teşekkür ederim babacığım. Ben artık gidiyorum. İlk günden Firuzan Hanım’ı kızdırmamam lazım. Hoşça kalın. Bu arada Sevin’in konseri bu hafta sonuymuş. Çok heyecanlı. Çok selam söyledi.”

“Allah yardımcısı olsun. Güle güle çocuğum.”
 

*

 
Ekim sanki ilk defa işe gidiyormuş gibi heyecanla ofise geldi. Anlaşılan arkadaşları onu bayağı özlemişti. Kendi odasına gidene kadar saat 10.00 oldu. Allah’tan Firuzan Hanım’ın dışarda bir işi varmış öğleden sonra gelecekmiş. O arada Ekim de yeniden ortama ayak uydurdu. Öğlen yemek tatili geldiğinde, eli gayri ihtiyari telefona gitti. Duyduğu özlemle, beraber yemek yemek için Gürkan’ı aramak istedi. O anda onun uzaklarda olduğu aklına geldi. Birden içini garip bir hüzün kapladı. Neyse ki bu fazla uzun sürmedi. Aklına anneannesiyle buluşacağı gelince telaşla ofisten ayrıldı.

Kafeye gittiğinde anneannesinin oturmakta olduğunu gördü. Hemen yanına gitti.

“Hoş geldin kızım. Allah kavuştursun. Herhalde bugünün zor geçiyordur. Ben de o nedenle seninle yemek yemek istedim. Umarım planlarını bozmamışımdır.”

“Hiçbir planım yoktu anneanne. Aslında çok iyi oldu. Aklımdan Gürkan’ı arayıp beraber yemeğe çıkalım diye telefon etmek geçtiği anda onun askerde olduğunu hatırlayınca biraz fena olmuştum, sonra aklıma siz geldiniz hemen hazırlanıp buraya geldim. Yani benim için çok iyi oldu. Bu arada, burada çok güzel bonfile falan var. Ne yemek istersiniz?”

“Sen gelmeden menüye baktım, çok güzel salatalar var. Tom balıklı salata yiyeceğim.”

“Tamam ben de aynısından alırım. Bakar mısınız?”

Öylece havadan sudan konuşarak yemeklerini yediler. Sonra Servet Hanım ısrarla Ekim’i ofise bıraktı.

Firuzan Hanım, Ekim’i özlemişti anlaşılan. Sanki kardeşi ya da çocuğu gibi sıcacık bir ilgiyle sarılıp öptü Ekim’i.

“E Ekim, yediğin içtiğin senin olsun, neler yaptın onları anlat. Hayatında bir sürü olay oldu. Gerçi ucundan kıyısından biliyoruz ama. Umarım seni üzecek bir durum yoktur.”

Ekim önce kendi hikayesini detaylı olarak anlattı. Firuzan Hanım büyük bir dikkatle dinliyordu. Sözünü kesmeden Ekim’i dinledi, hiçbir şey söylemedi ama ona sımsıkı sarıldı ve kutladı.

“Şimdi de tekne gezinizi anlat. Sanırım Marmara Denizi içinde bir geziymiş bu. Ben de şöyle çok uzun olmayan bir tekne gezisi yapmak isterim.”

“İnanın çok güzel. En iyi bildiğiniz yerler bile, denizden bakılınca bir başka güzel geliyor insana. Ama mutlaka denize çıkmalı ve açık havada yıldızların altında yatmalısınız. Bence tekne turunun en güzel kısmı bu.”

“İnşallah ama kafama koydum kesin denize çıkacağım. Dediğim gibi fazla uzun olmamalı. Sanki sıkılırmışım gibi geliyor.”

“Kalabalık olursanız sıkılmazsınız. Ama gerçekten mutlaka denenmeli.”

“Senin iyi olmana çok sevindim Ekim. Gelmeni, seni kendi gözlerimle görebilmek için heyecanla bekliyordum. Şimdi rahatladım. Hele senin yüzündeki huzurlu ifadeyi görmek iyi geldi bana. E okulların açılması da yaklaştı. Ha bu arada bir de asker uğurlamışsın. Allah kavuştursun.”

“Bu büroda da hiçbir şey gizli kalmıyor.”

“E Ekimciğim, bizim meslek gereği daima kulağın, gözün açık olacak. Her şeyi görüp duyacaksın. Hadi bakalım, öğleden sonraki davaya birlikte gidelim. Oraların havasını özlemişsindir.”
 

*

 
Ekim’in ofisteki işinin bitmesi saat yediyi bulmuştu. Allah’tan trafik fena değildi. Çabucak eve geldi. Fazla zorlanmadan park yeri de buldu. Annesi babası balkonda oturuyordu. Üstünü değiştirip hemen yanlarına gitti.

“Nasıl geçti günün kızım? İlk gün zor geliyor insana değil mi?”

“Yok ben zorlanmadım. Aksine iyi geldi. Özlemişim.”

“Gürkan’la konuştun mu?”

“Hayır belki akşama arar diye umuyorum.”

“Kızım arayamazsa da fazla şaşırma. İlk günü ne de olsa.”

“Biliyorum babacığım. Bu arada anneannem çok selam söyledi.”

“A çok iyi olmuş. Yeni bir şeyler konuştunuz mu?”

“Evet. Daha doğrusu ben kendi planlarımı anlattım önce, sonra o da bazı önerilerde bulundu.”

“Nasıl sana uydu mu teklifleri?”

“Babacığım henüz bunları konuşmak için çok erken ama aşağı yukarı aynı düşüncelerdeyiz.”

“Çok muammalı konuşuyorsun kuzum.”

“Muamma değil anneciğim sadece belirsizlik. Ama benim holdingde işleri öğrenmem üzerinde mutabık kaldık. Ben önce biraz (tabii mezun olduktan sonrayı kast ediyorum) bir hukuk bürosunda çalışırım diye düşünüyordum ama anneannem en iyi deneyimi şirketi yöneten hukuk bürosunda yapabileceğimi söylüyor. Böylece daha ısınma aşamasında şirketler hakkında tam bilgi sahibi olacağım. Bence de son derece mantıklı. Siz bu konuda ne düşünürsünüz? Dediğim gibi henüz bunlar için çok erken ama.”

“Çok doğru düşünmüş. Kadıncağız haklı. İşe bir an önce soyunmak gerekiyor.”

“Anneanneme kalsa hemen yarın işe başlatacak. İnanılmaz sabırsız.”

“Öyle söyleme kızım. Kaç senedir torununa kavuşmak için gün saydıktan sonra böyle düşünmesi çok doğal.”

“Ben de bu nedenle ona hak veriyorum.”
 

*

 
Zaman hızla akıp gitmekteydi. Firuzan Hanım belki de özellikle, Ekim’e bir hayli iş veriyordu. Bu nedenle akşamın nasıl olduğunu bile fark etmiyordu Ekim.

Her akşam geç saatte Gürkan’la konuşuyorlardı. Artık o da askerliğe alışmıştı. Başından geçenleri anlatmakla başlıyordu konuşmaya. Orada karşılaştığı bir fakülte arkadaşı da moralinin daha iyi olmasına yardımcı olmuştu. Arkadaşı Buğra da Gürkan’la beraber teslim olmuştu. Birbirlerine destek oluyorlar, acemilikleri ile dalga geçiyorlardı. Gürkan’ın iyi olması, Ekim’e de iyi geliyordu.

Sevin’le de hemen hemen her akşam konuşuyorlardı. Kaptanı anlatıyordu sürekli. Ama şakıyan ses tonundan ne kadar mutlu olduğunu anlayabiliyordu Ekim. Bu akşam ilk konseri vardı, bu nedenle çok yoğundu. Akşam çok kısa bir görüşme yapmışlardı. Bu akşam konserden sonra konuşacaklardı. Saat farkı nedeniyle daha çok Ekim’in iş dönüş saatlerinde görüşüyorlardı. Ama bugün konser bitiminde Ekim’i arayacağına söz vermişti. Arabasını park edip Ediz’e uğramak için tekneye gitti.
 

*

 
“Merhaba Ekim Hanım hoş geldiniz. Ne güzel bir sürpriz.”

“Ben akşam görüştüm Sevin’le belki siz de daha yeni haberler vardır diye uğramak istedim. Hem de bir merhaba demek istemiştim.”

“Çok memnun oldum. Bir saat kadar önce konuştum, kuafördeydi. Tabii çok heyecanlı. ‘Konserden sonra ararım’ dedi ama ben sahneye çıkmadan ona ulaşıp, iyi şanslar dilemek istiyorum.”

“Evet çok heyecanlı. İnşallah her şey çok güzel olur. Keşke yanında olabilseydik. Neyse inşallah Türkiye’de vereceği konserlerde hep yanında oluruz.”

“Doğru. Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek. Grubu buraya gelebilecek mi?”

“Sevin kafasına koyduktan sonra onları çok rahat ikna eder diye düşünüyorum.”

“Gürkan Bey’den haber alıyorsunuz tabii değil mi?”

“Evet tabii. Her akşam konuşuyoruz. Ama artık şu bey, hanım lafını kaldıralım mı?”

“Haklısınız. Pardon. Zamanla alışırız herhalde. Sevin’in orada heyecanlı olması normal de ben de burada heyecan çekiyorum.”

“Çok haklısın. Ben şöyle bir uğramıştım. Evdekileri meraklandırmadan gideyim. Bu akşam Yavuz’la bize yemeğe gelsenize. Hem babamla tavla falan oynarsınız, vakit geçer.”

“Rahatsızlık vermeyelim.”

“Aşk olsun. Artık biz bir aileyiz. Valla hadi gelin. İnan babam ve annem çok memnun olurlar.”

Ekim biraz daha ısrar ederek Ediz’i ikna etti.

“Tamam o halde. Biz daha sonra Yavuz’la geliriz.”

Ekim eve doğru yürürken, babasının balkonda oturduğunu görerek el salladı. Daha iki üç adım atmıştı ki telefonu çaldı. Arayan babasıydı.

“Kızım fazla uzaklaşmadan tekneye uğrayıp, Ediz’le Yavuz’u eve davet etsene. Herhalde Sevin’in heyecanını o da çekiyordur. Biraz rahatlar bizlerle.”

“Haklısın babacım. Ben de öyle düşünerek davet ettim. Gelmek istemediler, rahatsız ederiz diye ama ben ısrar ettim. Daha sonra gelecekler, merak etmeyin.”

“İyi düşünmüşsün. Hadi o zaman.”
 

*

 
Masayı hazırlıyorlardı ki Ediz ve Yavuz geldiler. Ellerinde kır çiçeklerinden yapılmış kocaman bir buket vardı.

“Oğlum niye zahmet ettin. Çok teşekkür ederiz.”

“Estağfurullah. Sizin kır çiçeklerini çok sevdiğinizi bildiğimiz için, bu çiçekleri aldık.”

“Doğru. Ben de Ekim de kır çiçeklerini daha çok seviyoruz. Gerçi Ekim gülleri de sever ama ben kır çiçeklerinden vazgeçemem. Tekrar teşekkür ederim. Buyurun.”

Çiçekler vazoya konduktan sonra, Sermin Hanım onları salona getirdi.

“Masa da hazır, hemen geçelim o zaman.”

“Kaptan, Yavuz. Hoş geldiniz. Ne iyi ettiniz.”

Yemek boyunca daha çok Sevin’le ilgili konulardan bahsedildi. Konu Sevin olunca kaptanın gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu adeta. Bunu fark eden Tahir Bey:

“Sizin birbirinize olan sevginizin bu kadar derin olduğunu fark edememiştim doğrusu, kaptan gözlerin her şeyi anlatıyor. Ben bu durumdan çok memnunum. Marmaris’te tanıştığımız gün dikkatimi çekmiştiniz. İki kardeşin ilişkisi hoşuma gitmişti. Hem sıcacıktı ilişkiniz hem de son derece saygılıydı. Sonunda bizim ailemizin birer ferdi olmanız çok güzel oldu. İnşallah en kısa zamanda onlar da gelirler de hep beraber oluruz.”

“Çok teşekkür ederiz, söylediğiniz güzel şeyler için. Ben de heyecanla gelmelerini bekliyorum. İnşallah özlediği sahne ve müzik Sevin’e karar değiştirtmez.”

“Asla böyle bir şey olamaz. Daha önce verilmiş bir söz ve anlaşma olmasa gitmeyecekti bile Sevin.”

“Ama birkaç kez özlemini dile getirmişti.”

“Olabilir ama o müziğe artık burada devam etmek istiyor. Belki de okul falan derken sahneyi bile bırakabilir bence.”

“Ne demek istiyorsun kızım? Şu anda da hem okuyup hem müzik çalışmaları yapmıyor mu?”

“Onu demek istemedim babacığım. Sevin’le son durumlarla ilgili konuşmuştuk da belki bir müzik akademisi gibi bir yer açması konusunda. Daha ilerisi için yani.”

“İlginç. Bu anneannenizin de hoşuna gidecektir herhalde.”

“Konu oradan açıldı zaten. Anneannemin benimle ilgili projeleri var ama Sevin’le ilgili hiç konuşmadığı için, ben Sevin’e merak edip ne yapmayı düşündüğünü sormuştum. Bu arada Gürkan’ın aklına bu fikir gelince Sevin’in de hoşuna gitmişti. Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek.”

“E kaptan, sen ne düşünüyorsun bu konuda?”

“Hangi konuda Tahir Bey?”

“Yani kaptanlığa devam mı? Siz böyle son derece sakin bir hayata pek alışık değilsiniz. Bizimse maşallah olaylar pek üst üste geldiği için pek denize falan açıldığımız yok. Sıkılmanızdan endişe duyuyorum.”

“Aslında haklısınız. Sizin bize pek ihtiyacınız yok.”

“Hayır hayır o manada söylemedim. Ben bizi bırakmanızı asla istemiyorum. Ama söylediğim gibi sizin bizi bırakmanızdan endişe duyuyorum.”

“Hayır efendim. Sizin bize ihtiyacınız olduğu sürece biz yanınızdayız.”

“Ben daha sonrayı kastetmiştim oğlum. Evlendikten sonra da bu işi yapmayı düşünür müsün, diye merak ettim.”

“Sanmıyorum. Ben de bu konuda biraz düşündüm de mesleğimle ilgili bir işte çalışsam daha iyi olur, diye karar verdim ama bakalım yazgımızda ne var. Bu konuyu Sevin’le de konuşmak isterim.”

“Valla bana kalırsa anneannem hiçbirimizi bir yerlere bırakmaz. Aslında haksız da değil. Holdingin bünyesinde o kadar değişik iş kolları var ki. Orada hepimize yer var. Gürkan şimdiden listesinde anneannemin. Sizin bu kararınıza çok sevinecektir eminim. Ayrıca Sevin’in de bundan mutlu olacağına eminim. Sizin öyle bir sürü turistlerle tura çıkmanız hiç ona uygun şeyler değil. Tanıdığım kadarıyle aşırı kıskancız yani.”

Ekim’in bu söylediklerine hepsi güldü.

“Ediz Bey oğlum, ailenle de tanışmak isteyeceklerdir kesin. Nasıl bir planın var?”

“Bu durumda en kısa zamanda bir ev kiralasak hiç fena olmayacak galiba. Bu gidişle İstanbul’a yerleşeceğimiz kesin. Zaten anladığım kadarıyle Yavuz da kalmaya kararlı.”

“Ama kaptan acele etmeyin bence. Nasıl olsa teknede her türlü ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. Daha sonra Sevin’le birlikte karar verirsiniz. Anneniz geldiği zaman biz ağırlamaktan son derece memnun oluruz.”

“Çok teşekkür ederim. Zaten annemin hemen gelebilmesi biraz zor. Belki önce biz Sevin’le annemi ziyaret ederiz diye düşünüyorum.”

“Bu iyi fikirmiş aslında.”

“Neyse hayırlısı ile gelsinler de. Tahir Bey biz artık kalksak?”

“Siz bilirsiniz oğlum. Ama artık bana Tahir amca ya da Sevin gibi Tahir baba diyebilirsin.”

“Çok teşekkür ederim. Ben babamı çok küçük yaşlarda kaybettim. Daima o boşluğu hissettim. Çok sevinirim Tahir baba.”

“Ne alaka diyeceksiniz ama ben de size Tahir baba demek istiyorum tabii izin verirseniz.”

“Çok sevinirim Yavuz. Görüyorum ki ailemiz her gün biraz daha genişliyor ve ben bundan son derece memnunum.”
 

*

 
Tekneye geldiler ama Ediz’in hiç uykusu yoktu. Önce eline bir kitap aldı ama uzun bir süre sonra aynı sayfaya bakmakta olduğunu fark edip kitabı bıraktı. Müzik dinledi. Vakit bir türlü geçmiyordu. Gelecekle ilgili hayaller kurarken uykuya daldı. Bir ara uyanıp abisine bakmaya gelen Yavuz onu uyandırmadan üzerini örtüp tekrar kamarasına döndü.

Çalan telefonun sesiyle gözlerini açtı Ediz. Arayan nihayet Sevin’di.

“Günaydın aşkım.”

“Günaydın. Nasıl geçti? Merakla seni beklerken uyuyup kalmışım.”

“Çok güzeldi. Çok kalabalıktı. Harika bir konser oldu. Onlar beni, ben onları özlemişim. Çok eğlendim. Birçok şarkıyı seni düşünerek söyledim. Arkadaşlarım, ‘Bu akşam sen bir harikaydın, yıktın ortalığı’ diyorlar. Gerçekten ben de çok zevk aldım. Şarkıları söylerken hep seni yanımda hissettim. Seni çok özledim.”

“Ben de seni çok özledim. Sen orada konsere çıktın ben burada heyecandan öldüm. Ekim bile halime acıdı da bizi yalnız bırakmadılar bu akşam, yani yemekte Tahir babalardaydık.”

“Ne güzel artık Tahir Baba diyorsun.”

“Tahir baba kendisi söyledi. ‘Bana ya Tahir amca de ya da Sevin gibi Tahir Bbba de’ dedi ben de baba demeyi tercih ettim. Yani bir anda iki babam birden oldu.”

“Babam da çok mutlu olacaktır, inan.”

“Bir dahaki konser ne zamandı?”

“Bir hafta sonra. Ama ondan daha önemli bir şey söylemek istiyorum. Ben konser öncesi çocuklara ‘Türkiye’de müzik yapmaya ne dersiniz?’ dedim. Bil bakalım ne oldu?”

“Geliyorlar mı yoksa?”

“Evettt. Meğer onlar ben İstanbul’dayken esaslı araştırma yapmışlar. Son yıllarda Türkiye’de konser veren şarkıcıları, toplulukları görünce ve de konserlerin nasıl full ve şahane geçtiğini görünce en azından birkaç konser için İstanbul’a gelmeye karar vermişler ama bana sürpriz yapmak için söylemiyorlarmış. Ben öyle sorunca hepsi bayıldı bu teklife.”

“Eee harika olmuş bu.”

“Dur bir tanem daha bitmedi. Ben onlara tamamen İstanbul’a gelin. Orası merkez olsun. Hem bir ihtimal ben bir müzik okulu açmayı düşünüyorum. Hep beraber oluruz. Türkiye ya da herhangi bir ülkedeki konserlere oradan gideriz dedim. Valla öneri şimdiden kabul gördü.”

“Yani sen müziğe devam diyorsun.”

“Hayır tabii ki. Ben zaten okurken bu işi yapmak, daha sonra eğitimini aldığım klasik müziğe yönelmek istiyordum. Zaten okul işi olursa, talebe yetiştirmekte çok güzel gelmeye başladı bana.”

“Sevgilim. Harika şeyler söylüyorsun. İnan bu fikrin çok hoşuma gitti. Ama bırakmadan önce burada da konserler verirsin herhalde değil mi? Seni izlemeyi çok isterim.”

“Tabii tabii. Grupla orada konserler veririz, belki başka şehirlere de gideriz ama okul bitince bu iş de bitecek. Sana şimdiden söz.”

“Seni böyle bir şey için zorlamam. Sen nasıl istersen.”

“Ama bırakırsam çok sevinirsin değil mi?”

“Buna cevap vermeme hakkımı kullanıyorum. Ne zaman geleceksiniz?”

“Babam Tahir babayı o çiftliği alması için bugün arayacaktı. Belki aramıştır bile. Sanırım benim konserden 10 gün sonra falan gelebileceğiz.”

“Eğer dün arasaydı Tahir baba akşam söylerdi, herhalde bugün görüşürler. Sen şimdi yorgunsundur. Ben seni daha fazla alıkoymayayım. Uyanınca yine konuşuruz.”

“Tamam canım. O arada konserden görüntüler ve resimler de gönderirim sana. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum. İyi uykular.”

“Uyumadan önce Ekim’i de arayacağım. Hoşça kal.”
 

*

 
Yüzünde mutlu bir gülümsemeyle oturan abisini görünce Yavuz’un da keyfi yerine geldi.

“Günaydın abi. Güzel haberler aldın galiba.”

“Günaydın Yavuz. Evet Sevin aradı. Konser çok güzel geçmiş ama daha da önemlisi okul bitince müziği bırakacağını söyledi.”

“Nasıl yani. O konservatuarda okumuyor mu? Bu işin eğitimini alıp sonra vaz mı geçecek?”

“Hayır tabii ki. Ama zaten o klasik müzik eğitimi alıyor. Neticede açmayı düşündüğü okulda eğitimci olmayı tercih edeceğini söyledi.”

“Bu da senin çok hoşuna gitti.”

“Hayır tabi. Ona engel olmak istemem ama kafamda sorular dolaşmıyordu dersem yalan olur. Böylece mesele kendiliğinden hallolacak gibi görünüyor.”

“Abi gerçi ben anneme ufaktan bahsettim ama sen anneme ne zaman anlatacaksın bu durumu?”

“Bırak biraz daha annem böyle bilsin. Şimdi söylesem aklı bende kalacak. Sevinler geldikten sonra en azından bir hafta sonu Marmaris’e gidip annemle gelinini tanıştırmak istiyorum. Ama lütfen bunu da anneme söyleme. Meraktan ölür yoksa.”

“Haklısın abi. Söz söylemem bu sefer.”

“Hadi bakalım kahvaltımızı edelim artık.”

“Hazır kaptan, buyurun gidelim.”
 

*

 
Olaylar adeta bir film karesi gibi hızla gelişmeye başlamıştı. Tahir baba hem çiftliğin hem de kendi evlerinin işlerini hafta sonuna kadar bitirdi, tapuları aldı. Hem çiftliğe hem kendi bahçelerine çeşitli meyve ağaçlarını diktirdi. Sabih babayla, Seher anneyle konuşarak ihtiyaçları olacak bir karı kocayı şimdiden işe alıp eve yerleştirdi. Böylece evin temizliği, bakımı şimdiden hallolmuştu.

Sevin’in ikinci konseri de çok başarılı geçmişti. Bu hafta sonu İstanbul’a uçacaklardı. Sadece valizlerini alıp geliyorlardı. Oradaki evi hiç bozmadıkları için her şeyi buradan alarak çiftliğe yerleşeceklerdi. Bu nedenle Tahir Bey, Sermin Hanım harıl harıl çalışıyorlardı, kendi evlerine eşyalar alıyorlar, eksikleri tamamlamak için koşuşturuyorlardı. Hacer Hanım’la birlikte sabah çıkıp, ancak akşam üstü eve dönüyorlardı. Her seferinde de bir sürü şey götürüyorlardı. Evde çift olan, pek kullanılmayan ne varsa hepsini taşıyorlardı.

“Anneciğim, çok yoruldunuz hepiniz. Daha bitmedi mi işler?”

“Bitti kızım, bitti. Eksik olmasın Seherler de çalışacak karı koca bizim her işimize koştular. Hiç olmazsa temizlik işiyle falan uğraşmadık biz. Kadıncağızın eli de hızlı. Her işin ucundan tuttu.”

“Doğru valla Ekim kızım. Yoksa koca evin işi biraz zordu valla. Neyse çok da güzel oldu Sermin Hanım, ellerinize sağlık. Görsen kızım ne güzel oldu. Yeni ev, yeni eşyalar.”

“Oh ne iyi oldu. Benim için de büyük sürpriz olacak. Sevinler gelmeden yetiştirelim diye koşuşturdunuz ama bu arada bu iş de bitti.”

“Kızım, çiftlik büyük. Onların işi bizimki kadar kısa sürede bitmeyecek. Burada kalıp her gün oralara gidip gelmek çok zor olacaktı. Bizim oradaki evde kalırlar. İşlerini daha kısa zamanda bitirirler. Senin dediğin gibi bahaneyle biz de bir an önce yerleşmiş olduk.”

“Ekimciğim evin en güzel odasını sana ayırdık. Balkona çıktığında deniz ayaklarının altında gibi olacak.”

“Çok teşekkür ederim babacım ama keşke o güzel odayı siz alsaydınız. Neticede siz orada daha uzun süre kalacaksınız. O kadar güzel bir oda uzun süre boş kalmamalı bence.”

“Ne demek istiyorsun sen şimdi? Ben yakında evlenip gideceğim mi diyorsun?”

“Tabii ki hayır babacım. Ama okul sırasında ben burada kalacaktım. Öyle konuşmamış mıydık?”

“Evet ama bakalım biz ne zaman gideriz belli değil ki.”

“Tahir ben orayı da çok sevdim. Hiç öyle uzun süre beklemeyi düşünmüyorum. Şimdiden gidip biraz yeni evimizin tadını çıkaralım. Zaten Seherler oradayken, biz de orada olalım ki bir işin ucundan da biz tutalım. Gerçi Gülsi’yle Emre her şeye yetecek gibi duruyor ama biz yine de orada olalım.”

“O zaman Ekim burada yalnız kalacak.”

“Hayır. Hacer Hanım burada kalır. Zaten eşyaları tamamlanınca biz geri geliriz.”

“Bana ihtiyacınız olmayacak mı Sermin Hanım? Gerçi siz daha iyi bilirsiniz ama.”

“Sen burada olursan ben daha rahat edeceğim. Aklım Ekim’de kalmayacak.”

“Aşk olsun anneciğim, hâlâ beni küçük bir çocuk gibi düşünüyorsun. Hem nişanlısına yakın olmak için Sevin de burada kalmak ister belki.”

“E bunda da sen haklısın. Sevin bu, neyi nasıl yapacağı belli olmaz.”
 

*

 
Ediz’in büyük bir heyecanla beklediği gün gelip çatmıştı.

Cumartesi günü saat beş buçukta Sermin Hanım’ın şoförü bir minibüsle geldi. Alana Tahir Bey, Ekim ve tabii ki Ediz gidiyordu. Aşağı indiklerinde Ediz de gelmişti. Uçak saat 7.00’de inecekti ama Tahir Bey, yol hâli bu erken çıkalım dediği için erkenden yola çıktılar. Trafik son derece rahattı, erkenden alana ulaştılar. Kafeye geçip birer kahve söylediler. Ediz’in heyecanı net bir şekilde görülüyordu. Neyse ki uçak tam zamanında indi. Bagajların gelişi falan derken saat 8.30 da ancak çıkabildiler Yeşilköy’den.

Hiç eve uğramadan direk çiftliğe gitmek istediler ama Tahir Bey evde Sermin’in onları beklediğini söyleyerek eve gitmelerini istedi.

“Hem evde güzel bir kahvaltı ederiz. Sonra Sermin’i de alıp hep beraber gideriz, hem belki gençler gelmek istemezler.”

“Ben gelmek istiyorum, Ediz senin işin yoksa sen de gel, hem yeni evimizi de görürsün.”

“Yok, işim yok. Tahir babalar da sizinle olduğuna göre gelebilirim. Hem belki faydamız da olur. Bizim de yardım edeceğimiz bir şeyler mutlaka vardır.”

“Çok doğru, o zaman hep beraber gidiyoruz demektir. Hem evden de bir sürü gidecek var. Hacer Hanım dünya kadar yemek yaptı, giderken onları da götürürüz.”

“Minibüs bizi bırakıp gitsin. Biz benim arabayla gideriz. Hatta Ekim sen de arabanı al kızım. Biz orada kalacağız annenle. Senin ihtiyacın olacak. Hem belki Ediz ve Sevin de seninle gelirler.”

“Sabih baba, şayet faydamız olursa ben de kalıp size yardımcı olmak isterim.”

“Sağol oğlum ama zaten evde her iş tamam. Şimdi bizim dolaşıp eşya falan almamız lazım. Eksik olmasın Tahir ve Sermin her türlü hazırlığı yaptılar.”

“Valla bize pek iş düşmedi desem daha doğru. Gülsi’yle Emre ateş gibi bir çift. Her işi yaptılar.”

“Öyle söylemeyin Tahir. Başlarında sizler olmasanız ne yapacaklarını bilemezlerdi.
Ediz ve Sevin minibüsün arkasına oturmuşlardı. Gerçi konuşmalara katılıyorlardı ama ikisi de birbirlerinden gözlerini ayırmıyordu. Sanki aylardır ayrı kalmış gibiydiler.

Nihayet eve geldiler. Sermin Hanım’la Hacer Hanım onları balkonda bekliyorlardı. Minibüsteki valizlerı gidecekleri arabaya geçirdiler, hep beraber yukarı çıktılar.
 

*

 
“Ben daha erken gelirsiniz diye beklemiştim, hoş geldiniz.”

“Yine de çok iyi geldik. Çok kalabalıktı. Ben çok daha fazla bagajınız olur diye düşünmüştüm. O nedenle işimiz çabuk bile bitti. Boşu boşuna para da vermediniz hem.”

“Çok haklısın Tahir. Bunu Seher istedi. ‘Nasıl olsa biz sık sık gidip geleceğiz, her şeyi birden yüklenmenin hiç anlamı yok’ dedi. Yani biz gelirken getireceğiz çoğunu. Zaten bagajın büyük kısmı Sevin’in. O bizle gelmeyi düşünmediği için neredeyse bütün gardrobunu getirdi. Ben paradan çok alandaki karmaşayı göze alamadım. Neyse yavaş yavaş getiririz artık.”

“Oğlum, Yavuz’u da ara, gelsin. Hep beraber kahvaltı edelim.”

“Büyük bir ihtimalle kahvaltısını etmiştir.”

“Olsun yine de gelsin. Biraz da burada yer.”

Yavuz’da gelince masaya oturdular.

“İyi ki geldiniz, özlemiştik böyle hep beraber olmayı.”

“Çok haklısınız, biz de hep bu kalabalık yemek masamızı yadettik.”

“O ne demek baba?”

“Yani bizde o saatleri andık demek istedim kızım.”

“Evet, şimdi anladım.”

Uzunca bir kahvaltıdan sonra, Hacer Hanım’ın yaptığı yemekleri alarak arabalara bindiler. Tahir Bey’in söylediği gibi, Ekim de kendi arabasını aldı. Bu durumda Sevin ve Ediz de Ekim’in arabasına bindiler.

Direk çiftliğe gittiler. Onları Gülsi ve Emre kapıda karşıladı. Daha eşyaları arabadan indirmeden bahçeyi gezdiler.

“Harika, neredeyse bütün meyveleri bahçemizden yiyebileceğiz. Çok teşekkürler dostum. Her şey harika görünüyor.”

“Ben büyük bir zevkle ağaçları aldım, diktirdim. Hep özendiğim şeyleri sizin bahçede uygulamak bana çok iyi geldi doğrusu.”

Bahçedeki salkım söğüdün altına bir masa hazırlanmıştı. Üstünde çeşitli çörekler, kurabiyeler görünüyordu.

“Ooo burada mükemmel bir masa sanırım bizi bekliyor.”

“Biz belki kahvaltıya gelirsiniz diye düşünerek size hazırlık yapmıştık. Gülsi sizin için taze taze çörekler yaptı. Lütfen buyurun.”

“Biz esaslı bir kahvaltı yaptık. O güzel çöreklerden daha sonra yeriz ama çaya kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum.”

Masada sıcacık sohbetler eşliğinde içilen çaylardan sonra herkes bir taraflara dağıldı. Yapılacak iş çoktu ama hayli kalabalık oldukları ve de bu arada eğlendikleri için saatler su gibi geçti. Bütün gün nereye gittilerse hep beraber gitmişler, alınacak her şeye birlikte karar vermişlerdi. Akşam üstü tekrar çiftliğe döndüler.

“Çok güzel eşyalar seçtik. Her şeyin yarın gelecek olması muhteşem.”

“Eksik olmayın çocuklar, her şey sayenizde çabuk halloldu. Bana kalsa bir türlü karar veremeyeceğim pek çok şeye siz anında karar verdiniz. Çok güzel olacak burası.”

“Yeni bir ev için alışveriş yapmak çok güzel bir duygu. Ben bu işe bayıldım.”

“Evet, kızımız daha bizim evimizi bile görmedi ama!”

“Aşk olsun anneciğim. Fırsat olmadı ama sen zaten resimlerini gösterdin. Ayrıca bu da çok hoş bir heyecan, aslında meraktan ölüyorum. İşimiz bitse de eve geçsek.”

“Tamam o zaman bu günlük ara verelim veee şimdi sizin evi görelim. Laf aramızda ben de merak ediyorum.”

Seher Hanım’ın bu sözleri ile paydos edip arabalara yerleştiler. Kısa bir süre sonra eve geldiler.
 

*

 
“Anneciğim, harika olmuş burası. İnan bundan daha güzel ve sıcak olamazdı bu ev. Ne kadar güzel her şey.”

“Kızım ben sana hep anlatıyordum, çok güzel oldu diye.”

“Haklısın Hacer teyze ama asla bu kadarı aklıma gelmemişti. Bayıldım.”

“İyi o zaman. Sık sık gelirsin yanımıza.”

“Kesinlikle. Hele odama âşık oldum adeta.”

“Annen her bir detayı ile ilgilendi kızım.”

“Çok teşekkür ederim. Anneciğim, babacığım, güle güle oturalım inşallah. Annecim tam istediğin gibi bir ev olmuş burası. Bahçesi de harika. Veranda çok güzel. Oh çok sevindim. Aklım hiç sizde kalmayacak.”

“Artık biz gitsek mi?”

“Yok gitmeyin. Bir sürü yemek getirdik. Hep beraber yemeğimizi yiyelim, öyle gidersiniz. Tabii işi olan varsa bilemem ama.”

“Yoo. Kimsenin bir programı yok. Yemekten sonra gideriz.”

“Yeni evimizde ilk yemeğimiz. Her zaman bu kadar mutlu ve huzurlu olalım inşallah.”

“İnşallah Serminciğim. Size çok zahmetler veriyoruz ama.”

“Asla öyle düşünmeyin. Çok iyi oldu bu şekilde olması. Ben evde olsam aklım sizde kalacaktı. Bari gündüz işlerimizi bitirir akşam burada dinleniriz.”

“Çok sağ olun. İşler bitince bunu bir mangal partisiyle kutlarız artık.”

“Hadi bakalım İstanbul yolcuları. Daha fazla geç kalmadan gidelim.”
 

*

 
Bayağı bir trafik vardı. Uzun saatlerden sonra eve ulaştılar. Arabayı park edip Ediz’le vedalaştıktan sonra yukarı çıktılar. Ortalıkta Sevin’in valizleri duruyordu. Sevin de Ekim’le kalacağı için Hacer Hanım gelmemişti.

“Valla çok yoruldum, hiç valiz açamayacağım. Bir duş yapıp yatmak istiyorum.”

“Açma. Ben sana çamaşır ve giyecek bir şeyler veririm, yarın ilgilenirsin onlarla.”

“Harikasın kardeşim. İyi ki varsın.”

“Sen de öyle. Hadi sen duşunu al. Ben de annemlerin banyosunda duş alıp geliyorum.”

Yarım saat sonra ikisi de yataklarında uzanmış konuşuyorlardı.
 

*

 
Öylesine bir koşturmaca ile geçen aylardan sonra o gün Gürkan askerden dönüyordu.
Ekim heyecandan sabaha kadar uyumamıştı. Gürkan akşam üstü gelecekti ve Ekim onu almaya alana gidecekti. O saate kadar zamanı nasıl geçireceğini bilemiyordu. Adeta rüyada gibi hissediyordu. Allah’tan anneannesiyle bir toplantıya katılacaklardı. Kendini tamamen bu konuya odaklamaya çalışıyordu.

Ailesinin ve anneannesinin birlikte aldıkları bir karar gereğince, bir süredir şirketteki önemli toplantılara iki kardeş izleyici olarak katılıyorlardı. Böylece alınan kararlardan ve işlerin yürüyüş şeklinden haberdar olmaya başlamışlardı.

Önceleri sadece anneannesini memnun etmek için katıldıkları bu toplantılar sayesinde holdinge ait bayağı bilgi sahibi olmuşlardı. Bu arada Ekim Internet’ten yaptığı araştırmalar neticesinde ne kadar büyük bir işin içinde olduklarını da artık çok iyi biliyordu. Holding bünyesinde düşünemeyeceği kadar değişik iş kollarında hizmet verdiklerini de öğrenmişti. Ve ne tuhaftır ki artık yavaş yavaş da olsa sorumluluk hissetmeye başlamıştı.

Sevin daha çok açacağı okulla ilgili çalışmalar yapmaya yönlenmişti ama kendisi çok değişik çalışmalar yapmaktaydı. Bazen babasıyla saatlerce konuşuyordu. Sorduğu sorularla babasını şaşırttığını görebiliyordu. Bazen Tahir Bey, yaptıklarıyla gurur duyduğunu söylüyordu. Babasının bu taktirleri Ekim’i hem çok mutlu ediyor hem de adeta kamçılıyordu.

Toplantı bittikten sonra Ekim hemen Holding’ten ayrıldı.

Gürkan’ı çok özlemişti. Bütün bu aylar süresince sadece telefon ve netten konuşmuşlardı. Gelişini daha doğrusu kavuşmalarını ertelememesi için birlikte aldıkları karara uyarak ne Gürkan İstanbul’a gelmiş ne de Ekim Gürkan’ın yanına gitmişti. Ama son haftalarda Gürkan’a söylemese de özlemi tavan yapmış durumdaydı. Aşırı alıngan olmuştu. Kendisiyle hiç ilgisi olmayan olaylar bile onu üzüyor hatta ortada hiçbir şey yokken ağlıyordu.

Neyse ki bu durumu sadece Sevin biliyordu. Hatta bazen “Artık bu kadar özlemden sonra, Gürkan’ı nasıl karşılayacağını görmek isterim vallahi” diye takılıyordu. Bazen Gürkan’la yaşadıkları çok özel anları düşündüğünde adeta bütün vücudu tutuşmuş gibi alev alev yanıyordu. O halini birileri görecek diye alelacele yüzünü gözünü soğuk sularla yıkıyordu. Ama akşam Sevin’le odalarına geçtikten sonra, Gürkan’ı ne kadar özlediğini Sevin’e anlatmış, hatta ağlamıştı. Sevin adeta bir abla gibi teselli etmeye çalışmıştı. Ve şakayla karışık, Gürkan ‘Senden daha fazla şeyler isterse ne yapacaksın?’ diye sormuştu.

İki dakika sonra Sevin uyumuştu ama Ekim uzun süre bu konuyu düşünmüştü. Ve kararını vermişti. Eğer Gürkan daha ileri gitmek isterse ona engel olmayı düşünmüyordu. Kollarında olmak, sevilmek, sevişmek, düşüncesi bile, ayaklarını yerden kestiğine göre, kesin kararlıydı ama tabii ki Gürkan bu konuda ne düşünüyor bilemiyordu. Kendi kendine itiraf edemese de bütün kalbiyle bunun olmasını istiyordu.
 

*

 
Trafik fena değildi ama alan hayli kalabalıktı. Kısa bir süre sonra Gürkan’ın uçağı indi. Dakikalar sonra kalabalığın arasından Gürkan’ı gördü. Çok heyecanlıydı ama sonra birden bir tuhaflık hissetti. Sanki Gürkan bir yabancı gibiydi. Anlayamadığı bir durumdu bu. Adeta yıkıldığını hissetti. Sonra birden Gürkan’la göz göze geldiler. Genç adam Ekim’i gördüğü anda yüzüne çok kuvvetli bir ışık vurmuş gibi yüzü adeta aydınlandı ve kalabalığı yararak Ekim’e bir an önce kavuşmak için hızla yürümeye başladı. Ve genç kızı adeta kollarına hapsetti.

Ekim bütün bu karmaşanın arasında duyduğu kalp atışlarının kendine mi, yoksa Gürkan’a mı ait olduğunu anlayamadı ama bu yaşadığı heyecanı çok iyi tanıyordu ve sevdiği adamın kollarında olduğundan kuşkusu yoktu. Uzunca bir süre öylece sarmaş dolaş durdular. Etraflarından kalabalık akıp geçiyordu ama her geçen yüzünde hoş bir tebessümle onlara bakıyordu. Sonra birbirlerinden ayrıldılar.

“Gürkan önce bana yabancıymışsın gibi geldin, çok tuhaf oldum.”

“Aradan geçen zamanda unuttun mu yoksa beni?”

“Hayır canım. Öyle değil. Ama seni görünce adeta benim Gürkan’ım değilmişsin gibi garip bir duyguya kapıldım işte. Ama seninle göz göze gelince her şey normale döndü bir anda.”

“Hayır başka kanıt istiyorsan, burada, bu kalabalıkta sana kendimi büyük bir zevkle hatırlatırım.”

“Gerek yok. Kalbim seni çok iyi hatırladı. Adeta yerinden çıkacak sandım. Gerçi duyduğum kalp atışları sana mı, yoksa bana mı ait onu da bilemiyorum ama.”

“O kadar yüksekti ki sesleri, herhalde ikisi birlikte çıkartıyordu o gürültüyü. Benim güzel sevgilim, nasılsın? Sanki biraz zayıflamışsın gibi geldi bana.”

“Evet, biraz zayıfladım. Sen biraz almışsın sanki.”

“Maalesef. Sıkıntıdan galiba kendimi biraz aştım yemek konusunda. Kısa sürede veririm merak etme.”

“Aşk olsun Gürkan. Onun için söylemediğimi biliyorsun. Nasılsın? Nasıl hissediyorsun?”

“Şu üstümdekileri çıkarınca anlayacağım askerliğin bittiğini. Aylardır aynı şeyleri giyiyorum. Nasıl geldin buraya, arabanla mı?”

“Evet tabii ki. Artık onsuz adım atmıyorum sokağa.”

“Çok sevindim. Aylardır hayalinizi birlikte kurduğumu söyleyebilirim.”

“Çok kötüsün Gürkan.”

“Ama ne yapabilirim, bizim en güzel ve de mahrem anılarımız vosvosumuzda değil mi?”

Böyle söyleşerek ve mutluluktan etrafa ışıklar saçarak alandan çıkıp arabaya bindiler.

“Şimdi nereye gidiyoruz?”

“Sence de uygunsa bizim eve gidelim. Hemen üstümdekileri değiştireyim. Annem evde yok, toplantısı var ama babam sanırım evde. Sonra size gideriz.”

“Tamam canım.”

Yol boyunca Gürkan Ekim’i seyretti. Arada genç kızın saçlarını okşuyor, araba kullanmasını engellemeyecek şekilde kollarına, omzuna, saçlarına dokunuyordu. Ve bu temasları Ekim’e inanılmaz bir huzur veriyordu. İkisi de sakinleşmişti ama ilk fırsatta birbirlerinin kollarına atılmak için yanıp tutuşuyorlardı. Allah’tan yollar fena değildi. Kısa sürede Maçka’ya geldiler.

Yukarı çıktıklarında babası onları kapıda karşıladı.

“Oğlum, hoş geldin. Baba oğul sarılıp öpüştüler.”

“Kızım, hoş geldin. Nasılsın evlat? Seni çok iyi gördüm. Kilon da harika. Her giden bir hayli kilo alır döner ama sen gayet iyi görünüyorsun.”

“Teşekkür ederim babacığım. Bende de az bir şey var ama sanırım bir hafta on güne veririm. Yoksa Ekim’den fırçayı yerim diye düşünüyorum.”

“Aşk olsun Gürkan. Nedim baba da ben bir şey söyledim sanacak. Aldığın kilo fark edilmeyecek kadar az.”

“Kızma Ekim, şaka yaptım.”

“Çocuklar benim kısa bir süre için dışarı çıkmam lazım. Bir arkadaşım bu tarafa gelmiş, bana bir kitap getirmiş. On beş, yirmi dakika sonra onunla buluşacağım. Bu aniden çıkınca ben de anahtarı apartman görevlisine bırakacaktım sen kapıda kalma diye.”

“Babacım, biz fazla kalmayacağız. Ben bir duş alayım, üstümü değiştirip hemen çıkacağız. Sen anahtarını al, ben kendi anahtarımı alırım.”

“Ekimciğim kusura bakma kızım. En kısa zamanda görüşmek üzere. Evdeki herkese sevgilerimi ilet lütfen.”

“Ekimciğim, seni biraz yalnız bırakacağım. Yoldan geldim. Hemen duşumu alıp giyinip geliyorum. Arzu edersen benim odamda da bekleyebilirsin.”

Ekim, Gürkan’ın banyodan bornozla çıkıp odasına gelip giyineceğini düşündü ve büyük bir telaşla atıldı.

“Yok ben burada beklerim. Belki bu arada Nazan anne gelir.”

“Ben sana söylemeyi unuttum. Annem bugün İzmit’te, yani akşama gelecek.”

“Tamam. Sen işini çabuk bitir, gidelim.”

“Hemen gideceğimizin garantisini veremem aşkım. Hazır seni yakalamış ve de bu kadar özlemişken.”

“Lütfen böyle konuşup beni utandırma Gürkan.”

“Tamam aşkım, hemen geliyorum.”

Ekim etrafı inceleyip sakinleşmeye çalışıyordu ama Gürkan’ın söyledikleri yüzünden kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sakinleşmek için eline sehpanın üzerindeki bir dergiyi alıp koltuğa oturdu. Bütün gece heyecandan uyumadığı için iki dakika sonra uykuya daldı.

Gürkan duştan sonra saçını bile kurutmadan sevgilisinin yanına geldi. Ekim bir melek gibi uyuyordu. Saçlarından bir tutam, üstüne vuran gün ışığıyla altın gibi ışıldayarak sağ gözünün üstüne düşmüştü.

Gürkan önce kıyamadı. Uyuması için genç kızı rahatsız etmekten çekindi ama özlemi daha ağır bastığı için, sevgilisinin önünde dizlerinin üstüne çökerek, Ekim’in yüzüne minik minik öpücükler kondurarak sevdiğini uyandırdı.

Ekim Gürkan’ın tertemiz kokusunu içine çekerek gözlerini açtı. Ve o anda kendini, nasıl olduğunu bile anlayamadan Gürkan’ın kollarında buldu. Özlemle yanan genç sevgililer büyük bir hasretle sarılırken Gürkan daha fazla dayanamayarak sevgilisinin dudaklarını kendi dudakları arasına hapsetti. Adeta bir pınardan su içer gibi kana kana öptü, öptü.

Ekim heyecandan titriyordu. Farkında bile değildi ama o da devamlı Gürkan’ın adını sayıklıyor ve her öpüşüne, erkeği daha da çıldırtacak şekilde karşılık veriyordu. Gürkan genç kızı kucaklayarak kendi odasına götürdü. Yatağa uzandıklarında Gürkan Ekim’in tişörtünü yukarı doğru çekti ve genç kızın boynunu, göğüslerini öpmeye başladı. Ekim mâni olamadığı bir fırtınaya yakalanmıştı adeta. Titremekten konuşamayacağını, sesinin çıkmayacağını düşünüyordu. Gürkan, Ekim’in tişörtünü başından geçirmeye çalışırken genç kızın bir şeyler söylemeye çalıştığını hissetti adeta.

“Ne oldu sevgilim. Ne olur engel olma. Çok özledim seni.”

“Biliyorum Gürkan.”

Ekim kendi sesini tanıyamadı. Boğuk ve kalın çıkıyordu sesi. Bu ses Gürkan’ı daha da çıldırttı. Ve tekrar Ekim’in dudaklarını esir aldı. Ama Gürkan’ın isteklerine engel olmama kararı almış olan Ekim kendine geldi.

“Sevgilim dur. Haklısın ben de seni çok özledim ama burası sizin ev. Her an baban geri gelebilir. O zaman, ben bir daha Nedim babanın yüzüne nasıl bakarım. Artık hep beraberiz ne olur. Hemen çıkalım.”

Gürkan arzudan koyulaşmış gözleriyle sevdiği kızı süzdü. Öylesine masum ve o kadar kırılgan duruyordu ki.

“Tamam sevgilim. Kendimi tutamadım, özür dilerim ama bunu o kadar çok hayâl etmiştim ki kendime engel olamadım. Korkma, bir daha böyle bir şey olmayacak.”

Gürkan böyle söyleyerek Ekim’e sarıldı ve gözlerine bakmak için yüzünü avuçlarının içine aldı. Ama genç kızın gözlerindeki derin arzuyu görünce dayanamayıp tekrar öpmeye başladı. Genç kızın gözlerinde gördüğü teslimiyet ve vaatti. İnanamayarak tekrar genç kızın gözlerine baktı ama 2 saniye önce gördüğü ifade yoktu artık kızın gözlerinde.
Ekim usulca delikanlının kollarından sıyrıldı.

“Gidelim Gürkan, annemler merak edecekler. Ben direk bize gideriz, diye düşünmüştüm. Aslında buraya uğramayı düşünmem gerekirdi ama annemlere direk geliriz dedim.”

“Tamam aşkım. Hemen gidelim. Ama en kısa zamanda bunu tekrarlayalım. Seni çok özledim.”
 

*

 
Garaja indiklerinde Nedim Bey arabasından inmek üzereydi.

“Geldin mi babacım? Ekim direk onlara gideriz diye düşünerek evdekilere bildirmiş. Merak etmesinler diye biz de hemen çıktık.”

“Ben düşüncesizlik ettim. Ama Gürkan, sen Nedim babayla konuşmak istersen telefon edip daha sonra gidebiliriz.”

“Yok yok çocuklar. Programınızı bozmayın. Oğlum sağ salim geldi ya doya doya sohbet ederiz bundan sonra. Bu arada ben annene haber verdim geldiğini. Gerçi sen de aramışsın ya.”

Yola çıktılar ve aynı anda ikisi de konuştular.

“Affedersin sevgilim. Ben özleminden düşüncesizlik ettim.”

“Hayır Gürkan. Lütfen öyle söyleme ama biraz daha oyalansaydık. Aman Allah’ım.”

“Ne var bir tanem, babam anlayışlı adamdır, halden anlar.”

“Saçmalama Gürkan. Ben utancımdan ölürdüm valla.”

“Şaka söylüyorum tabii. Sen haklısın. Bana kalsa o şahane dakikalar daha devam ediyor olurdu. Fena mı olurdu yani?”

“Gürkan!”

“Sustum, sustum.”

Evin önüne geldiklerinde, arabadan inerlerken Ekim’in telefonu çaldı.

“Efendim babacım.”

“Kızım teknedeyiz. Buraya gelin.”

Tekneye doğru giderlerken el ele tutuştular.

“Sevgilim, harika bir hoş geldin hediyesi verdin bana. İyi ki önce bize gitmişiz. Baksana bizi ne kadar kalabalık bekliyor. Burada senin elini bile öpemezdim ben.”

Genç kız cevap vermeyerek başını öne eğdi. Ama yanaklarının kızardığı görülüyordu. Gürkan kızın elini hafifçe sıkarak tekneye çıkmasına yardım etti.

“Hoş geldin oğlum. Geçmiş olsun.”

Hepsi tek tek hoş geldin dedikten sonra sıra günü kutlamaya geldi. Tahir Bey evden getirdiği şampanyayı açarak dağıtması için Yavuz’a verdi. Sonra hep birlikte kadeh kaldırdılar. Daha sonra yokluğunda olan olayları Gürkan’a anlatmaya başladılar.

“Ne kadar ilginç. Ben her gün burada olup biteni Ekim’den dinlediğim halde, bir o kadar da haberim olmayan olay olmuş. Ya hiç görüşmeseydik, bana haftalarca haber anlatacaktınız demek ki.”

“E düşün bak oğlum, eskiden nasıldı? Bütün havadisleri mektuptan alıyorsun. O da ne kadar olursa. Aylarca adeta Dünya’dan soyutlanmış oluyorsun. Tekrar sivil hayata adapte olabilmen için zaman gerekiyor. Neyse şimdi her şey farklı. Ama doğrusu hiç gelmeden askerliği bitirebileceğine doğrusu pek ihtimal vermiyordum. Bravo doğrusu.”

“Ama Tahir Baba, yapacağı her izin ona yeni ayrılıklar getirecekti.”

“Doğru söyledin Yavuz. Hem her seferinde yeniden üzüleceklerdi.”

“Doğru. Neyse bir engel daha halledildi.”

Yemekten sonra Gürkan gitmek için kalktı.

“Sana ‘Biraz daha kal’ demiyorum. Annen özlemle seni bekliyordur herhalde.”

“Evet, sanırım eve gelmiştir artık. Ben her şey için çok teşekkür ederim.”

“Her zaman bekleriz oğlum. İstersen ve de müsaitseniz hafta sonu Güzelce’ye gidelim. Tabii annen ve baban da gelirse daha güzel olur.”

“Harika olur. Ben onlara da söylerim. Programları nasıl bilmiyorum ama.”

“Neyse oğlum. Aslında böyle davete falan hiç gerek yok. Biz hava nasıl olursa olsun hafta sonları gidiyoruz. Gerçi Sabihler daha yeni gittiler, bir daha ne zaman gelirler bilmiyorum ama Sevin’le birlikte çiftliğe de gidiyoruz. Orada bir sürü hayvan var. Taze taze süt içiyoruz. Mangal yapıyoruz. Çok güzel oluyor. Hatta geçenlerde burada hava bayağı bozmuştu. Emre buraya kar yağıyor diye bizi aradı. Oralara bayağı kar yağıyormuş. Rastlarsa bir hafta sonu Uludağ yerine çiftliğe gideriz.”

“Annem bu işe bayılır. Karda yürüyüş yapmayı çok sever, hiç ihmal etmez.”

“Neyse ben sizleri daha fazla ayakta tutmayayım.”
 

*

 
Gürkan’ın arkasından, onlar da evden getirilen yemek kaplarını toplayıp eve döndüler.

“Kızım nihayet yüzünde güller açıyor. Seni böyle mutlu ve huzurlu görmeyi özlemişim.”

“Aşk olsun babacığım.”

“Sataşma kızımıza Tahir. Aylardır hasret çekiyorlardı. Gayet normal.”

“Babacığım, yağmurlu bir hafta sonunda tekneyle çıkalım. Bir arkadaş anlatıyordu geçen gün; Marmaris’te tekne turuna çıkmışlar ama şanslarına hava fena bozmuş. Bir hafta kafalarını dışarı çıkaramadan turu bitirmişler ama o kadar güzel geçmiş ki tatilleri. İnanılmaz eğlenmişler. Mesela papaz kaçtı oynuyorlarmış. Ceza olarak kaybedeni dışarıda yağmur altında güvertede bir tur atmaya yolluyorlarmış. Sessiz film oynuyorlarmış. Biz de bayağı kalabalığız, sanırım çok güzel olur.”

“Bize göre hava hoş kızım. Senin derslerin yoğun. Sen söyle biz yapalım. Sevin de bu arada bayağı yoğun. Bu ufak turne, arkadaşları için olduğu kadar Sevin için de bir deneme olacak. Neticede o da ilk defa Türk seyirciyle buluştu. Kaç konserleri vardı Ekim?”

“3 konserdi babacığım. İkisi çok güzel geçti. Yarın son konserleri var.”

“Neden ilk defa İstanbul, Ankara ya da İzmir’de sahne almadılar.”

“Orkestranın şefliğini yapan George diye bir çocuk var. Bu işlerde bayağı deneyimliymiş. Eğer hiç tanınmadan sadece Amerika’dan geldik diye merak uyandırıp başarılı olursak mesele hallolmuştur, o zaman sorun yok, burada müziğe devam ederiz diyormuş. Yani?”

“Kim bilir kızım. Belki doğru düşünmüştür. Sevin hâlâ okul işinde kararlı mı?”

“Kararlı kararlı baba. Nazım Bey bu işle ilgileniyor bile. Sevin müziğe sadece klasik olarak devam etmek istiyor. Ama senede 1-2 defa sahneye çıkıp bizim çocuklarla şarkı söyleyip özlem gideririm diyor.”

“Güzelmiş aldığı kararlar. Bu arada sen Gürkan’a anneannenin en kısa zamanda görüşmek istediğini söyledin mi?”

“Henüz değil. En azından birkaç gün kendine ayırsın diye düşünüyorum.”

“Yani önce biz hasret giderelim diyorsun.”

“Baba lütfen, beni utandırıyorsun. Ben arkadaşları ile falan görüşür diye düşünmüştüm ama en kısa zamanda ona söylemeliyim ki bir yerlere söz falan vermesin.”

“Anneannen bizim kaptana da göz koydu biliyorsun değil mi?”

“Hayır bilmiyorum. Nasıl yani, niye benim haberim yok?”

“Biliyorsun Ediz, Turizm Otelcilik okumuş. Seher Hanımların yani sizin İstanbul’un en güzel otellerinden birinin sahibi olduğunuzu düşünürsek…”

“Aa gerçekten. Ben geçen gün oraya anneannemin bir işi için gittim. Süper bir otel. Gerçi daha o konuyla pek ilgilenemedim ama İstanbul sosyetesini bırakın, Ankara’dan bile düğünlerini orada yapabilmek için insanlar aylar aylar öncesinden sıraya giriyorlarmış. Hatta bir Arap şeyhi bile kızının düğününü orada yapmış.”

“Hah işte o otel için Ediz’i düşünüyor.”

“Ama Ediz’in bu konuda hiç deneyimi yok ki.”

“Aşk olsun kızım. Otel ailenin olunca o deneyim kısa sürede tamamlanır. Kaldı ki onun yanında hep profesyoneller çalışacağı için kısa sürede açığını kapatır. Zaten Ediz’in insan ilişkileri süper gelişmiş.”

“Vallahi çok sevindim. Bu konuyu Sevin biliyor mu?”

“Sanmam kızım. Servet Hanım adeta bunu bir dileği gibi benimle paylaştı. Ne zaman gerçekleştirir bilmiyorum.”

“Anneciğim, babacığım, yarın zorlu bir gün olacak. Ben odama çıkıp biraz notlarımı karıştırsam iyi olacak.”

“İyi geceler çocuğum. Bir isteğin olursa seslen, biz daha oturuyoruz.”
 

*

 
Bunca ay ayrılıktan sonra, ertesi gün Ekim’in programının çok yoğun oluşu nedeniyle Gürkan’la görüşemediler. Ancak Ekim yatmak için odasına çekildiğinde görüntülü görüşebildiler.

Ekim o kadar yorgundu ki yatmak için giydiği mini şortu ve hayli açık tişörtüyle Gürkan’ın karşısına çıkmak zorunda kaldı.

“Tanrım, ben hiçbir filmde bu kadar seksi bir yıldız görmedim. Şeytan hemen yanına gelmemi emrediyor.”

“Lütfen Gürkan. Beni mahcup etme. İki kez soyunmak zor geldiği için yatak kıyafeti ile karşına çıktım. Yorgunluktan ölüyorum.”

“Ne oldu sevgilim? Biliyorum, bugün ders programın ağırdı ama sen bu kadar kolay pes etmezdin.”

“Sadece fakülte değil ki Gürkan. Okuldan çıktım. Anneannemle yönetim kurulu toplantısına katıldım. Oradan çıktım, Nazım Bey’le, alınan kararların hukuksal yönlerini tartışmak üzere avukatlarla birlikte bir toplantı yaptık ve bu toplantı bayağı uzun sürdü.”

“Kıyamam ben sana. Yarın nasıl programın?”

“Sabahtan dersim yok. Seninle kahvaltı edebiliriz sen de uygunsan.”

“Tamam, kesin buluşuyoruz. Öğleden sonra, ben de ofise uğramak istiyorum.”

“Gürkancığım, bunu sana yüz yüze söylemek istiyordum ama sakın anneannemle görüşmeden kimselere işle ilgili söz verme. Anneannemin hepimiz için plan, projeleri var. Sonra söz verip güç durumda kalma, benden söylemesi.”

“Sen aslında anneannenin neler düşündüğünü de biliyorsundur da!”

“İnan bilmiyorum ama aldığı kararlar onu çok memnun ediyor. Zaten Nazım Bey’le baş başa bir sürü şeyler yazıp çiziyorlar ama daha bana söylemedi. Sadece bir gün, ‘Belki Gürkan’ı da holdinge alırız’ demişti ama geçen gün, ‘Artık Gürkan geldiğine göre yerini hazırlamamız lazım, değil mi?’ dedi.

Ben de ‘Anneanne, önce kendisiyle konuşmak gerekmiyor mu?’ dedim. ‘Ben gereken hazırlıkları yapayım da Gürkan’a öyle söylemek isterim’ dedi. Yani anneannemin tarzına göre, sana öyle bir teklifle gelecek ki sen hayır diyemeyeceksin.”

“Bence hiç mahzuru yok. Neticede bir iş yapmak gerekiyor bu hayatta, değil mi?”

“İnan böyle düşünmene çok sevindim. Genelde çiftler aynı işyerinde çalışmak istemezler. Gerçi aynı binada olacağımız bile belli değil ama. Neyse aşkım, izin verirsen artık yatmak istiyorum yoksa konuşurken uyuyup kalacağım.”

“Hadi sen uyu, ben seni seyredeyim.”

“Oh lütfen. Ben öyle uyuyamam.”

“Peki o zaman, sana iyi uykular.”

“İyi geceler sevgilim.”
 

*

 
Nazım Bey, araştırmaları sonucunda, akademi için çok uygun bir yer bulduğunu Servet Hanım’a haber verdi. Bugün Servet Hanım ve Sevin’le birlikte yeri görmeye gideceklerdi. Holdingte buluşup Maslak’a doğru yola çıktılar. Çok büyük, içi çeşitli ağaçlarla dolu bir arazinin önünde durdular.

“Hiç bu kadar merkezi bir yer düşünememiştim. Burası harika. Hem çok büyük hem de yeri çok güzel. Anneanne hemen başlar inşaat, değil mi?”

“Tabii güzel kızım. Beklemeye ne gerek var. Holdinge dönünce hemen hazırlıkları başlatırız, değil mi Nazım Bey?”

“Tabii efendim. Ben bugün satış işini tamamlarım. Yarın sabah veya bugün işim kısa sürerse bugün, sizinle ayrıntıları konuşuruz.”

Sevin’in heyecanı, Servet Hanım’ın aceleciliği ile birleşince, inanılmaz bir hızla inşaat başlatıldı. Akademinin projelerini gören Sevin, bir daha inşaata hiç gitmedi. Her şey bittikten sonra görmek istiyordu. Gerekli hazırlıkları, görüşmeleri hep holdingdeki ofisinden yönetiyordu.

Bütün bu konularda en büyük yardımı, Londra’da bir müzik akademisinde yönetici olan ve Teksas’ta okuduğu okuldan bir hocasının arkadaşı olan Edward Hanks’ten alıyordu. Kendisiyle bir telefon bağlantısından sonra, Internet’ten karşılıklı olarak yaptıkları uzun bir görüşmeden sonra Mr. Hanks İstanbul’a gelmiş, okulun inşaatını ve projeyi görünce kararını vermek istemişti. Daha önce uzun bir süre Teksas’ta bulunmuş, Londra’da 2 senedir çalıştığı okuldan son derece memnun olan Edward, İstanbul’u görünce kararını vermiş ve gelmeye razı olmuştu. Yıl sonunda okuldan ayrılıp İstanbul’a gelecekti.

Sevin ısrarla görmeye gitmese de bütün aşamaları yakından takip ediyordu. İlk defa bitmek üzere olan akademiye, Mr. Hanks’le birlikte gitti.

Nihayet işler tamamen bitince, yazılı ve görsel basınla yaptıkları tanıtımlar neticesinde, öğrenci kayıtlarına başladılar ve sene başında okulun ilk günü akademinin de açılışını yaptılar. Çok sade bir açılış yapmalarına rağmen, basında ve televizyonlarda çok yer alan bir olay oldu. Artık Sevin, bütün zamanını okulda geçiriyordu.
 

*

 
Ekim fakülteyi bitirmiş, holdingde çalışmaya başlamıştı. Gürkan askerden döndükten kısa bir süre sonra, Servet Hanım’ın teklifini kabul etmiş, çalışmaya başladığı yere çok çabuk adapte olmuş, şimdiden birçok başarıya imzasını atmıştı.

O akşam pek çok şeyi kutlamak için teknede bir akşam yemeği vardı. Artık daha çok yeni evlerinde kalan anne, babalar o gün sabahtan gelmişlerdi. Ediz’in otelde işe başladığı günlerde, kaptanlık için sınavlara giren ve başarıyla dönen Yavuz da, artık O Gün’ün kaptanlığını yapıyordu. Hazırlıkları, Yavuz’un yardımcılığını ve tayfalığını yapan Yağmur ve Hacer Hanım birlikte yapmışlardı ama Servet Hanım, Yeniköy’deki bir şarküteriden alınan çeşitli yiyecekler, hazırlanmış deniz ürünleri, İstanbul’un en meşhur tatlıcısından çeşitli tatlılar ve özel olarak aldırdığı çeşitli içecekleri erkenden göndermişti. Sanki bir aile toplantısı değil de büyük bir davete yetecek malzeme vardı ortada.

Sermin Hanımlar, Seher Hanımlar erkenden tekneye gelmişlerdi.

“Siz artık Amerika’dan çok burada oluyorsunuz ve bu bizim çok hoşumuza gidiyor.”

“Sorma Serminciğim. Böyle 2 evli olmak çok güzel ama aradığım bir şeyin diğer tarafta olduğunu hatırlayana kadar bazen boşu boşuna saatler harcıyorum.”

“Merak etme aynı şeyi ben de yapıyorum. Bu nedenle de neredeyse bu evde ne varsa aynısından oraya da almaya başladım. Elbiseler hariç tabii.”

“Ama karar verdik artık daha seyrek gidip geleceğiz. Hatta uzun kalması gerekmedikçe Sabih yalnız gidecek.”

“Haklısınız. Artık burada size daha çok ihtiyaç var.”

“Doğru. Sevin’le Ediz çiftlikte oturmaya karar verdikten sonra böylesi daha iyi olacak.”

“Evleri çok güzel oldu ama. Hiç müştemilatla ilgisi kalmadı.”

“Yok yok. Öğrencilerinden birinin annesinin iç mimar olması harika oldu.”

“Ama hiç öyle, bir profesyonel elinden çıkmış gibi değil.”

“Biliyorsun her alınan Sevin ve Ediz’in onayı ile alındı. Dekoratif bütün objeleri de Sevin’le Ediz birlikte aldılar. Çok yoruldular ama çok da güzel oldu. Laf aramızda, zaten kadıncağız her şeyi ekibiyle yerleştiriyordu, akşam bizimkiler gelince birçok şey yer değiştiriyordu.”

“İyi bozulmuyorlardı.”

“İnan kadıncağız hiç bozulmuyor ve hatta ‘Bak biz bunun böyle daha güzel duracağını düşünememiştik’ diye bir de takdir ediyordu.”

“Neyse akademi çok iyi gidiyor. Çok değerli hocalar olunca okul bir anda popüler oldu.”

“Servet Hanım’ın, Nedim Bey’in, Nazan Hanım’ın katkılarını da unutmamak lazım.”

“Tabii ki. Özellikle Nazan Hanım çok yararlı oldu bu tanıtımda.”

Hanımlar kendi aralarında konuşurlarken, beylerde kaptanla sohbet ediyorlardı.

“Yavuz seni bayağı yoruyoruz bu aralar. Küçük davetleri hep burada yapıyoruz ama.”

“Olur mu öyle şey Tahir baba. Yağmur, biraz boş kalsak sıkıntıdan söylenmeye başlıyor.”

“Nasıl abinle çalıştığın günleri özlüyor musun?”

“İş olarak değil ama ben abime düşkünümdür. Annem bizi birbirimize emanet ettiği için, uzakta olduğu için üzülüyordum önceleri ama artık her şey değişti. Doğrusu İstanbul’un en büyük otellerinden birinin başında abimin olması bana gurur veriyor. Ayrıca kendimi de çok şanslı görüyorum.”

“Nasıl yani?”

“Baksanıza Sabih baba hem çalışıp para kazanıyorum hem de ikinci ailemle birlikteyim. En güzeli de ne zaman güzel bir kutlama olsa ben her zaman yanınızdayım.”

“Oğlum, sen teknenin kaptanı olmasan da Servet Hanım seni bir yerlere bırakmaz yine yanımızda olurdun.”

Bu arada Nedim Bey, Nazan Hanım hemen arkalarından da Servet Hanım geldi. Onlar daha birbirlerine hatır sorarken Ekim’le Gürkan geldiler.

Okulun son günü vosvosuyla fakülteye gittikten sonra, Gürkan arabayı alıp kendi otoparklarına götürmüştü. Bu yoğun iş temposunda ancak birkaç kez onunla dolaşmaya çıkmışlardı. İki aydır da şirketin kendisine tahsis ettiği arabayla ve şoförle işe gidip geliyordu. Önceleri Ekim bu olaya karşı çıktıysa da sonra yoğun trafikte o günkü işlerle ilgili bir şeyler yapabilmek, bir şeyler okuyabilmek hoşuna gittiği için itiraz etmeyi bırakmıştı.

Hemen sonra Ediz ve Sevin, Ediz’in arabasıyla geldiler. Bu da yine şoförlü bir araçtı ve holdinge aitti.

“Oh nihayet yeniden herkes bir arada.”

“Gerçekten ne oldu bize böyle? Ne olur daha çok fırsat yaratalım, hep beraber olalım.”

“Kızım öyle söylüyorsun da Ekim’in mezuniyetini kutlamak için 2 aydır bekliyoruz. Hepinizi bir araya getirmek o kadar zor ki. Onbeş gün önce fırsat çıktı o zaman da Sabih’in uçması gerekti. Buna da şükür, ne yapalım. Ailede bu kadar çok meşgul insan varken.”

“Tabii tabii Tahir Bey, ben bazı duyumlar alıyorum. Bazılarımız emekli olmaktan pek hoşnut değillermiş. Bizim holdingte kapımız açık, bekleriz.”

“Yok almayayım Servet Hanımcığım. Ben hayatımdan çok memnunum. Arada sırada Sermin’i kızdırmak için söylüyorum öyle. Ben tamamen emekli oldum ama o hâlâ işlerden kopamadı, ben de bazen, ne yapsam acaba ben de çalışsam mı diyorum ama, bu kadar tembelliğe alıştıktan sonra, zor vallahi. Ben böyle saat mevhumu olmadan yaşamayı çok sevdim. Laf aramızda bıraksalar mutfağa bile gireceğim ama orada büyük patron Hacer Hanım var.”

“İlahi Tahir Bey, gelin sizi yönetim kurulu üyesi yapalım. Hem emekli hem çalışan gibi yaşayın. Bakın bana, artık sadece gerekli yönetim kurulu toplantılarına katılıyorum. Sağ olsun Ekim bana muntazam rapor veriyor. Artık yakında onu bile bırakmayı düşünüyorum. Gönül rahatlığıyla emekli olabileceğimi hissediyorum. Çocuklar evlenene kadar çalışayım da sonra inşallah torunlarla vakit geçiririz, değil mi?”

“Çok doğru söylediniz Servet Hanım. Artık okul da bittiğine göre?”

“Kızım anneanneniz bu soruyu size soruyor.”

“Anneciğim daha mezuniyetimi bile kutlamadık. Bu ne acele?”

“Peki öyle olsun.”

Tahir Bey böyle söyleyerek kalktı ve çok özel bir şampanya şişesini açtı. Yağmur, hemen kadehleri getirdi ve bardakları doldurdu. Hep beraber Ekim için kadeh kaldırdılar.

“Hadi bakalım. Nihayet benim kızım avukat oldu. Gerçi o daha okurken kendi kariyerini çizdi ama… Tebrik ederim canım kızım.”

“Çok teşekkür ederim babacığım. Yıllar önce karar vermemde bana yardımcı olduğun için çok teşekkür ederim. Bu arada annemin sözlerini de hiç unutmadım. Bana ‘Sen çok kararlı bir kızsın. Hedef belirledikten sonra oraya ulaşman senin için hiç zor olmuyor. Bu galiba senin çok iyi bir hukukçu olmanı sağlayacak’ demişti. Babam da ‘Kızım hayatta hedefler hiç bitmez ama hukukta doğru hedefleyeceğin şeyler yalnız seni değil, başkalarını da ilgilendirecek. Bu nedenle senin altın gibi yüreğine ve sınırsız azmine ihtiyacın olacak’ demişti.”

“Bravo kızım. Sen söyleyene kadar bu konuşma aklımdan çıkmış ama şimdi anımsadım. Sen hukuğu seçtiğinde biz çok sevinmiştik ama sana pek belli etmek istemedik. Belki sonra başka düşünürsün diye ama sen çok kararlıydın ve okulunu başarıyla bitirdin. Bize bu günleri yaşattığın için teşekkür ederiz çocuğum.”

“Canım kızım, seninle daima gurur duydum ama bugün daha da gururlandım. Kutlarım yavrum.”

“Bilirsiniz ben kıskancımdır. Ben de bir başarımı sizinle paylaşmak istiyorum. Tabii ki önce canım kardeşimi çok ama çok kutlarım. Artık gerçek bir avukat kardeşim var. Şimdi sürprizime sıra geldi. Bugün Türkiye’nin, bence en önemli tiyatrocularından ikisini yani Mehmet Şenyüz ve Şahika Oylum’u okulda ders vermeleri için ikna ettim. Yakında göreve başlıyorlar. Ayrıca Akşam Gün de seneye bizim okulda dans ve bale dersleri verecek.”

“İnanmıyorum hem oyuncuları hem de baleti nasıl ikna ettin? Akşam Bey’e geçen sene çok astronomik rakamlar teklif etmişlerdi de bir televizyon dizisini bile kabul etmemişti.”

“Orada şansım yaver gitti. Akşam Bey’i görmeye bizim çocuklardan biriyle gitmeyi düşünüyordum. Sonra gruptan bir arkadaş, Yani, ona hayran olduğunu söyleyince beraber gitmeye karar verdik. Neyse kalktık gittik. Adam harika bir yerde oturuyor. Meğer kendisi resim de yapıyormuş. Nefis bir bahçede resim yapıyordu. Karşılaşınca bana dikkatle bakmaya başladı. Sonra döndü Yani’ye baktı. “Ben gördüğüm yüzleri pek unutmam, yanıldığımı sanmıyorum ama ikiniz birden olamaz. Ben sizi Teksas’ta seyretmiş olabilir miyim?” diye sordu.

Düşünebiliyor musunuz? Adam Amerika’ya gitmiş ve bir arkadaşını ziyaret için Teksas’a gelmiş. O gece, bir gece orada kalmış ve arkadaşı o gece onu bizim konsere getirmiş. Konsere getiren arkadaşı kim, bilin bakalım. Benim binicilik hocam. Tabii ben çığlık attım, ortam bir anda çok değişti. Sonrasında, Teksas’tan, konserlerden falan konuştuk, sonuç olarak anlaştık. Bu nedenle, çok sevinçliyim.”

“Haklısın kızım. Akademi için süper olmuş.”

“Bana bunu söylemedin Sevin.”

“Aşkım, konuştuk ama ‘Neticeyi ben size haber vereceğim’ dedi ve telefon biraz önce geldi. Özür dilerim kendimi tutamayıp ortadan söyledim.”

“Olur mu Sevin, ben bu kadar sevindirici bir haberi bana söylemeden nasıl durdun diye hayretle sordum.”

“Yok mu başka haberi olan?”

“Var. Biz Nazan’la bu yaz sonunda bir Dünya turuna çıkmaya karar verdik ama bu kararımızı uygulamamız için bir engel var. Bilmem o engeli nasıl aşacağız.”

“Ne oldu babacığım, gazeteden mi bu engel?”

“Hayır oğlum. Orayla ilgili sorun yok, ben yazılarımı yazmaya devam edeceğim.”

“O zaman ne oldu ki?”

“Ben anladım galiba. Bu seyahat ne kadar sürecek Nedim Bey?”

“Hiç bilmiyorum. Belli bir zaman yok. Ancak dönmemizi gerektiren bir şey olursa bitiririz gezimizi.”

“Çok iyi anladım. Oğlum sorun sizsiniz, anlamadın mı?”

“Nasıl yani? Ama bu sorun değil ki. Biz zaten bu akşam, Ekim, Sevin ve Ediz size bir açıklama yapmak istiyorduk da acaba mı diyorduk. Ne dersiniz arkadaşlar, o zaman biz de açıklamamızı yapalım. Hadi Ekim, Sevin siz söyleyin.”

Kızların gözleri mutlulukla ışıl ışıldı. Artık hepsi konunun ne olduğunu anlamışlardı ki söze Ekim başladı.

“Biz artık evlenmeye karar verdik. İşlerimiz hepimizin çok yoğun ama hayat durmuyor devam ediyor. Bu nedenle, hadi Sevin düşüncemizi de sen açıkla.”

“İki ay sonra, anneannem izin verirse, anneannemin bahçesinde bir kır düğünüyle (dönerek Ekim’in elini tuttu) birlikte evlenmek istiyoruz.”

Ortalık birden karıştı. Servet Hanım, Seher Hanım ve Sermin Hanım üçü de ağlıyordu. Bu arada Yavuz aceleyle annesine telefon açıp müjdeyi verdi.

“Bu durumda siz düğünden sonra Dünya turuna çıkıyorsunuz ve de ben size müjde vermek için arayana kadar dönmüyorsunuz.

“Aynen öyle azizim. Küçük Gürkan veya Ekim’imiz gelene kadar biz yokuz.”

Mezuniyet kutlama gecesi tam bir şenliğe dönüştü. Gençlerin verdiği haber hepsini çok sevindirmişti. Yemek saatine kadar içilenlerden değil ama mutluluktan sarhoş olmuşlardı.

Nefis bir mehtap eşliğinde yemeklerini yediler. Bu arada eski kaptan tekneyi gezerek kardeşini teftiş etmeyi ihmâl etmedi. Bir ara, makyajına bakmaya aşağı inen Ekim’in arkasından giden Gürkan, kamaranın kapısını usulca açarak sevdiği kızı kollarına aldı. Zaten verdikleri kararla çok heyecanlı olan Ekim, Gürkan’a sımsıkı sarıldı.

“Ne oldu Ekim? İstersen yukarı çıkmayalım, burada kalalım, bu benim çok hoşuma gider.”

“Çok kötüsün Gürkan. Çok mutluyum. Nihayet evleneceğiz.”

“Neyse ki sen eskiye göre çok değiştin. Şimdi senden de seni öpmemi istediğine dair sinyaller alabiliyorum.”

“Aslında benim çok önce aldığım bir karar vardı ama gerçekleşmedi.”

“Nedir o?”

“Bunu ancak evlendiğimiz zaman sana söyleyeceğim.”

“Çok zalimsin. Daha iki ay var.”

“Olsun. Bizkaç senedir nişanlıyız, bu da geçer.”

“Ama hiçbir şey seni öpmemi engelleyemez.”

“Tabii ama küçük bir öpücük. Herkes senin benim peşimden geldiğini biliyor” dedi ama aslında hiç de küçük bir öpücük olmadı bu. Dakikalar sonra ayrıldıklarında ikisi de bunu bitirmeyi hiç istemiyorlardı.

“Haydi sevgilim, ben önden çıkayım. Sen birkaç dakika sonra gelirsin.”

Gürkan’ın çıkışından iki dakika sonra Sevin yanına geldi. Onun da gözleri pırıl pırıl parlıyordu.

“Benimle birlikte Ediz de aşağı indi, inanılmazdı.”

Ekim hayretle kardeşine baktı.

“Nasıl yani yoksa Gürkan da burada mıydı?”

Ekim cevap vermedi ama yanaklarının kızarması Sevin’e her şeyi söyledi.

“Farkında mısın, ilk defa ikimiz aynı anda öpüştük?”

“Ve bu çok güzeldi. Keşke yalnız olsaydık.”

“Hadi yukarı çıkalım. İyi ki sen yanıma geldin. Böylece belki kimse bir şey anlamaz.”

Gerçekten de herkes alkolünde etkisiyle, neşe ve kahkahalar eşliğinde sohbet ediyordu.

“Hadi bakalım, yarın işi olanlar işe gidecekler. Biz yaşlılar için sorun yok ama…”

Nedim Beyler ve Servet Hanım gittikten sonra teknede biraz daha oturup eve döndüler. Aslında hem Sermin Hanımlar hem de Seher Hanımlar eve döneriz diye düşünmüşlerdi ama alkol sorun olacak diye hep beraber burada kalmaya karar verdiler.

Odalarına çekildikten sonra:

“Ekim sen hâlâ Gürkan’a çok katı davranıyor musun?”

Ekim kızararak kardeşine döndü.

“Aslında eskisi gibi davranmıyorum. Gürkan’la evde yalnız bile kaldık. Ama sana söylediklerimden sonra istesem de rahat olamadım. Ama bir gün, fakülteden sonra holdinge gitmiştim. Belki hatırlarsın çok fena migrenim tutmuştu ve toplantıdan çıkıp eve gelmiştim.”

“Evet hatırlıyorum. Tesadüfen o gün ben de oradaydım ve seni hiç o kadar kötü görmemiştim.”

“İşte o gün ofisten çıkmadan Gürkan’ı aramıştım, eve gidiyorum diye. Eve gittim, hemen bir duş aldım ve saçlarımı bile kurulamadan ilaç alıp yattım. Uyumuşum. Kapının sesiyle uyandım. Gelen Gürkan’dı. Kapıdan girdi, bana baktı ve beni kucakladığı gibi içinden çıktığım dağınık yatağıma geri götürüp yatırdı. Beni uyandırdığı için üzülmüştü ama aslında başım çok daha iyiydi. Sonra ısrar edip başıma ve sırtıma masaj yaptı bir süre. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama tekrar uyumuşum. Uyandığımda Gürkan’da yanımda uyuyordu. Hemen fırlayıp oturdum. Bu hareketim neticesi sarsılan yatakta Gürkan da uyandı. Ve o gün her şey olabilirdi ama…”

“Ee susma lütfen sonra ne oldu, anlatsana.”

“Sevin lütfen. Ben böyle şeyleri açık açık konuşamıyorum biliyorsun.”

“Neden olmadı, bari onu söyle.”

“Gürkan, ‘Senin sonradan pişman olacağın bir şeyi yapmak istemiyorum. İznin olursa ben gitmek istiyorum’ dedi ve gitti.”

“Hay Allah, kim bilir çocukcağız ne haldeydi ki hemen çıkıp gitti. Sonra bir daha olmadı mı?”

“Hayır. Hadi artık uyuyalım. İyi geceler.”

“Sana da iyi geceler. Dilerim rüyanda Gürkan’ı görürsün.”

Biraz sonra Sevin’in uykuya daldığını hissetti Ekim. Gözlerini kapatıp kardeşine anlatamadığı o günü düşünmeye başladı.

Gürkan’a kapıyı açtığı anda, onun kendisine çevrili bakışlarından bir anda kendini çırılçıplak hissetmişti.

“Aman Allah’ım!”

“Çok affedersin Gürkan, saçlarımı bile kurutmadan yattım, herhalde çok kötü görünüyorumdur, ne olur kusura bakma.”

“Nasıl göründüğünü hiç bilmiyorsun, değil mi?” diyerek genç kızı kucakladığı gibi odasına boy aynasının karşısına getirerek usulca yere bıraktı. Ekim aynadaki görüntüsüne baktı. Yanakları pembe pembe olmuştu. Saçları dağınık ama çok hoş görünüyordu. Bluzunun bir omuzu aşağı doğru kaymıştı.

“Sen benim hayallerimden çok daha güzel ve seksisin.”

Ekim’in arkasından gelerek genç kızı kollarının arasına alıp, kendine çevirdi. Sonra önce yanaklarına ve burnuna minik öpücükler kondurduktan sonra dudaklarına uzandı ve derin, acele etmeden uzun uzun öptü. Tekrar kucaklayarak Ekim’i yatağına yatırdı.

“Şimdi sana çok güzel bir masaj yapacağım. Göreceksin çok iyi gelecek.”

Önce şakaklarını, alnını ovdu, sonra sırtına masaj yaptı. Dakikalar sonra Ekim tekrar uykuya daldı. Uyandığında hava hafif kararmaya başlamıştı. Yanına döndüğünde hayretle Gürkan’ın uyuduğunu gördü. Sonra nasıl uykuya daldığını hatırladı. Ve sevdiği adamı seyretmeye başladı. Belki de bakışlarını hisseden Gürkan gözlerini açtı.

“Uyanmışsın. Nasılsın?”

“Çok iyiyim. Başım tamamen geçmiş.”

“Çok sevindim o zaman yarım kalanı tamamlayabiliriz, değil mi?”

Ekim sadece gülümsedi ve kendisini, kollarının arasına alan Gürkan’a bıraktı. Önce uzun uzun öpüştüler sonra Gürkan genç kızın bluzünü omuzlarına doğru sıyırarak boynunu, göğüslerini minik öpücüklere boğdu. Bluzünü başından geçirerek çıkardıktan sonra Ekim’in gözlerine baktı. Gözleri yarı kapalıydı ve simsiyah görünüyordu ama ağzı adeta davet eder gibi aralanmıştı. Kalın ve boğuk bir sesle Gürkan’ın ismini tekrarlıyordu. Genç adam derin bir iç çekişle tekrar bu güzel ağıza uzanarak öpmeye başladı. Artık ikisi de nefes nefeseydiler. Ekim de aynı tutkuyla karşılık veriyordu. Gürkan genç kızın şortuna uzandığı anda onun irkildiğini hissederek doğruldu ve Ekim’in yatağın üzerinde duran bluzünü alarak genç kızın omuzlarına koydu.

“Giyin Ekim. Ben biraz daha burada kalırsam Sevin’e yakalanacağız.”

“Sevin çiftliğe gidecek bu akşam.”

“Ben gitmeliyim. Senin daha sonra pişman olacağın bir şey yapmayalım.”

“Gitme, beraber yemek yiyelim.”

“Ben çok geç yemek yedim. Zaten incelemem gereken bir dosya getirdim yanımda ona bakmalıyım. Dün gece de pek uyuyamadım. Gitsem iyi olacak.”

Ekim Gürkan’ı uğurladıktan sonra yatağa uzanıp yaşadığı güzel dakikaları tekrar tekrar düşündü.

O günden sonra Gürkan bir daha böyle bir ortam yaratmamaya özen göstermişti.
 

*

 
Sabahleyin kahvaltı faslından sonra Hacer Hanım, ortalığı bir güzel topladıktan sonra hep beraber evden çıktılar.

Ekim, holdingde kendi odasına doğru yürürken Servet Hanım’ın kendisini beklediğini haber verdiler. Çantasını bırakıp anneannesinin yanına gitti.

“Günaydın anneanne, erken gelmişsiniz.”

“Heyecandan uyuyamadım kızım. Beni çok mutlu ettiniz. Bugün hemen bizim organizasyon şirketiyle konuşup program yapalım. Biliyorsun onlar çok yoğun oluyorlar, beklemeyelim. Sen Gürkan’ı, Sevin’i ara öğleden sonra buluşalım Gülgün Hanım’la görüşelim. Sanırım oraya gitmemiz gerekecek.”

“Ararım anneanne. Gülgün Hanım’ı ben mi arayayım?”

“Yok kızım, ben ararım. Programı doluysa bile bana hayır demez.”

Ekim telefonunu çıkarıp önce Sevin’i aradı. Kardeşiyle konuştu. Sonra da Gürkan’ı aradı.

“Anneanne, Sevin’in bir görüşmesi varmış, bitirince gelecek. Ediz’e de haber verecek. Gürkan da birazdan bir toplantıya girecekmiş, ‘Çıkmam öğleni bulur’ dedi. Yani öğleden sonra gitsek iyi olacak.”

“Tamam. Ben Gülgün Hanım’ı arayayım, öğleden sonra bizi beklesin.”

“Ben odama geçiyorum, yemekte görüşürüz.”
 

*

 
Ekim, masanın üstündeki dosyalardan birini alarak çalışmaya başladı. Sonra aklına balayı fikri gelince hayâllere daldı. Yalnız balayına çıkmak çok güzeldi ama beraber giderlerse daha çok eğlenecekleri de kesindi. Bu konuyu Sevin’le ve Gürkan’la konuşmaya karar vererek çalışmaya devam etti.

Çalışmaya öylesine dalmıştı ki anneannesinin kapıyı açıp içeri başını uzatarak “Hadi kızım, yemeği birlikte yiyelim” diyen sesiyle irkilip saatine baktı.

“Hiç farkında değilim, saat neredeyse 1 olmuş. Siz çıkın ben hemen geliyorum.”

Onlar yemeklerini yerlerken önce Gürkan geldi.

“Sabahleyin kahvaltı etmedim, açlıktan ölüyorum.”

“Şansına sevdiğin yemekler var. Kadın budu köfteyi sen seviyorsun, bense aç kalmamak için yiyorum. Ama pilav çok güzel. Salata da harika.”

“Bakın Ediz’le Sevin de geldiler.”

“Afiyet olsun. Aman dalyan köfte mi yiyorsunuz? Ben sadece salata ve pilav isterim.”

“Aşk olsun Sevin. Köftelerin şahına laf etme. Ben bayılırım.”

“Hah işte. Demek neymiş bu yemeği daha çok erkekler seviyormuş.”

Sonra masada sesler kesildi, herkes yemeğine odaklanmıştı.

“Anneanne Gülgün Hanım kaçta bekliyor bizi?”

“Yemeğimiz bitince gideriz kızım.”

Organizasyon şirketi, daha önce holding binasındayken sonra daha büyük bir yere ihtiyaç duyulduğu için hemen karşılarındaki bir binaya taşınmışlardı. Asansörle aşağı inip yürüyerek Hayal Organizasyon’a geçtiler. Gülgün Hanım kendilerini kapıda karşılayıp buyur etti.

“Sizi burada görmek çok güzel, hoş geldiniz.”

“Merhaba Gülgün Hanım, nasılsınız? Bize sizin yardımınız gerekiyor. Torunlarım yakında evlenecekler ve benim evin bahçesinde bir kır düğünü yapmayı istiyorlar.”

“Çok güzel. Size değişik alternatifleri gösterelim. Önce bir şeyler ikram etsem.”

“Ne dersiniz çocuklar vaktiniz var mı? Birer kahve içelim mi?”

“Ben öğleden sonrayı bu işe ayırdık diye düşünüp otelden öyle ayrıldım, yani sorun yok.”

“Senin acelen var mı oğlum?”

“Yok anneanne. İçeriz tabi.”

Gülgün Hanım’ın odasına geçerek kahvelerini içerken kendilerine uzatılan katalogları incelediler. Daha sonra kendilerine gösterilen sandalye süslemelerinden, çiçek seçimine, masa dizaynına, kullanılacak yemek takımlarından, verilecek yemek menüsüne kadar seçmeleri saatlerini aldı. Oradan çıkıp tekrar holdinge döndüklerinde, Servet Hanım’ın yeni sürprizi ile karşılaştılar. Yine holdingin bünyesinde olan Tam Tur Seyahat Acentesi’nin genel müdürü kendilerini beklemekteydi.

“Süerdem Bey, sizi beklettik mi?”

“Rica ederim hanımefendi.”

“Buyurun benim odama geçelim. Çocuklar siz de benimle gelin. Madem bugünü bu işe ayırdınız, siz orada gerekli seçimleri yaparken ben de Süerdem Bey’den birini göndermesini istedim ama kendisi gelmiş, eksik olmasın.”

Odaya geçip oturdular.

“Herhalde düğünden sonra balayına gidersiniz, diye düşündüm. Belki beraber belki ayrı ayrı gidersiniz. Belki de bir yerleri belirlediniz bile. Ama Süerdem Bey sizlere çeşitli seçenekler sunabilir. Siz bu konularda konuşup karar verirsiniz. Şimdi benim bir görüşmem var, oradan da eve geçerim. Size kolay gelsin.”

Servet Hanım böyle söyleyerek yanlarından ayrıldı.

“Nasıl bir gezi düşünürsünüz? Adalara mı gitmek istersiniz, heyecanlı bir Afrika turu mu düşünürsünüz? Neyse ben kafanızı karıştırmadan sözü sizlere bırakayım.”

“Öncelikle madem düğünümüz beraber olacak, balayına da birlikte gidelim diyorum ben, ne dersiniz?”

“Ben de Sevin gibi düşünüyorum. Sizler ne düşünürsünüz bu konuda?”

“Bence gayet güzel olur. Sen ne dersin Ediz?”

“Bence de çok güzel bir fikir. Daha çok eğleneceğimiz kesin.”

“Şimdi ben bir fikrimi söyleyeyim. Bence öyle Kanarya Adaları, Afrika falan yerine gayet romantik bir Paris turu yapalım.”

“Ekimciğim güzel bir fikir, ilave olarak ben bir teklifte bulunmak istiyorum. Paris’e gidelim ama bir haftadan fazla kalmayalım. Döndükten sonra işlerimizi ayarlayıp 10 gün yine dördümüz tekneyle açılalım.”

“Harika bir fikir Gürkan. Gerçi bu gezi Ediz’in ne kadar hoşuna gider bilmiyorum ama.”

“Yoo hayır. Çok hoşuma gider. Neticede onca yıldan sonra denize çıkmayı özledim.”

“O zaman Süerdem Bey, siz bize güzel bir Paris turu ayarlayın. O arada gidilecek yerleri falan da ayarlarsanız çok iyi olur.”

“Merak etmeyin. Size özel bir tur düzenleriz. Bütün organizasyonu da yaparız. Ne zaman çıkacaksınız?”

“Ağustos’un 26’sında düğünümüz olacak, o zaman 27’sinde uçabiliriz.”

“Ben tüm programı hazırladıktan sonra size ileteceğim. Sizlerle tanışmak güzeldi. Şimdiden mutluluklar diliyorum.”

Süerdem Bey gittikten sonra:

“Eee hazır bir araya gelmişken hadi beraber yemeğe çıkalım, oradan da bir yerlere kaçarız.”

“Valla çok iyi olur. İşten güçten bayağı asosyal olduk. Bizim çocukları arayalım bakalım nerelere takılıyorlar, biz de yanlarına gideriz.”
 

*

 
Tek arabayla Nişantaşı’na çıktılar. Arabalarını otoparka bıraktıktan sonra biraz değişiklik olsun biraz da vakit geçsin diye gidecekleri restorana doğru yürümeye başladılar. Yanlarından geçenler önce dikkatle kendilerine bakıyor sonra dönüp bir de arkalarından bakıyordu. Belli ki insanlar kim olduklarını merak ediyorlardı. Onlar nasıl göründüklerinin farkında değildiler ama çok güzel iki kız ve yanlarında çok yakışıklı iki erkek, dikkat çekmeyecek gibi değildi.

Uzun zamandır fırsat bulup alışverişe çıkamadıkları için bu yürüyüş sırasında bayağı bir şeyler aldılar. Nihayet yemeğe oturduklarında oldukça yorulduklarını fark ettiler.

“Aylar var ki böyle maksatsız, dilediğince dolaşmamıştım ama değdi vallahi. Aldıklarımı çok sevdim. Sana aldığımız pantolon ve ceket de çok güzel oldu aşkım.”

“Böylece ilk beraber alışverişimizi de yapmış olduk. Bak Ekimciğim daha evlenmeden evlilik provalarına başladık.”

“Ama gördüğüm kadarıyle sen pek hoşnut değildin bu işten.”

“Öyle değil yani bana almamıza gerek yoktu. O alışverişin giyin soyun faslı var ya onu hiç mi hiç sevmiyorum.”

“Ben de sevmiyorum ama bak, Ediz hayatından gayet memnun.”

“Oradan öyle mi görünüyor Ekim? Sen onu bir de bana sor. Gürkan sen bir kere denedin ve aldın. Sevin bana 3 pantolon denetti, nihayet alabildik.”

Sonunda gidecekleri restorana ulaştılar. Yemeklerini aheste aheste yiyerek biraz dinlenmeye çalıştılar. Gürkan’ın telefon ederek arkadaşlarıyla buluşmak için sözleştikleri kulübe gitmek ve de ellerindeki alışveriş poşetlerini bırakmak için arabayı park ettikleri otoparka gittiler.

Kulübe geldiklerinde saat henüz nispeten erken olduğu için fazla kalabalık yoktu. Kendilerine güzel bir köşe seçerek oturdular. Bir saat sonra hem arkadaşları gelmiş hem de kulüp yükünü almıştı. Ekim, yüksek topuklarla yaptıkları yürüyüşten sonra ayaklarının ağrısı yüzünden pek ortama ayak uyduramıyordu. Bir iki kadehten sonra ancak kendine gelebildi. Sevin her zaman olduğu gibi durmadan dans ediyordu. Bir ara Ekim’in yanına oturduğunda, Ekim hayretle kardeşine döndü.

“Sana inanamıyorum Sevin. Ben ayaklarımın acısından ayakta duramayacak kadar yorgun hissediyorum, sen oturmadan dans ediyorsun. Canın acımıyor mu?”

Sevin, Ekim’in söylediklerine gülerek yere doğru uzanıp eline aldığı ayakkabılarını gösterdi.

“Deli miyim? Bak ayaklarım son derece rahat.”

“Sana inanmıyorum. Yalınayak mısın?”

“Tabii ki hayır. Kulübün girişinde küçük bir stant var. Böyle pabet satıyorlar. Yani bizim gibi rahatsız olan bayanlar için düşünülmüş bir hizmet ama bugüne kadar kimse bu hizmetten yararlanmamış. İlk defa ben satın aldım, bak ayağıma.”

“Valla pes. Nasıl gördün?”

“Ediz’in dikkatini çekmiş. Ben ağrıdan şikâyet edince gidip aldık. Sen oturduğun için düşünemedim. İstersen sana da alalım.”

“Yok ben şimdi iyiyim. Hay Allah ben de neler düşündüm. Senin çıplak ayakla dans ettiğini zannettim.”

“İnan onu bulamasaydım çıplak ayakla da dans ederdim.”

“Hiç okuldan bir talebenle karşılaşmaktan falan çekinmez misin?”

“Yoo. Niye, ne var ki bunda.”

Ayakları dinlenince Gürkan’ı kırmayıp dans bile etti Ekim.

Saat epey ilerlemişti. Gürültüden başına ağrı giren Ekim kimsenin keyfini kaçırmak istemediğinden sessizce oturuyordu.

“Bu gürültü sana dokunmadı mı sevgilim? İstersen artık kalkalım.”

“Çok sevinirim Gürkan. Yarım saattir falan feci ağrımaya başladı başım.”

“Niye söylemiyorsun tatlım? Hadi hazırlan. Ediz artık kalkalım mı?”

“Tabii tabii. Biz de onu konuşuyorduk. Hadi arkadaşlar, sizlere iyi geceler.”

“İyi geceler.”

“Ya Gürkan, hep beraber çıkıp gelin. Karabatak gibi yok oluyorsunuz. Özletiyorsunuz.”

“Söz. Bu sefer arayı açmayacağız.”

“Hadi canım. Şimdi de düğün telaşınız var. Ha bak, bizim yapacağımız bir şeyler olursa alo demen yeterli kardeşim.”

“Sağol, görüşürüz.”
 

*

 
Eve geldiklerinde saat 03.00’tü. İkisi de üstünü değiştirip yatağa zor attılar kendilerini.

Ertesi gün, koşuşturma ile geçen saatlerden sonra, akşam eve bir poşet dergiyle geldi Sevin. Ne kadar gelinlik modeli varsa hepsini almıştı. Acele yemeklerini yiyip dergileri ellerine aldılar.

Saatler sonra ikisi de kararını vermiş görünüyordu. Sevin kabarık etekli bir gelinlik Ekim’se aşağı doğru kloş inen bir gelinlik modelini beğenmişti.

“Yarın ben Gürkan’a, sen de Ediz’e gösterirsin, bakalım beğenecekler mi? Sonra istersen yarın akşam gidip annelerimize gösterelim. Hem annem bakalım modeller hakkında ne söyleyecek. Belki annemin daha ilginç bir önerisi olabilir.”

“O zaman, yarın akşam seninle ofisten çıkışta buluşuruz direk annelerimizin yanına gideriz önce. Ben de Sermin anneye gösteririm, bakalım ne diyecek. Sonra ben arabayı alır giderim, sabah da ben seni gelir alırım.”

“Dur bakalım. Yarın karar veririz. Ama bir an önce anneme göstermemiz lazım ki o da hazırlıklara başlasın. Daha hiçbir şeyden haberleri yok. Bu arada biz evlenince burada oturacağımıza göre burada da bazı tadilatlar gerekecek. ‘Nazan anne restorasyon işini kimseye bırakmaz’ diyor Gürkan.”

“Ya sen beğenmezsen.”

“Çok zevkli, kesin beğenirim. Sen onların evini görmedin. Tamamen Nazan anne karar vermiş tüm değişikliğe, çok güzel evleri. Zaten değişikliklere beraber karar veririz herhalde. Sizin ev bitti mi?”

“Evet çok güzel oldu. Müştemilatla ilgisi kalmadı. Yani binanın dışı aynı ama içi olduğu gibi değişti.”

“Bitmeden göstermedin, artık ilk gidişimizde bakarız.”

“Biraz daha eksiği var ama artık görebilirsin.”
 

*

 
Sabahleyin, Gürkan kendi odasına geçmeden Ekim’e uğradı. Ekim büyük bir merakla, seçtiği gelinlik modelini gösterdi. Gürkan modeli çok beğendi. Zaten daha Ekim bu demeden, o sayfayı açtıklarında “Bu model çok güzel” diyerek Ekim’in beğendiği modeli göstermişti. Böylece kesin karar verilmişti.

Akşam üstü Sevin, Ekim’in yanına geldi ve birlikte çıktılar. Artık yaz sıcakları başlamıştı. Bu taraflarda yazlıkları olanların yarattığı trafik hayli yoğundu. Ama iki genç kız gelinlik modelleri hakkında konuşurlarken trafiğin yoğunluğu pek umurlarında değil gibi görünüyordu.

Haber vermeden gittikleri için Sermin Hanım’ı bahçede çiçeklerle meşgulken yakaladılar.

“Çocuklar, ne güzel sürpriz. Hoş geldiniz. Tahir, Hacer Hanım, bakın kimler geldi.”

Tahir Bey de arka bahçeden dolaşarak geldi.

“Biraz önce seni düşündüm kızım, hoş geldiniz.”

“Ne diye beni düşündün babacığım?”

“Eskiden okuldan dönüşünü bile sabırsızca beklerdik, şimdi günlerce görmüyoruz diye içimden geçirmiştim. Ne iyi ettiniz.”

“Babacığım daha 2 gün önce beraberdik.”

“Öyle söyleme çocuğum, her gün gelsen biz yine hasretle yolunu gözleriz.”

“Bizi hiç gören yok tabii.”

“Aşk olsun kızım. Söylediklerimiz ikiniz için de geçerli.”

“Ah benim kuzum gelmiş. Hoş geldin kızım. Sen de hoş geldin güzel kızım.”

“Eh neyse ‘güzel kızım’ diyerek kendini affettirdin Hacer teyze.”

Hemen dergileri çıkartıp seçtikleri modelleri Sermin Hanım’a gösterdiler.

“İkisi de çok güzel ama ben ufak tefek değişikliklerle onları çok daha güzel hâle getirebileceğimi sanıyorum. Sevin senin straplezini zenginleştirelim. Ekim sana da üstüne bir kap yapalım.”

“Anneciğim artık karar senin.”

“Hadi ben kaçayım.”

“Kal kızım, yemek yiyelim, sonra gidersin.”

“Gideyim. Evimde bazı eksikler var onları not alayım. Hem de yemeği bizimkilerle beraber yiyeyim.”

“Sabah fazla gecikme Sevin. Giderken de trafik vardır.”

“Tamam canım, hadi hoşça kalın.”
 

*

 
Sevin gittikten sonra Sermin Hanım eline kâğıt kalem alarak Ekim’in gelinlik modelini düşündüğü şekliyle kâğıda döktü.

“Anneciğim sen bir harikasın, çok çok güzel oldu.”

“Senin gelinliğin eteği çok sade onun için dikkatleri üzerine toplayan bir şey lazım üstüne. Bu kabın üstüne minik gonca güller koyalım. Aynı goncalardan minik bir kep yapıp duvağı ondan sarkıtırız. Olur olur, çok güzel olur. Kafamda tasarladım bile. Sevin’inkini de minik taşlarla süsleriz.”

İçeri geçtiler. Hacer Hanım verandaya masayı hazırlamaya başlamıştı bile.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nimet Canbayraktar
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan