Yaşamın Sunduğu Mucizeler

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | 18

28 Şubat 2022

Roman: | Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 18 | Yazan: Nimet Canbayraktar

 

İndeks

Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 1
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 2
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 3
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 4
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 5
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 6
Yaşamın Sunduğu Mucizeler: | Bölüm 7
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 8
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 9
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 10
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 11
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 12
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 13
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 14
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 15
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 16
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 17
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 18
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 19
Yaşamın Sunduğu Mucizeler | Bölüm 20

 
 

İçeri geçtiler. Hacer Hanım verandaya masayı hazırlamaya başlamıştı bile.

“Tamam yavrum, acele etme. Baban şimdi sen geldin diye ızgara yapar. Şimdiden ateşi yakmıştır bile. Ben pazartesi günü şirkete gideyim de sizin kumaşları falan aldırayım. Burada çizer hazırlarım, gidince hemen gerekli işleri yaparız. Neyse hadi kızım. Sen bana bakma ben sesli düşündüm.”

“Ekim odasına çıktı, elini yüzünü yıkayıp üstünü değiştirdi. Bu odayı çok seviyordu. Buraya ailesinin yanına gelince içini bir huzur dolduruyordu adeta. Bazı akşamlar yatağında yatarken annesinin kapıyı aralayıp, ‘Uyudun mu kızım?’ diyen sesini, babasının ‘Bugün neler anlatacaksın bakalım’ diye takılışlarını özlüyordu. Onların yanında olmak çok hoşuna gidiyordu. Ama hayat buydu. Hiçbir şey değişmeden kalamıyordu.

Yemeklerini yediler, kahvelerini Ekim yaptı. Sonra onlara anneannesinin nasıl her şeyi planladığını, düğün hazırlıklarını, balayı programını anlattı.

“Kadıncağız hâlâ sizi memnun etmeye çalışıyor. Hoş görmek lazım. Nasıl işleriniz çok yoğun mu? Gürkan hayatından memnun mu?”

“İşler çok baba. Gürkan işini severek yapıyor. Anneannemin kafasında yine bir şeyler var.”

“Eh, yakında işleri tamamen size bırakırsa hiç şaşırmam.”

“Yapma baba, daha çok erken.”

“Kızım, işinizi ne kadar severek yaptığınızı görüyor. Gürkan zaten işletme mezunu, konuya hâkim olduktan sonra gerekli donanıma ve tecrübeye sahip. Neyse bunları konuşmak için erken. Bak kızım benim aklıma ne geldi. Sizin nikahı 1-2 gün önce teknede aile arasında yapsak diyorum. Düğün günü o telaş olmasa. Biz annenle konuştuk da. Ne dersin?”

“Çok güzel bir fikir. Aaa çok iyi düşünmüşsünüz babacığım. Harika olur. Kıyafet ne yaparız o zaman anne?”

“Sorun değil meleğim. Annen halleder. Hatta şimdiden söyleyebilirim. Size güzel birer tayyör dikerim. Çok da güzel olur. Biraz nostalji güzel olmaz mı, ne dersin?”

“Çok güzel, ben bunu Gürkan’a söyleyeyim bakalım ne diyecek.”

Gürkan eve henüz gelmişti. Ekim babasının teklifini anlattı.

“Çok güzel bir düşünce. Tahir baba doğru düşünmüş, o gün karmaşa olacağına önceden nikah. Ben çok sevdim bu fikri.”

“O zaman bizce okey. Bakalım Sevin ne diyecek ama herhalde onların da hoşuna gidecektir. Hadi tatlım kapatıyorum, yarın görüşürüz.”

“Tamam aşkım, öpüyorum.”

“Babacığım Gürkan’ın çok hoşuna gitti bu fikir. Ben şimdi de Sevin’i arayayım, bakalım onlar ne diyecek.”

Sevin de bu teklifi çok beğendi ve Ediz’e sorarım ama onun da bizim gibi düşüneceğine eminim, harika olacak diye kararını bildirdi.

“Oldu baba. O zaman düğünden 2 gün önce nikah törenimiz teknede olacak demektir. Anneciğim ben hiçbir şey söylemiyorum kıyafet konusunda, sen nasıl istersen öyle hazırlat.”

“Merak etme yavrum. Kafamdan tasarladım bile. İkinize de birer tayyör. İçlerine de straplez birer bluz. Çok şık olur.”

Uzun süre denizi seyrederek oturdular.

“Evi hiç özlemiyor musunuz?”

“Pek özlediğimizi söyleyemeyiz, deniz burada da var. Açık hava, mis gibi tertemiz. Üstelik bahçeyle uğraşmak çok hoşumuza gidiyor. Hacer Hanım bahçeden kopardıklarıyla yemek yapmaya bayılıyor. Üstelik evi satsaydık belki özler arardık ama şimdi senin orada olman hoşumuza bile gidiyor.”

“Çok iyi o zaman. Ama şimdiden söylüyorum. Biz evlendikten sonra da istediğiniz zaman gelip kalabilirsiniz. İnanın ben çok sevinirim.”

“Hayırlısı ile siz evlenin hele bir kızım. Merak etmeyin yarın öbür gün torunlarımız olunca siz istemeseniz de biz dayanamaz sık sık geliriz.”

“Aşk olsun babacığım. Beni özleyip gelmeyeceksiniz yani.”

“O nasıl söz, güzel kızım. Sor bak annene, senin adının geçmediği bir an var mı bu evde. Hacer Hanım bile yaptığı yemekleri, tatlıları ya da kurabiyeleri, ‘Kuzucuğum olsa şimdi bayılırdı’ diyerek getiriyor masaya.”

“Siz benim canımsınız. Sizleri çok seviyorum.”

“Biz de seni çok seviyoruz ve seninle gurur duyuyoruz.”

“Ben artık yatsam, malum sabah erken yola çıkmak lazım. Artık yaz trafiği yollar kalabalık.”

“Haklısın kızım. İyi geceler.”

“İyi uykular kızım.”

“Hadi hepinize iyi geceler.”

Ekim kafasından nikah günü programı yaparken uykuya yenildi.
 

*

 
Kahvaltıya yeni başlamışlardı ki Sevin geldi.

“Günaydın, akşamki davetinize şimdi geldim. Yani sizinle yapabilmek için kahvaltı etmeden geldim. Umarım geç kalmamışımdır.”

“Gel kızım gel, biz de şimdi başladık daha. Bak Hacer Hanım servisini getirdi bile.”

“Bak, sen de seversin, Hacer Hanım tereyağda yumurta yaptı.”

“Oh harika. Sonra holdinge kadar yürüyerek gitsek ancak yakarız ama olsun. Hacer teyzeyi mi kıracağız.”

“Hele bir yemeyin de göreyim.”

“Yok yok, sen hiç merak etme Hacer teyzeciğim. Bu nikahı ayrı gün yapma fikrini bizimkiler de, Ediz de çok beğendi. Çok iyi düşünmüşsünüz. Ama şimdi bir de nikah kıyafeti düşünmemiz gerekecek.”

“Doğru söylüyorsun ama o kısmı ile annem ilgilenecek. Ne yapacağına karar bile verdi.”

“Bana da söylesene Ekim.”

“Ben anlatayım kızım. İkinize de birer tayyör dikeceğim.”

“O nasıl şey Sermin anne?”

Sevin’in komik yüz ifadesi ile söylediği bu sözler hepsini güldürdü.

“Yani etek ceket takım dikeceğim, içine de şöyle frapan renkte birer bluz.”

“Aaa çok tuttum. Eski filmlerde görüyorum ben öyle. Audrey Hepburn’un bir filmini izlemiştim. Hep böyle takımlar giyiyordu bayılmıştım. Sen bir harikasın Sermin anne.”

“Hadi bakalım. Yolcu yolunda gerek. İnşallah çok tıkanmaz yol.”

“Boş ver Ekim. Nasıl olsa kendi işimize gidiyoruz. Yani yarı patron sayılırız.”

“Duyuyorsunuz, değil mi?”

“Eh kızım doğru söze ne denir. Sen akademiye mi gidiyorsun Sevin?”

“Yok, akademide işim yok. Holdingte takılıyorum. Anneannemin isteği üzerine, bugün toplantıya katılacağım.”

“O zaman sizlere kolay gelsin. Yine bekleriz.”

“Hoşça kalın anneciğim, babacığım, Hacer teyzeciğim.”
 

*

 
Yol düşündüklerinden daha iyiydi.

“Herhalde hafta sonları çok kötü oluyor yollar, vaktinde şirkette olacağız. Yani patronluk yapamayacaksın kardeşim.”

“Olsun, ben öyle hissediyorum, sen ne söylersen söyle.”

“Yoo aslında sen doğruyu söylüyorsun. Neticede akademide patron sensin ama benim için biraz farklı.”

“Aman kardeşim sen benim gevezeliğime bakma. Balayımız harika olacak ama. Önceleri sen beni birtakım şeylerde frenliyorsun diye sana biraz kızıyordum ama şimdi evlenmeyi büyük bir heyecanla beklemek çok hoşuma gidiyor.”

“Düğün gecesi çiftliğe mi gideceksiniz?”

“Bir şey düşünmedim ama otelde kalmayı tercih ederim. Biliyorsun yok bilmiyorsun. Biz Ediz’le konuştuk. Ediz otelde bize bir daire hazırlatacak. Klasik otel odası gibi değil de daha özel eşyalar falan. Her gün çiftliğe gidip gelmek zor olacak diye işimiz geç bittiği akşamlar ya da bir yerlere gittiğimizde orada kalacağız.”

“Çok iyi. Haklısın; her gün git, sabah gel zor. Aslında siz buradan bir ev mi tutsanız acaba?”

“Böylesi daha rahat. Yemek derdi yok, temizlik yok.”

“Oh, iyiymiş valla. Çok iyi düşünmüşsünüz. Sana anneannem personel yemeğini söyledi mi?”

“Evet, evinin bahçesinde bütün personele yemek verdiğini anlatmıştı.”

“İşte bir hafta sonra bahçede barbekü partisi var.”

“Allah. Tanımadığımız daha bir sürü insan var. Hepsiyle tanışacağız desene.”

“Evet, hazırlıklar şimdiden başladı. Sana kendisi söylemek istemişti ama unuttu herhalde.”

“İhtimal bugün söylemeyi düşünüyor. Benim bu günkü toplantıya katılmamı istemek için aradığında sana söyleyeceklerim var dedi, herhalde bunu kastetmiştir.”
 

*

 
Tam vaktinde Holdinge geldiler. Arabadan indikleri sırada Servet Hanım’ın arabası da geldi.

“Günaydın anneanne.”

“Günaydın güzel kızlarım. Sevin, seni buralarda pek göremiyoruz. Çağırmasak gelmiyorsun.”

“Anneanneciğim, benim de işlerim bitmiyor ki… Okul tatil ama bir sürü yaz kursu var. Her gün muntazam gitmem gerekiyor.”

“Tabii kızım. Ben özlediğim için söylüyorum. Ekim, senin sesin çıkmıyor kızım.”

“Düşünüyorum anneanne. Yukarı çıkalım size anlatacaklarımız var.”

Hep beraber Servet Hanım’ın odasına geçtiler ve sabah kahvelerini içerken Ekim nikah için aldıkları kararı anlattı anneannesine.

“O zaman bir kokteyl verelim.”

“Kimse olmayacak ki biz bizeyiz.”

“Olsun kızım. Özel bir gün neticede. Ben Gülgün Hanım’la konuşayım. Tekneyi o gün onlar hazırlasınlar. Hafif kanepeler falan. Güzel bir gün olur. Ne zaman düşünüyorsunuz?”

“İki gün önce yani 24 Ağustos’ta nikahı yapalım. İnşallah tarih sorun olmaz.”

“Olmaz olmaz, bir şekilde hallederiz.”

“Anneanne siz bana bir şey söyleyeceğinizi ima ettiniz. Yanlış anlamadım, herhalde değil mi?”

“Doğru anlamışsın Sevin.”

“Bir hafta sonra bizim bahçede personel yemeğimiz olacak. Cumartesi günü. Sen ona göre kendini ayarlarsın artık. Onu haber vermek istemiştim. Biliyorsunuz ben bu yemeğe hepinizin katılmasını istiyorum. Ediz oğluma da haber ver, programını ona göre yapsın.”

“Çok kalabalık olur herhalde.”

“Evet, bayağı kalabalık oluyor, bu sırf holding personeli ve aileleri. Daha çok sizi tanısınlar diye istedim.”

“Ediz’in yanına gideceğim toplantıdan sonra, o zaman söylerim.”

“Anneannem mazeret kabul etmiyor, diye de söyle.”

“Peki.”

“Servet Hanım, herkes geldi, siz bekleniyorsunuz efendim.”

“Hadi hanımlar, beyleri daha fazla bekletmeyelim.”
 

*

 
Toplantı bittiğinde öğlen olmuştu. Beraber yemek yediler.

“Kızlarım, ben bir ahbabıma uğramak istiyorum, yani bugün ben yokum.”

“Ben de Ediz’e gidiyorum. Sana kolay gelsin kardeşim.”

Servet Hanım ve Sevin holdingten ayrıldılar. Ekim, aklına takılan bir konuyu görüşmek üzere Nazım Bey’in yanına geçti.
 

*

 
Cumartesi öğlene doğru hep beraber, Servet Hanım’ın evine gittiler. Sanki bir piknik alanı gibi hazırlanmıştı her yer. Kocaman ızgaralar hazırdı.

Bir saat sonra bütün konuklar gelmişti. Her gelen önce Servet Hanım’ın yanına uğruyordu, böylece kızlar da hepsiyle tanışmış oluyordu.”

Her şey, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Çocuklar bile unutulmamıştı. Onlar için büyük bir oyun bahçesi hazırlanmıştı. Çeşitli oyuncaklar, balonlar, oyunlar hatta palyaço bile vardı.

Ekim, sevgiyle ve hayranlıkla anneannesini seyrediyordu. Sanki ailesinden birileri ya da çok sevdiği dostları gibi herkesle yakından ilgileniyordu.

“Anneannenin kocaman sevgi dolu bir yüreği var .”

“Çok haklısın Gürkan ama dikkat ediyorum, insanların yaklaşımları da sanki patron değil de çok sevdikleri bir aile büyüğü gibi. Gerçekten sevdikleri belli oluyor.”

“İyi ki bir tek holding personeline veriliyor bu davet. Bütün fabrikaların, ne bileyim diğer kuruluşların da katılacağı bir davet olsa yanmıştık.”

“Evet ama hepsinin yani her işletmenin kendi bünyesinde, senede bir kere böyle yemekli toplantı düzenleniyor ve anneannem hepsine katılıyormuş.”

“Yani bu davetlere hazır olmamız gerekiyor demek istiyorsun. Aslında çok güzel bir şey. Onlar da kendilerini iyi hissediyorlardır.”

“Eminim, anneannem bizim bu geleneği devam ettirmemizi isteyecektir Sevin.”

Gün akşam üstüne kadar böylece devam etti. Servet Hanım adeta düğün sahibi gibi herkesi uğurladı. Nihayet son misafirde gidince:

“Benden bu kadar çocuklarım. Odama çıkıp biraz dinleneyim. İşiniz yoksa kalın birlikte akşam yemeği yiyelim.”

“Yok anneanne biz gidelim. Zaten bu kadar beslendikten sonra akşamı bir salata ile geçirsek fena olmaz. Pazartesi günü görüşürüz. Kendinize iyi bakın, hayli yorucu bir gündü.”

“Meraklanma kızım. Bir saat istirahat edeyim kendime gelirim.”
 

*

 
Nazan Hanım, anlaştığı ekip ile restorasyon işine başlamak üzere pazartesi günü geleceklerini telefonla haber verince kızlar işe gitmeden, kendilerine birer valiz hazırladılar. Anlaştıkları gibi Servet Hanım’ın evinde kalacaklardı. Fazla beklemediler, Nazan Hanım ve mimar Çağla Hanım geldiler.

“Günaydın çocuklar. Ekimciğim seni Çağla Hanım’la tanıştırmak istedim. Biz kendisiyle konuştuk ama hem sana bilgi vermek hem de ölçüleri almak için beraber geldik. Birazdan tüm ekip burada olacak. Önce tadilatın başlayacağı yeri boşaltacağız. Ben yanlarında olacağım, hiçbir şeyin zarar görmesine müsaade etmem sen hiç merak etme.”

“Ben annemlere haber verdim, onlar da bugün gelip buradaki eşyaları alacaklar. Sadece benim kalmasını istediğim birkaç parça kalacak. Böylece ustalar daha rahat çalışabilirler.”

“Mükemmel. Çağla Hanım siz soracaklarınızı sorun isterseniz.”

Beraberce bütün katı gezdiler.

-Ayrı mutfak olmaması çok iyi olacak. Mutfak çok büyük. Orayı bir oda olarak değerlendirebiliriz. Size salona Amerikan mutfak yapabiliriz.

“Güzel düşünce. Çok da iyi olur.”

“Arkadaki odalardan büyük olanı size hazırlarız, içine çok şık bir banyo. Diğer odalardan birine daha küçük ama işlevsel bir banyo. Bir tane de diğer odaların, konukların kullanabileceği çok amaçlı bir büyük banyo.”

“Odalardan birine daha banyo gerekli mi?”

“İlerde çocuk odası olarak kullanırsanız ayrı banyosu olur çocukların diye düşünmüştüm.”

“O zaman ben daha fazla konuşmuyorum. Sizler çok deneyimlisiniz bu konularda. Siz Nazan anneyle karar verirsiniz artık.”

“Merak etme kızım sen. Ben sana sormamız gereken bir durum olduğunda seni ararım.”

“O zaman biz çıkalım. Size kolay gelsin.”

Kızlar valizlerini alarak evden ayrıldılar.

Sonraki günlerde hafta sonları Ekim ve Gürkan mağaza mağaza gezerek mobilyalarını ve diğer ihtiyaç duyulan şeyleri sipariş verdiler. En son Nazan Hanım’la konuştuklarında, 2-3 güne kadar işlerin biteceğini söylemişti Ekim’e.

Sevin de Ediz’le beraber evinin bütün eşyalarını tamamlamıştı ama daha Ekim görmemişti. Bu akşam Sevin’le Güzelce’ye gidip nikahlıklarını görecekler, oradan da Sevin’in evine bakmaya gideceklerdi.

Ekim masasını toplayıp Sevin’i beklerken, Gürkan’a telefon açtı. Aynı binada çalışıyorlar ama gün boyu hiç görüşemiyorlardı.

“Canım merhaba.”

“Merhaba, nasılsın? Görüşemiyoruz.”

“Haklısın ama böyle devam etmesin. Hiç olmazsa yemeğe beraber çıkalım. Artık sisteme uymasak da biz kendimiz program yapsak.”

“Doğru, bundan sonra haberleşip yemeğe beraber çıkalım. Böyle konuşuyoruz ama ya sen dışarıda oluyorsun ya da ben. Neyse artık yakında evleneceğiz o zaman zaten bol bol beraber olacağız.”

“Öyle ama sen onu bir de bana sor. Elimde olsa zamanı hızlandıracağım. Arada senin ısrarınla, işlemleri tamamlayıp, günü almakla çok iyi ettik. Bir arkadaşımla konuştum da onlarda gün almak istemişler ama maalesef bir ay sonraya gün alabilmişler. Biz de aynı hatayı yapabilirdik.”

“Doğru söylüyorsun. Tez canlı oluşum işe yaradı demek ki. Biz Sevin’le Güzelce’ye gitmek için konuştuk. Annem nikah kıyafetlerimizi hazırlamış üstümüzde görmek istiyor. İşin yoksa beraber gidelim.”

“Şimdi siz oraya gidince sizi bırakmazlar ama ben gelirsem dönmek zorunda kalırsınız o zamanda Sermin anne söylemese de içinden keşke Gürkan gelmeseydi der.”

“Asla annem öyle bir şey söylemez. Aksine senin de kalman için ısrar eder.”

“Yok ben gelmeyeyim.”

“Tamam aşkım.”

“Ben her akşam eve seninle gideceğim günlerin bir an önce gelmesini nasıl istiyorum anlatamam. Hayâl etmek bile gülümsememe yetiyor. Geçen akşam evde kitap okuyorum. Babam da gazete okuyor. Ben nerelere dalmışsam, yüzümde bir gülümsemeyle öylece kitaba bakarken birden babamın sesiyle kendime geldim. ‘Oğlum dakikalardır yüzünde bir gülümseme aynı yere bakıyorsun. Ne oldu, sen buradasın ama aklın nerede?’ diye takıldı. Ne haldeyim anla artık.”

“Ben de istiyorum tabii ama daha bir sürü işimiz var. Nasıl yetişeceğiz bilemiyorum.”

“Annem bir iki güne kadar evin tamam olacağını söyledi. Gerçi sen devamlı görüşüyorsun haberin vardır.”

“Aslında Nazan anneden utanıyorum. Çok yoruldu bizim için.”

“Hiç üzülme. Annem inan çok zevk alıyor bu restorasyon işlerinden. Aslında annem iç mimar olsaymış çok mutlu olurdu herhalde. Sen hiç eve gittin mi?”

“Hayır Nazan anne ‘Tamamen bitmeden olmaz’ diyor. Meraktan ölüyorum ama içim son derece müsterih.”

“Annem seni çok iyi analiz etmiş, merak etme. Bazen aklına bir şey geliyor, Gürkan ben şurayı şöyle yapmayı düşünüyorum, sanki Ekim’in hoşuna gider diye düşünüyorum gibi, bir şeyler söylüyor sana da sürpriz olsun diye sormuyor ama bakıyorum tam isabet. Söylediği kesinlikle senin okeyleyeceğin bir şey, ertesi günü gidip o meseleyi hallediyor veya yaptırıyor. Ama eminim evimiz çok güzel olacak daha doğrusu oldu. Ekim ben kendimi, sizin evde konuk gibi hissedeceğim.”

“Evin eski haliyle pek ilgisi kalmadı ki. Ayrıca bütün her şey yeni ve beraber seçtik. Ben ilk günü Çağla Hanım’ın bana söylediklerini sana söylemedim. Sen değişiklik hakkında hiçbir şey bilmiyorsun ama ben biraz biliyorum.”

“Annemin bana söyledikleri de senin için sürpriz. Sanırım bu hafta sonu eşyaları getirtiriz.”

“Ay düşününce çok heyecanlanıyorum. Bizim evimiz.”

“Bizim yuvamız.”

“Gürkancığım telefonum çalıyor, bir saniye sanırım Sevin geldi.”

Kapıdan arıyorlardı, Sevin gelmiş aşağıda bekliyordu.

“Bir tanem Sevin gelmiş, ben iniyorum.”

“Çok selamlar. Öpüldünüz güzel bayan. Ben daha 1 saat kadar buradayım.”

“Tamam canım, hoşça kal.”

Zaten hazırdı, hemen çantasını alarak aşağı indi.

“Selam, niye yukarı gelmedin?”

“Bir an önce gidelim. Saat ilerledikçe yollar kalabalıklaşıyor. Yoğun trafikte araba kullanmayı sevmiyorum.”

“Tamam kaprisli kardeşim, tamam. Hadi gidelim. Kalmayı düşünüyor musun?”

“Hayır ama bırakmazlarsa kalmak zorunda kalabiliriz. Anneannem eğer kalırsak mutlaka haber vermemizi istedi.”

“Unutmayalım da merak içinde bırakmayalım.”

Önce çiftliğe gidip Sevin’in evine bakmaya karar verdiler. Bahçe, yemyeşil çimenlerle adeta gelin diye çağırıyordu. Ön tarafta bir sürü çiçek rengarenk açmıştı.

“Yaz ne kadar güzel. Adeta tabiat yeni elbiselerini giymiş gibi. Mis gibi kokuyor ortalık.”

“Hoş geldiniz çocuklar. Sürpriz yaptınız.”

“Tabii sizin haberiniz yok, annemler geleceğimizi biliyorlar ama Sevin size haber vermemiş.”

“Ama ben size gelmedim ki kendi evimi kardeşime göstermeye geldim.”

“Aşk olsun kızım daha evlenmeden bizim ev, sizin ev başladı öyle mi?”

“Tabii ki şaka anneciğim. Maksat sizleri görmek. Babam nerede?”

“Silivri’ye balık almaya gitti. Şanslısınız bak kısmetinize geldiniz.”

“Size afiyet olsun annemler beni bekliyor eğer burada yemeğe kalırsam beni asla affetmezler. Hacer teyze kim bilir ne hazırlıklar yapmıştır.”

“Anneciğim, biz eve bakalım sen de hazırlan, beraber Sermin annenin yanına gidelim, sonra Ekim orada kalır biz seninle döneriz.”

“Kızım bu saatte niye gidelim ki sen Ekim’i bırak gel.”

“Ama gelmezsen sen kaybedersin, zira nikah kıyafetlerimizi getirtmiş Sermin anne, üstümüzde görmek istiyor.”

“O zaman başka tabii. Siz evi gezin ben hemen geliyorum.”

Sevin kapıyı açtı ve Ekim’in girmesi için kenara çekildi.

“Ta ta ta tam. Bak bakalım nasıl bulacaksın?”

“Çok güzel. Mor kanepe, ancak senin gibi bir çılgın alabilir ama muhteşem. Üstündeki rengarenk yastıklar morun ağırlığını yok etmiş, cıvıl cıvıl görünüyor. Pembe koltuklar, üstündeki mor kadife yastıklar. Çok beğendim. Sehpa, yemek takımın her şey çok güzel. Kuzum bu kadar aksesuarı nereden aldınız? Ne kadar çok biblo var.”

“Bunların pek çoğunu Ediz gemiyle çıktığı zaman almış. Her biri bir başka ülkeden alınmış. Gel yatak odasını göstereyim. Banyo yeniden yapıldı, onu da gör.”

Yatak odası daha çok nostalji kokuyordu. Nikelajlı kocaman bir karyola ve ona uygun komodinler ve tuvalet masası. Duvarda boydan boya, üzerinde nefis bir sahil ve arkasında görünen bungalovları ile adeta odayı, deniz kenarındaymışçasına etkileyen bir tablo görünümündeki storları kaldırınca arkada kocaman bir giyinme odası göründü.

“Çok güzel. Ben de niye dolap yok diye bakınıyordum.”

“Mimar bu giyinme odasının yarısını banyo yapmak istedi ama ben böyle büyük bir alan olmasını istedim.”

“Banyo burada bak, bu boy aynası aslında banyonun kapısı.”

“Ne kadar sevimli.”

“Evet, biraz küçük ama gel bak, esas büyük banyo çok güzel oldu.”

“Hımm, gerçekten çok şık olmuş ve de çok büyük.”

Üst kattaki odaların müşterek kullanımı için yapılmış banyo, gerçekten çok büyüktü.

“Hepsi çok güzel olmuş canım, güle güle oturun inşallah.”

“Kızlar, ben geldim, hazırsanız gidelim de dönelim. Babanı bilirsin gelince hemen yapmak ister balıkları, geç kalmayalım.”

“Geliyoruz annecim, sen arabaya binebilirsin.”

“Gerçekten senin evin hazır, darısı başımıza. Bazen gözümde büyüyor, nasıl altından kalkacağız diye. Gerçi Gürkan, sen hiç meraklanma bak ne kadar kolay olduğunu görüp şaşıracaksın diyor ama.”

“Gürkan haklı. Öyle büyük bir zevkle yerleştiriyor ki insan, yorgunluk bile hissedilmiyor inan bana.”

“Tahmin ediyorum. Neyse bizim ev de bitmek üzere. ‘Hafta sonuna kadar temizliğini bile yaptırırım’ diyor Nazan anne.”

Seher Hanım arabada bekliyordu. Vakit kaybetmeden hemen yola çıktılar.

“Kayınvaliden çok marifetli Ekim.”

“Ben yoruluyor diye üzülüyorum. Gürkan, annem çok büyük bir zevk alıyor sen merak etme diyor.”

“İlk geldikleri sabah, o kadar mutlu görünüyordu ki. Sanki eline yeni bir oyuncak verilmiş bir çocuk gibiydi, hatırlasana Ekim.”

“Meraktan ölüyorum ama bana bitmeden görmemi yasakladılar. Heyecanla bekliyorum.”

“Ne güzel ben sürprizlere bayılırım. Ama bu biraz farklı bir durum. Bir gidiyorsun, duvarlar hiç istemediğin bir renk ya da banyoda fayanslar rezalet.”

“Yok yok alırlarken, benim fikrimi soruyorlar. Yani her şey bizim zevkimize göre seçiliyor ama bitmiş hâlini daha görmedik.”

“Gürkan da bilmiyor mu?”

“Hayır bilmiyor.”
 

*

 
Sermin Hanımlar verandada oturuyorlardı. Tahir Bey’in ayaklarının yanında harika bir köpek yatıyordu.

“Babacığım bu ne? Ne kadar güzel bir şey bu. Şu yüzünün sevimliliğine bak Sevin.”

“Hoş geldiniz. Yeni arkadaşımız.”

“Adını ne koydunuz? Erkek mi, dişi mi?”

“Kont diyorlardı benim de hoşuma gitti aynen devam ediyoruz.”

“Eh adı Kont olduğuna göre erkek demektir. Kont, gel oğlum!”

“Biraz oturun sonra yanınıza gelir merak etmeyin. Şimdi sizi incelemekle meşgul.

Ekim eğilip babasını öptü.

“Nasılsınız?”

“Çok iyiyiz. Şimdi siz geldiniz daha da iyi olduk.”

“Sermin anne kıyafetlerimizi görelim, annemle ben hemen kalkacağız.”

“Olur mu ayol, hep beraber yemek yeriz sonra gidersiniz.”

“Sabih balık almaya gitti, buraya geldiğimizden de haberi yok. Biz çabuk dönelim de fazla bekletmeyelim.”

“Sabih de buraya gelseydi ya.”

“Bizim kızların geleceğinden haberimiz yoktu ki.”

“Telefon edelim balıkları da alsın buraya gelsin. Ben mangalı hazırladım bile.”

“Bilmem ki… Belki almış da dönüyordur.”

“Ben arayayım bakalım nerede?”

“Alo Sabih, merhaba? Neredesin?”

“Çok iyi, o zaman biraz daha balık alıp bize geliyorsun. Biz seni burada bekliyoruz.”

“Seher burada, kızlar da geldiler, gelince konuşuruz, hadi bekliyoruz.”

“Balıkçıdaydı, biraz daha takviye yapıp buraya gelecek. Bak bu çok iyi oldu.”

“Hay Allah o zaman ben eve haber vereyim de hazırlık yapmasınlar.”

“Yemekten önce kıyafetimizi görebilir miyiz anne?”

“Senin odanda yatağın üzerinde duruyor kızım. İkisi de aynı ölçüde. Hanginiz hangisini seçerse o onun olsun. Ben kafamdan bir seçim yaptım ama bakalım siz nasıl karar vereceksiniz. Hadi giyinip gelin de görelim.”
 

*

 
Kızlar merak içinde üst kata koştular. Yatağın üzerinde bir tane mor bir tane de uçuk yeşil kıyafet vardı.

“Sevin şüphesiz mor senin olur. Ne dersin?”

“Doğru seçim. İçinde de pembe bulüzü var. Senin bulüzün ne renk?”

“O da farklı bir yeşil.”

Sermin Hanım uygun ayakkabılar da getirtmişti. İkisi de giyinip aşağı indiler.

“Çok güzel olmuşsunuz. Tam düşündüğüm renkleri seçmişsiniz.”

“Anneciğim, çok teşekkür ederiz. Harika olmuşlar.”

“Ben de çok teşekkür ederim Sermin anne. Çok beğendim. Hele rengine bayıldım. Tabii siz bilmiyorsunuz. Benim, yani Ediz’le benim evimizdeki koltuklarımız bile mor ve pembe.”

“Aslında, küçük birer şapka da yapacaktık ama Ekim senin gelinliğinde, minik kep gibi bir şapkalı duvağın olacak o nedenle bunlara da şapka yapmadık.”

“İki farklı model. Annecim sen bir harikasın. Şimdilerde pek böyle kıyafetler yok. Tabii sen çizdin bunları, değil mi?”

“Evet ve o kadar beğendik ki. Yapacağımız ilk defilede, tayyör ve döpiyes hazırlamaya karar verdik.”

“Kim bilir belki yeniden moda olur. Bence çok şık duruyor. Gürkan’ın bej rengi keten takım giyeceğini biliyorum. Güzel bir ikili olacağız. Ediz ne renk giyecek Sevin.”

“Galiba beyaz bir ceketle koyu renk pantolon giyeceğini söyledi.”

“Oh oh bu güzel kontesler de kim? Aman Allah’ım bunlar bizim kızlarımızmış meğer. Hanımlar çok güzel görünüyorsunuz.”

“Babacığım hoş geldin.”

“Hoş geldiniz Sabih Baba. Beğendiniz mi nikah kıyafetlerimizi?”

“Çok şık ve asil görünüyorsunuz. Tabi, bunlar Sermin’in marifetleri, değil mi?”

“İnsanın böyle marifetli annesi olunca, böyle güzellikler oluyor tabii.”

“Gelinliklerimiz nasıl gidiyor? Tekrar prova var mı?”

“Onlar da hazırlanıyor. Seninkinin çiçeklerini yaptırıyorum çok küçük küçük oldukları için biraz vakit alıyor. Sevin’inki için de süslemeler için istediğim taşı bulamadım. Sipariş vermiştim, bugün yarın gelir herhalde. Onları da tamamlayalım son bir prova isteyeceğim.”

“Haydi hanımlar üstünüzü değiştirin, balıkları Hacer Hanım yıkadı şimdi alıp mangalın başına geçiyorum. Nikahta balık kokulu kıyafetler giymek istemezsiniz herhalde.”

Üst kata çıktıklarında birbirlerinin resmini çekip Ekim Gürkan’a, Sevin’de Ediz’e gönderdiler. Aynı anda ikisinin de telefonu çaldı. İkisi de ne kadar beğendiklerini ve onları ne kadar çok sevdiklerini anlatan konuşmalar yaptılar. Telefonu kapatıp ikisi de gülmeye başladı.

“Sanırım ikimiz de aynı şeyleri dinledik, değil mi?”

“Sanırım. Şimdi yanımızda olmak ve bize sarılmak istiyorlar, değil mi?”

“Aynen öyle. Hadi hemen üstümüzü değiştirip inelim.”
 

*

 
Yemeklerini yemiş, kahvelerini de içmiş sohbet ediyorlardı.

“Anne biz artık kalksak.”

“Niye gidiyorsunuz kızım kalın burada.”

“Toplantı var, erken gitmemiz gerekir.”

“Kalın burada, erken kalkarsınız.”

“Babacığım kıyafetimiz falan sorun olacak. Burada pek kıyafetim yok.”

“Siz bilirsiniz kızım. Özletmeyin ama sık sık gelin.”

“Hadi o zaman. Siz lütfen hiç rahatınızı bozmayın, biz kaçalım.”

“Ben sizi geçiririm kızım.”

“Hacer teyze bizi uğurluyor hadi hoşça kalın.”

“Kıyafetleri götürmüyor musunuz?”

“Onları bir dahaki gelişimizde alalım, doğru eve götürürüz.”

“Kızım siz evlenene kadar anneannende kalırsınız herhalde.”

“Bilmem hiç düşünmedim bunu.”

“Yeni eve eşinle birlikte gidersiniz diye düşünmüştüm.”

“Neyse şimdilik kalsın tayyörlerimiz. By by.”
 

*

 
Aslında akşamdan işler ve temizlik bitmiş, tüm çalışanlar oradan ayrılmıştı ama Nazan Hanım en son kontrolü kendisi yapmak istediği için erkenden gelmişti. Her tarafı dolaştı, her şey tam istediği gibi olmuştu. Eline telefonu alarak önce Gürkan’ı arkasından da Ekim’i aradı.

“Ekimciğim, umarım bir işin yoktur. Eviniz bitti. Ben Gürkan’ı aradım, haber verdim. Siz konuşun, istersen Gürkan seni alsın ya da burada buluşun. Ben bekliyorum.”

Ekim hafta sonunda evin hazır olacağını bilmesine rağmen heyecanlandı. Hemen Gürkan’ı aradı, telefon meşguldü. Bu arada hazırlandı. Telefonu çaldı, arayan Gürkan’dı.

“Canım, gelip seni alayım mı?”

“Yok gelme canım, zaman kaybetmeyelim. Arabam burada ama sonra iki araba oluruz. Ben hemen bir taksiye atlayıp eve geçeyim sen oraya gel.”

“Tamam sevgilim bu arada annem arayınca hemen mobilyacıyı aradım. İki gün önce hafta sonu alabiliriz diye haber vermiştim, hazırlamışlar öğlene kadar hepsi gelecek.”

“Harika, o zaman evde görüşürüz.”

Gürkan Ekim’den önce eve geldi.

“Günaydın anneciğim. Evden çıkışını duydum ama nereye gittiğini bilmiyordum, bilseydim ben de seninle gelirdim.”

“Özellikle haber vermedim oğlum, son kez ben kontrol etmek istedim. Seni gezdireyim mi?”

“Yok Ekim neredeyse gelmek üzeredir, beraber keşfedelim evimizi.”

15 dakika sonra Ekim geldiğinde üçü beraber daireyi gezmeye başladılar.
“Salon hiç küçülmemiş ama mutfak buraya gelmiş, çok güzel olmuş.”

“Esas odalara ve banyoya bakın çocuklar.”

“Burası sizin odanız. Yandaki odadan biraz çalarak size kocaman bir gömme dolap ve banyo yaptık.”

“Çok güzel, büyük ve derin bir dolap olmuş.”

“Aslında minik bir giyinme odası diyebiliriz. Dış giyimleriniz için antrede de kocaman bir dolabınız var.”

“Çok güzel. Banyo harika görünüyor. Ne kadar aydınlık. Küçük ama çok şık.”

“Diğer iki oda için bu büyük banyoyu hazırladık, bak çamaşır makinası bu dolabın içinde. Kurutmalı almanız çok iyi oldu. Yoksa yer sorunu yaşayacaktık. Burada makinanın yanında biraz yer var. Görünmesini istemediğin vileda falan gibi şeyleri buraya saklayabilirsin. Ama en sevimlisi eski mutfak oldu, gelin bakın.”

“İsterseniz başta konuk odası olarak kullanabilirsiniz ama daha sonra çocuk odası olmaya en uygun oda burası. Çünkü küçücük bir banyosu bile var.”

“Çok sevimli olmuş burası. Çok teşekkür ederiz Nazan Anne. Çok yoruldunuz, harikalar yarattınız. Hele o salonda duvarın birindeki nişlere bayıldım.”

“Nasıl değerlendirirsiniz bilmiyorum ama tablo asarak ışıklandırırsanız çok nefis duruyor. Ben öyle gördüm ama siz nasıl bir uygulama yaparsınız bilemem.”

“Ben şimdiden nasıl değerlendireceğimi buldum ama sonra görürsünüz söylemeyeceğim.”

“O zaman çocuklar, ben artık gidiyorum. Siz güle güle oturun.”

“Anneciğim, beni bugün unutun. Ben herhalde geç saate kadar burada olacağım zira eşyalarımız geliyor.”

“Harika o zaman. Yardım isterseniz kalayım, diyeceğim ama…”

“Anneciğim, sen yardımların en büyüğünü yaptın. Bundan sonrası bizde.”

“O zaman ben gidiyorum. Size kolay gelsin.”
 

*

 
1 saat sonra mobilyalar geldi. Adamlar kalabalık gelmişlerdi. Bir kısmı yatak odasında montaj işlemi yaparken bir kısmı da salonda montajı olacak dolapları falan kurdu. Böylece öğlene kadar işlerini bitirerek gittiler.

Ekim’le Gürkan, yaptıkları alışverişlerde aldıkları eşyaları, kolilerinden çıkararak yıkanacakları, makinada yıkayarak yerlerine yerleştirmeye başladılar. Daha sonra Sermin Hanım’ın taşınırken burada bıraktığı Ekim’e ait eşyaları, yani çeyizlerini açıp gülüşerek yerleştirdiler.

“Bu arada farkındaysan yemek yemeyi unuttuk. Buraya bir şeyler alıp geleyim mi, dışarı çıkar mıyız?”

“Tam hızımızı almışken çalışmaya devam edelim. Birer sandviç işimizi görür aşkım. Şu az ilerdeki pastanede güzel sandviçler oluyor. İstersen oradan değişik şeylerde alabilirsin.”

“Bakayım ne alabilirim. Haydi gittim.”

Gürkan gidince Ekim yatak odasına giderek etrafa baktı. Oda büyüktü. Hiç öyle tıkış tıkış olmamıştı. Aldıkları yatak odası takımını çok beğenerek seçmişlerdi. Çok büyük bir dolabı vardı. Tuvalet masası dolabın ortasına monte edilmişti. Ekim yaptıkları seçimin çok iyi olduğunu düşünerek tekrar salona geçtiği sırada kapı çaldı. Gürkan geldi herhalde diyerek kapıyı açtığında karşısında annesi, babası ve Hacer teyze duruyordu.

“Merhaba kızım, yardım arıyormuşsunuz diye duyduk.”

“Ne güzel sürpriz. Buyurun hoş geldiniz. Burada olduğumu nereden öğrendiniz?”

“Anneanneni aramıştım, o söyledi. Sabahleyin erkenden gitti evleri bitmiş dedi.”

“Biz de bakalım eşyalar da gelmiş mi, sürpriz yapalım diye düşündük.”

“Eşyalar gelmese beni burada bulamayacaktınız, niye aramadınız?”

“Aradık ama sen yanıt vermedin. Biz de herhalde duymuyor diye düşündük. Belki Sevin daha detaylı biliyordur diye onu aradık. Sevin de ‘Belki eşyaları da gelmiştir’ deyince şansımızı denemek istedik. Eşyalar geldiyse ona da haber vermemizi istedi Sevin. Ara istersen.”

“Yok aramayayım. Yarın yine buraya geleceğim, Sevin’le beraber geliriz o zaman. Kapı tekrar çalındı bu sefer gelen Gürkan’dı.”

“Merhaba, hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk oğlum. Siz de yeni evinize hoş geldiniz.”

“Her şey çok güzel görünüyor çocuklar. Siyah koltukların bu kadar güzel duracağı hiç aklıma gelmezdi.”

“Bu çiçekli koltukları bulmasak almaktan vazgeçmiştim ama hepsi beraber çok güzel duruyor.”

“Her şey çok güzel. Mutfak böyle çok şık ve çok güzel olmuş. Sanki mutfak değil de salonun salonun bir parçası gibi duruyor. Gel Hacer Hanım, bakalım bizim kaç yıllık mutfağımız ne olmuş.”

“Ne kadar güzel olmuş burası, banyosu da var.”

“Esas çocuk odası için ideal Hacer Hanım. Gel arkalara bakalım.”

Sermin Hanım yapılan değişiklikleri çok beğendi. Yatak odasına bayıldı. Odaların hepsini gezip salona geldiler.

“Gürkan keşke annen daha önce evimizi böyle değiştirseydi. Her yer çok güzel olmuş. Ellerine sağlık Nazan Hanım’ın. Hele banyoya bayıldım.”

“Değişiklik çok güzel olmuş. Ekim için de iyi olmuş. Kendini başka bir evde gibi hissedecek.”

Hep beraber işe giriştiler. Akşam olduğunda bütün ev yerleştirilmişti.

“Anne, baba hemen eve dönmeyin, hep beraber anneanneme gidelim, çok sevinir.”

“Uzun zamandır gitmedik iyi olur ama böyle habersiz olur mu? Neredeyse yemek saati.”

“Olsun. Ben arar haber veririm.”

“İsterseniz balık yemeye gidelim hep beraber. Anneanneyi başka zaman ziyaret edersiniz.”

“Gürkan sabahtan beri deli gibi çalışıyoruz, üstümüz başımız, böyle yemeğe gidilir mi?”

“Bir elimizi yüzümüzü yıkarız tamam olur. Hadi hazırlanıp çıkalım.”

Balık fikri hepsine cazip gelince karar verildi.

“İki araba gidelim. Dönüşte ben Ekim’i eve bırakırım.”

“Sen arabasız mı geldin kızım?”

“Evet babacığım. Nasıl olsa Gürkan’la beraber olacağız, beni eve bırakır diye düşündüm taksiyle geldim.”

“Gitmeyi düşündüğünüz bir yer var mı?”

“Bizim her zaman gittiğimiz yere gidebiliriz.”

“İsterseniz ben sizi kavaklarda bir balıkçıya götüreyim. Kalamarı, ahtapot salatası harika.”

“Tamam oğlum, o zaman siz önden gidin, biz sizi takip edelim.”

Yolda akşam trafiği henüz başlamadığı için rahatça gidiyorlardı.

“Babamda bir gariplik var. Sessiz, sanki üzgün gibi.”

“Ben fark etmedim ama tabii ki sen anlarsın. Ne olmuş olabilir ki. Sermin anne normal değil mi?”

“Evet. Neyse ben gidince sorarım ne oldu diye.”
 

*

 
Restoran nispeten erken saat olmasına rağmen kalabalıktı. Neyse ki yer sorunu yaşamadan masalarına oturdular. Yerlerine otururken, tesadüfen Ekim babasıyla yan yana oturdu.

Gelen garsona siparişler verildi. Ekim daha fazla dayanamayarak babasına sormak istediği soruyu sordu.

“Babacığım, sen iyi misin? Ben seni çok durgun hatta üzgün gibi gördüm.”

“Yok bir şeyim kızım. Sana öyle gelmiş.”

“Aşkolsun baba. Ben seni o kadar iyi tanıyorum ki. Lütfen ne oldu, biz mi bir şey söyledik.”

“Tabii ki hayır. Hay Allah, hislerimi bu kadar belli ettiğimin farkında değildim. Evet, bugün böyle evinize gelince, yakında senin evleneceğin ve ayrı bir evin olacağı düşüncesi beni biraz etkiledi, başka bir şey yok kızım. Senin artık, bizim minik kızımız olmaktan çıktığını yeni yeni anlıyorum galiba.”

“Canım babam, ben her zaman sizin küçük kızınız olacağım merak etmeyin.”

“Tabii tabii. Torunlar olsun bakalım, göreceğiz o zaman.”

“Niye Hacer teyze, o zaman bize duyulan sevgileri azalacak mı?”

“Tabii ki azalmayacak ama birazcık pabuçlarınız dama atılacak.”

“Ha ha ha. Şimdi Sevin olsa, o ne demek diye sorardı. Hayret o bugün ne aradı ne geldi.”

“Neyse, meraktan ölüyordu yarın gelir bakarız.”

Yemekten hemen sonra Tahir Bey; “Kalkalım yolumuz uzun” diyerek ayağa kalktı. En kısa zamanda görüşmek dileği ile arabalara bindiler.
 

*

 
Ekim eve geldiklerinde, Sevin’in arabasının park yerinde olduğunu gördü.

“Hayret Sevin evde, ama bizim eve gelmedi. Halbuki çok merak ediyordu.”

İçeri girdiklerinde, ilk dikkatini çeken Sevin’in ortalarda olmayışıydı.

“Merhaba anneanne, iyi akşamlar.”

“İyi akşamlar kızım, oğlum, hoş geldiniz.”

“Sevin nerede?”

“Galiba biraz üşütmüş. Biraz ateşi vardı. İlaç aldı, yattı. Biraz önce bol limonlu bir ıhlamur götürdüm, uyuyordu. Ihlamuru içti yine uyudu sanırım. Yemek bile yemedi. Sahi siz aç mısınız?”

“Aç değiliz anneanne. Gürkan ben bir yukarı çıkıp bakayım hemen inerim.”

“Ekim ben gideyim. Sen rahat rahat ilgilen kardeşinle. İkimiz de yorulduk.”

“Peki canım, sanırım sen de hemen duş almak istiyorsun.”

“Aynen öyle. Yarın sabah konuşuruz. Beraber giderseniz, tabii Sevin toparlanırsa arabayla gidersiniz. Ama sen yalnız gidersen, telefon et, ben gelip seni alırım.”

“Anlaştık. Yarın görüşmek üzere.”

“Hayırlı akşamlar anneanne.”

“Güle güle oğlum.”
 

*

 
Ekim odaya usulca girdi. Sevin uyuyordu, yanakları kızarmıştı. Alnına elini koydu, bayağı sıcaktı. Üstündeki örtüyü düzeltip dışarı çıkmayı düşünerek usulca arkasını döndü.

“Ekim uyandım. Gel gitme. Ne zaman geldin?”

“Yeni geldim. Gürkan getirdi, Onu uğurlayıp buraya sana bakmaya geldim. Nasılsın?”

“Şimdi çok daha iyiyim. Herhalde ateşim düştü. Donuyorum zannettim, o kadar üşüdüm.”

“Hâlâ biraz sıcaksın ama.”

“İyiyim, iyiyim. Toplantıya katılanlardan biri bayağı gripti. Adam aksıra tıksıra mikropları saçtı gitti. O kadar kolonya sürdüm ama nafile. İnşallah bu kadarla atlatırım. İlaç da aldım.”

“Sana bir şeyler getireyim, yemek yememişsin.”

“Iıh, hiçbir şey yemek istemiyorum. Çok uykum var.”

“Hadi sen uyumaya devam et. Sonra ben yine uğrarım.”

Ekim aşağı indiğinde Servet Hanım televizyon seyrediyordu.

“Anneanne kendime kahve yapacağım, ister misiniz?”

“İstemem çocuğum. Biraz önce çay içtim. Hadi kahveni yap, sonra gel bana evini anlat.”

Kısa bir süre sonra günün yorgunluğu çöktü Ekim’in üzerine. Daha fazla dayanamadı.

“Anneanneciğim, gözlerimin kapanmasına engel olamıyorum. Herhalde bayağı yorulmuşum. Kusura bakmazsan…”

“Aşk olsun kızım. Hadi hemen yat. Ben de birazdan odama çıkarım. İyi uykular canım.”
 

*

 
Sabahleyin erkenden uyandı Sevin. Hemen duşunu yaptı, saçlarını kurutup Ekim’in odasına gitti. Ekim hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Sessizce odadan çıktı.

“Günaydın anneanne.”

“Günaydın kızım. Nasıl oldun? Gayet iyi görünüyorsun.”

“Çok iyiyim. Akşam yatmadan önce Ekim geldi yanıma, çok terlemiştim, çamaşır falan değiştirdik. Sanırım o terleme iyi geldi.”

“Aman çocuğum, dikkatli olun. Ne yapalım Ekim’i bekleyelim mi?”

“Beklemeyin çünkü ben de geldim.”

Kahvaltıdan sonra, iki kardeş Sevin’in arabasıyla yola çıktılar.

Eve geldiklerinde Sevin merdivenleri koşarak çıktı.

“Yavaş Sevin. Beni de koşturuyorsun. Düşeceğiz şimdi. Deli kız!”

“Aman Allah’ım salon takımın harika. Biliyor musun, bende siyah koltuk almak istedim hatta kırmızı sehpa alalım bile dedim ama Ediz pek sıcak bakmadı ama sen çiçekli berjerlerle harika bir ortam yaratmışsın. Yemek takımı, sehpalar, aydınlatma, hele mutfak bayıldım. O eski mutfak ne kadar güzel olmuş. Her yer değişmiş. Hiç eski hâliyle ilgisi yok evin. Gerçekten çok beğendim. Yatak odası da çok güzel olmuş. Güle güle oturun inşallah.”

“Sen balkona geç, ben birer kahve yapıp geliyorum. Çok özledim balkonu.”

“Çok haklısın, ben bile özlediğime göre.”

Ekim kahveleri yapıp balkona geldi.

“İlk defa, seni ağırlıyorum evimde bak.”

“Her şeyi çok zevkli seçmişsin.”

“Bütün bunlardan benim haberim bile yok. Annecim almış koymuş bunları.”

“Kolay yerleştirdiniz mi?”

“Biz daha yeni başlamıştık, annem, babam Hacer teyze geldiler. Hep beraber olunca da akşama kadar bitirdik. Önceden bulaşık makinesini, çamaşır makinesini hatta buzdolabını almamız çok iyi olmuş. Dün, biz yerleştirmeyle uğraşırken makinede bütün tabaklar, bardaklar her şey yıkandı öyle yerleştirdik. Çok iyi oldu. Ne garip değil mi, aynı evde yaşıyoruz ama ikimizde yoğun bir koşuşturma içindeyiz pek oturup konuştuğumuz yok.”

“Şimdiden görüşemiyoruz, evlenince ne olacak bakalım.”

“Bence ne olursa olsun, belli günlerde bir araya gelelim.”

“Tabii, mesela aile yemeğimiz olsun, mutlaka toplanalım.”

“Evet. Belli zamanlarda bir araya gelmek için önceden gün belirlersek kimse bahane bulamaz gelmemek için. Herkes o gününü boş bırakır.”

“Çok haklısın. Ayrı geçen 18 yılımız var. Lütfen birbirimizi sık sık görelim.”

“Kesinlikle. Zaten bu bizim elimizde. Biz de ihmâl etmeyiz hem birbirimizi hem de bizi bu kadar seven ailelerimizi.”

“Çok haklısın kardeşim.”
 

*

 
Nikah günü geldiğinde, ikisi de heyecanla erkenden uyandılar.

“Günaydın kızlar. Beklenen gün geldi. Saat kaçta kuafördeki randevunuz?”

“İşimiz çok uzun değil anneanne. Saat 12.00 gibi buradan çıkarız. Kıyafetlerimiz zaten teknede. Kuaförden çıkınca hemen tekneye geçeriz, orada giyinip hazırlanmamız 10 dakikalık iş. Nikah saat 16.00’da.”

“Gülgün Hanım’ın elemanları sabahtan tekneye gidecekler. İçecekler ve yiyecekleri saat 15.00’te getireceklermiş.”

“Konuk pek yok ki anneanne. Aile arasında gibi. Uzaktan gelen bir tek Filiz Hanım var. Bir de yabancı olarak Gürkan’ın nikah şahidi Volkan var. O da nişanlısıyla gelir. Nazan anneler, babamlar, Mehmet amcalar, Mümtaz Beyler, Taner Beyler hepsi tekneye gelecekler.”

“Yani aslında biz bize olacağız.”

“Hadi o zaman, masaya oturup sağlam bir kahvaltı edin. Gerçi o saate kadar acıkırsınız ama telaştan aklınıza yemek gelmez.”

“Zaten kurt gibi açım. Akşam nerdeyse açlıktan uyuyamayacaktım. Kalkıp bir şeyler yemeye üşenmesem mutfağa dalacaktım ama uyku tatlı geldi.”

“Hayret. Sen acıktın.”

“Filiz Hanım hâlâ teknede, değil mi?”

“Evet anneanne. Ama düğünden sonra, annemler çiftlikte ağırlamak istiyorlar.”

“Orası uzak derse, ben de misafir etmekten memnun olurum. Çok sevdim ben Filiz Hanım’ı.”

Bu arada fırsat bulup, bir türlü yan yana gelemeyip sadece telefonla konuştukları Filiz Hanım’ı çok sevmişti Ekim. Biraz daha yakınlaşabilmek ve bu ortamda bulunması için ısrarla 10 gün önceden İstanbul’a getirmişti Yavuz annesini. Sermin Hanımlar, Seher hanımlar ve Servet Hanım ısrarla konuk etmek istedikleri halde Yavuz, çok özlediğini ifade ederek annesini teknede ağırlıyordu. Bu durumdan anne de oğlu da çok mutluydular.

Saat 12’ye doğru, Ekim’in arabasıyla kuaföre gittiler.

“Gelin kızlar. Hoş geldiniz. İyi ki erken geldiniz. Ben de biraz önce geç kalmasalar bari diyordum. Nasılsınız?

“İyiyiz Engin abi. Ya öyle çok özel bir şeyler istemiyoruz. Şöyle resimlerde derli toplu çıkalım yeter.”

“Kızım, siz her halinizle çok güzelsiniz. Şu halinizle bile memurun karşısına çıkabilirsiniz.”

“Teşekkür ederiz ama şöyle biraz değişik bir şeyler yapsak iyi olur.”

“Hadi geçin bakalım. Birinizin saçını Nevzat yapsın, diğerinin saçını da ben yapayım ama önce makyajlarınızı yapsın kızlar.”

Bir buçuk saat sonra ikisi de hazırdı.

“Hoşça kalın Engin abi, Nevzat abi. Biliyorsunuz nikah tamamen aile arasında. Sizler düğünümüze geleceksiniz tabii. Şimdiden söylüyorum hiçbir mazeret kabul etmem.”

“Tamam tamam deli kız. Sizin düğününüze gelmeyeceğiz de kimin düğününe gideceğiz.”
 

*

 
Arabayla hemen tekneye ulaştılar. Servet Hanım, Tahir Beyler, Sabih Beyler, Filiz Hanım, hepsi gelecek konukları bekliyorlardı. Kuaföre geçerken teknenin süslendiğini fark etmişlerdi ama şimdi yakından görünce ikisinin de çok hoşuna gitti.

“Ne kadar güzel olmuş burası, adeta mini bir nikah salonu olmuş.”

Etrafı pembe ve beyaz tüllerle süslemişlerdi. Masanın üzerinde tamamen beyaz ve pembe gonca güllerden oluşmuş kocaman bir aranjman vardı.

Kızlar kıyafetlerini giyip yukarı çıktıklarında Nedim Beylerin, Mehmet Beylerin, Tamer Beylerin, Volkan’ın ve nişanlısının geldiğini gören kızların gözleri, merakla damatları aradı ama ikisi de henüz yoklardı.

“Korkarım damatlar evlenmekten vazgeçtiler kızlar, baksanıza ikisi de ortada yok.”

Tahir Beyin bu şakasına gülüşürlerken Gürkan ve Ediz geldiler. İkisi de çok şıktı. Hemen tekneye çıktılar.

“Çok özür dileriz, biraz tuhaf bir durum oldu ama yolda bir kaza olmuş, dakikalarca aynı yerde beklemek zorunda kaldık.”

“Siz geç kalınca Tahir Baba ‘Bakın damatlar evlenmekten vazgeçtiler, gelmiyorlar’ diye bize takılıyordu.”

“Öyle bir şey mümkün mü, Ediz’i bilmem ama kendi adıma bu nikahı kaçırmam mümkün değildi. İkiniz de harika görünüyorsunuz.”

Onlar böyle şakalaşırlarken Yavuz almaya gittiği nikah memuruyla birlikte geldi.

“Kaza olmuş trafik berbattı. Geç kalacağız diye korktuk ama neyse ki vaktinde yetiştik.”

“Meraklanma oğlum damatlar da şimdi geldiler zaten, onlar da trafikte takılmışlar.”

“Hazırız memur bey, buyurun sizi yerinize alalım.”

Heyecanla bekledikleri tören bittikten sonra Yavuz’un çaldığı cd ile ilk danslarını yaptılar. Hazırlanan kanepeler ve içki ikramları yapıldı. Yavuz bol bol resim çekti. Daha sonra hep birlikte dans ettiler.

“Ekimim, aşkım. Nihayet evlendik. Artık resmen eşim oldun, tabii ben de senin. Nasıl mutlu musun?”

“Canım, öyle bir koşuşturma yaşıyoruz ki inan daha olup biteni idrak edebilmiş değilim. Sadece seyrediyorum.”

“Bu söylediklerinde haklısın. Aslında ben de şaşkınım ama sana sahibim.”

“Çok tatlısın.”

Konukların gidişi saat yedi buçuğu buldu. Herkes birbirine bu kadar yakın olunca sıcak sohbetler sonunda ancak vedalaşabildiler.

“Hadi bakalım, 2 gün sonraki düğünümüze kadar herkes enerjisini toplasın. Gidiyor muyuz Sermin?”

“Tabii tabii, geliyorum Tahir. Seher siz de geliyor musunuz?”

“Geldik bile Sermin.”

Herkesi uğurladıktan sonra Servet Hanım:

“Hadi kızlar, artık biz de gidelim” dedi.

“Bu bizim resmen evlendiğimiz günün akşamı, bence bir kutlamayı hak ettik, ne dersiniz?”

“Gürkan abi, burada kalırsanız çok seviniriz. Biz gerekli hazırlığımızı yaptık. Kutlamayı burada yapabilirsiniz.”

“Aferin Yavuz, aslan kardeşim. Anneanne siz de kalın lütfen.”

“Yok oğlum. Siz gençler kutlamanızı yapın, bana bugünlük bu kadar yorgunluk yeter. Sizler beni çok mutlu ettiniz. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Size iyi eğlenceler.”

Yavuz’un hazırlattığı yemekler eşliğinde güzel bir akşam geçirdiler.

“Ne garip değil mi? Aynı camiada çalışıyoruz, bir ailenin bireyleri sayılırız ama eskiden daha çok görüşüyorduk sanki. Haksız mıyım Ekim?”

“Çok haklısın. Biz aynı evde olduğumuz halde, ancak akşamları belki 1 saat bir arada oluyoruz.”

“Bütün bu hazırlıklarda epey vaktimizi aldı ama. Siz de biz de yeni birer ev hazırladık.”

“Neyse, umarım evlendikten sonra hayatımız daha düzenli olur.”

“Yo Ediz. Biz Ekim’le karar verdik. Haftada 1 gün mutlaka beraber yemek yiyeceğiz. Ayrıca 15 günde bir ya da yine haftada bir bütün aile toplanacağız. Bu günlerin adını koyarsak herkes ona göre program yapar.”

“Çok güzel düşünmüşsünüz.”

“Bakın, kimse seyahatte olmadığı sürece, her çarşamba beraber yemek yiyelim. Her ayın 10, 20 ve 30’unda da bütün ailenin bir araya geldiği yemekler yapalım. Bu tarihleri ailelerimize de söyleyelim. Ne dersiniz, Gürkan, Sevin, Ediz?”

“Tamam. Şimdiden biz kabul ediyoruz, değil mi Ediz?”

“Tabii canım.”

“Bütün aile derken Ediz ve senin ailelerinizi de katıyorum Gürkan.”

“Anladım canım. Bence de çok güzel olur.”

Geç saate kadar teknede oturup, sohbet ettiler.

“Yavuz, bu akşam için teşekkür ederiz kardeşim.”

“Lafı mı olur Gürkan abi, her zaman bekleriz.”

“Sağ ol kardeşim. Görüşürüz, hoşça kalın.”
 

*

 
Bugün, yani düğünden bir gün önce, nihayet gelinliklerinin son kontrolleri yapılacaktı. Büyük bir heyecanla giydiler.

“İkiniz de harika görünüyorsunuz.”

Ekim’in gelinliği aşağı kadar vücudunu sararak inen kloş bir etek, straples üst ve giydiği, tamamen gonca güllerden oluşmuş minik bir kap ve başında kendisine çok yakışan kepten çıkan uzun bir duvaktan oluşuyordu. Sevin’in gelinliği ise kabarık eteği, yine straples üstünden çıkan ve boynundaki tamamen taşlardan oluşmuş bantla neticelenen, ince taşlı şeritlerden oluşuyordu. Başında da yine taşlardan oluşmuş minik bir tacı ve uzun duvağı vardı. İkisi de peri gibi olmuşlardı.

“Bu halinizle bile çok güzelsiniz. O gün makyajınız, saçınız, muhteşem olacaksınız. Hiçbir yerini ellemem gerekmiyor, harika çıkarabilirsiniz. İsterseniz şimdi götürebilirsiniz. O gün nerede giyeceksiniz gelinliklerinizi?”

“Engin abiye götürmemize gerek yok. Ama evde de giyemeyiz. Neredeyse 2 aydır anneannemdeyiz. Anneciğim biliyorsun seni dinleyip evde kalmadık. Şimdi sen evden gelinlikle çıkıp yine eve dönme diyeceksin. O zaman biz kuaförden sonra direk Zekeriyaköy’e gidip orada giyiniriz.”

“Doğru olan da o. Bak, gelinlikle anneannenizin evinden çıkacaksınız. Servet Hanım’ın çok hoşuna gidecektir bu. Peki gelinlikleri şimdiden götürecek misiniz?”

“Sevin sen nereye gideceksin?”

“Oteldeki daireyi görmeye gideceğim.”

“Ben de holdinge gideceğim. Yokluğumuz problem yaratmasın diye son kontrollerimi yapıyorum. Bu durumda sen gelinlikleri Zekeriyaköy’e gönderebilir misin annecim?”

“Olur tabii. Ben şimdi bir güzel hazırlarım. Hemen gönderirim. Her halükârda evde biri vardır, değil mi?”

“Tabii tabii anneciğim. Ben telefon eder haber de veririm.”

“Ekim hadi artık çıkalım. İşim çabuk biterse okula da uğramak istiyorum.”

“Tamamız, hadi çıkalım. Hoşça kal, canım annem. Ellerine sağlık, çok güzel oldu gelinliklerimiz. Gürkan çiçeklerimizi sipariş vermiş.”

“Çok iyi. Nasıl olacak bakalım?”

“Benim çiçeğim mümkün olduğu kadar küçük goncalardan oluşan bir demet, Sevin’inki çiçekçinin gelin demeti diye söylediği çok güzel bir mini aranjman olacakmış.”

“Onları kim alacak? Sizin arabaya ihtiyacınız yok, dolayısıyla gelin arabası süslenmeyecek herhalde, değil mi?”

“Evet süslenirse damatlar için süslenmiş olur. Neyse çiçekleri gelirken Gürkan alacak. Hadi artık gidelim.”

“Bir dakika, aklıma bir şey geldi. Siz fotoğrafçıya gitmeyecek misiniz?”

“Gitmeyeceğiz Sermin anne. Adamlar yani fotoğrafçılar eve gelecekler ve resimlerimizi bahçede çekecekler.”

“Oh çok iyi. Hadi siz çıkın, hazır gelmişken ben bir iki saat daha buradayım. Sonra babanla buluşacağız.”

“Hoşça kal Sermin anne, Tahir babaya sevgiler.”

“Sen de Ediz’e selam söyle.”
 

*

 
Ekim akşam eve geldiğinde Sevin daha gelmemişti. Odasına çıktığında yatağın üstüne gelinliklerin düzgün bir şekilde yerleştirildiğini gördü. Kendi gelinliğini dolaba kaldırdı. Sevin’in gelinliğini de odasına götürüp dolabına astı. Aşağı indiğinde Sevin’in de geldiğini gördü.

“Hoş geldin canım. Ben de şimdi senin gelinliğini odanda dolaba astım.”

“Teşekkür ederim. Anneannemi gördün mü?”

“Gelinliklerin ikisini de benim yatağın üzerine koymuşlardı ama anneannem burada mıydı bilmiyorum.”

“Ayşe Hanım, gelinlikler geldiğinde anneannem evde miydi, gördü mü onları?”

“Tabii tabii gördü. Yatağın üstüne de kendi elleriyle serdi gelinlikleri.”

“Peki teşekkür ederim. Anneannem şimdi nerede?”

“Çok emin değilim ama galiba kabristana gitti ama çok oldu gideli. Herhalde bir yere uğradı. Yoksa bu saate kadar gelirdi.”

“Sevin, yarın çok işimiz var. Ben çıkıp valizimi toplamak istiyorum. İstersen sen de toparlan, yarın sabah biz de kabristana gidelim. Oradan da kuaföre geçeriz.”

“Haklısın. Sabahleyin erkenden kalkmayalım ama.”

“Hayır canım, acelemiz yok.”

Onlar eşyalarını toplayıp işlerini bitirip aşağı indiklerinde, Servet Hanım’ın geldiğini gördüler.

“Hoş geldiniz anneanne. Meraklanmaya başlamıştık. Galiba kabristana gitmişsiniz, bu saate kadar gelmeyince endişelendik.”

“Gittim kızım, oradan da kuyumcuma gittim. Ama o taraflara gidince mecburen trafiğe yakalanıyor insan. İşim fazla sürmedi ama yol çok fenaydı. Galiba kaza olmuş dakikalarca hareket etmeden yerimizde durduk. Neyse ben sizin hediyelerinizi çok önceden aldım ama gelinliklerinizi görünce aklıma başka bir şey geldi, o nedenle kuyumcuya gittim. Bekleyin kasadan diğerlerini de alayım hepsine beraber bakalım. Üstümü de değiştirip geliyorum.”

Biraz sonra elinde dört kutuyla aşağı indi Servet Hanım.

“Önce bunları vereyim. Bu senin kızım.”

Kutuların içinde çok güzel birer set vardı. Gerdanlık, küpeler ve yüzükten oluşuyordu takım.

“Çok güzel anneanne, çok teşekkür ederiz. Çok beğendim.”

“Ben de çok beğendim anneanne. Ne kadar güzel seçmişsiniz.”

“Şimdi bir de bunlara bakın.”

Yine ellerine birer kutu verdi. Bu sefer kutuların içinde değişik takılar vardı. Ekim’in kutusunda çok güzel bir inci kolye, küpe ve yüzük, Sevin’in kutusundaysa iki sıra değerli taşlardan oluşan bileklik ve ona uygun küpeleri vardı.

“Anneanne ne gerek vardı zaten hediyemizi almışsınız.”

“Ekim senin gelinliğinle gerdanlık takabilirsin ama Sevin takamaz onun için ben de gidip koluna bir şey almak istedim. Hem gelinlikle inci de çok güzel duruyor.”

“Gerçekten hepsi çok güzel.”

“Sevin, sanırım sen bunları takabilirsin. Ekim, sen hangisini istersen onu tak kızım. Güle güle kullanın. Keşke anneniz, babanız da bu günlerinizi görebilseydi. Yine de ben yanınızda olabildiğim için çok mutluyum. İkinizi de çok seviyorum ve her gün Allah’a şükrediyorum.”

“Biz de size kavuştuğumuz için çok mutluyuz. Sizi tanıdıktan sonra bir şeyler tamamlandı hayatımızda, en azından ben öyle hissediyorum. Siz bizim gerçek ailemizden tanıdığımız tek kişisiniz. İnanıyorum ki sizinle olduğumuz için, annem ve babam daha huzur içindedirler.”

“Ben de aynı Ekim gibi düşünüyorum. Hem ikimizin de anne babalarımızdan başka aile büyüğümüz yoktu. Siz onun için de çok değerlisiniz. Biz ikimiz de sizi çok seviyoruz.”

“Canlarım benim.”

“Anneanne yarın sabah biz de kabristana gideceğiz. Evlendiğimizi onlara haber vermek istiyoruz.”

“Gidin çocuklarım, gidin. Mutlaka siz de daha huzurlu olacaksınız.”

“Sevin, nasıl buldun dairenizi?”

“Çok güzel. Hiç otel odası gibi değil. Normal minik bir daire gibi. Küçük bir oturma odası, kocaman bir yatak odası, hatta mutfağımız bile var. Yani stüdyo daireden daha büyük. Yatak odası falan tamamen yeni, yani bizim. Koltuklar falan da öyle. Yani beğendim.”

“Çok iyi. Sık sık kalacaksınız gibi görünüyor.”

“Bence de öyle.”

Akşam yemeğinden sonra biraz televizyon seyredip odalarına çıktılar.

Ekim Gürkan’ı aradı.

“Canım ben de seni düşünüyordum. Bu gece son yalnız gecem diyordum. Ve yarın akşamı hayâl ediyordum.”

“Ben de düğünümüzü düşünüyordum. Bayağı kalabalık olacak, değil mi?”

“Öyle görünüyor. Gelinlikleri aldınız mı?”

“Annem buraya gönderdi sağ olsun. Ben holdinge geldim ama sen yoktun. Çok fazla kalmadım, görüşemedik.”

“Evet pazarlama şirketine gitmem gerekti. Gelince önce senin odana bakmak istedim ama sekreterin çıktığını söyledi. Özledim seni.”

“Ben de seni özledim.”

“Aslında biz evliyiz, değil mi sevgili eşim?”

“Evet doğru.”

“Yani gelip seni alsam ve evimize gitsek ne güzel olur, değil mi?”

“Bir gün kaldı aşkım.”

“Ekim gerçekten böyle mi düşünüyorsun. Sen de benim yanımda olmak istemez misin? Samimi ol ama.”

“İsterim tabii ama.”

“Almaya geleyim mi?”

“Şaka yapıyorsun değil mi? Saat kaç? Anneanneme ne söyleyeceğim?”

“Eşimle dışarı çıkıyorum diyeceksin.”

“Bütün bunları özellikle söylediğini biliyorum ama bugün çok yoruldum, hafif başım ağrıyor. İzin verirsen yatmak istiyorum.”

“Tamam sevgilim. Sana iyi uykular. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum. İyi geceler.”
 

*

 
Ekim sabahleyin erkenden uyandı, duşunu alıp giyindi. Üstünden çıkardıklarını da valizine koyup kapattı. Koltuğa oturup gözlerini yumdu. Akşam Gürkan’a öyle konuşmuştu ama kendisi de bu gece yalnız kalacakları anı düşündüğünde kalbinin yerinden çıkacak gibi olduğunu hissediyordu. Yaşadığı olağanüstü güzel anları, dilediğince yaşayabileceklerdi. O anları düşününce yer ayaklarını altından kayıyor gibi oluyordu. Ama artık o da her şeyi yaşamak istiyordu. Gürkan’ın kollarında nefes alamaz hâle geldiği her saniye aklındaydı. Ekim gözleri kapalı, yüzünde mutlu bir ifadeyle otururken usulca kapısı açıldı, Sevin içeri girdi.

“Eminim Gürkan’ı düşünüyorsun.”

Ekim bu sesle birden irkilerek gözlerini açtı.

“Günaydın, geldiğini duymadım.”

“Sen burada değildin ki. Kaç dakika yüzündeki ifadeyi seyrettim ama sen duymadın. Ben hazırım. Hadi aşağı inelim. Ben de çantamı topladım. İnerken aşağı indirsek sonra bir daha çıkmasak.”

“Yok çıkar alırız. Anneanneme ayıp olmasın. O kadar mı sıkıldınız buradan deyiverir.”

“Valla der. Tam benim anneannem, benim kadar pat sözlü.”
 

*

 
“Günaydın anneanne.”

“Günaydın anneanne, nasılsınız? Çok bekletmedik umarım.”

“Yok ben de yeni indim. Ekim ne takacaksın akşama?”

“Aldığınız takımı takarım. Siz o niyetle almışınız madem, bari ben takayım. Ama inci takım da çok güzel.”

“Sen bilirsin yavrucuğum, ben merak ettiğim için sordum.”

Kahvaltıdan sonra takıları takıp denediler. Ekim’in gerdanlığı çok güzel duruyordu. Küpeleri ve yüzüğü de taktı.

“Çok şık oldu Ekim. Bak ben de bu bilekliği ve küpeyi taktım.”

“Çok güzel. Anneanne gerçekten çok düşüncelisiniz.”

“Evet anneanne, ben boynuma bir şey takamayacağımı hiç düşünmemiştim ama siz hemen akıl etmişsiniz. Çok da güzeller. Tekrar teşekkür ederim.”

“Ben yine kasaya koyayım, sonra istersiniz, belki ben unuturum.”

“Anneanne kendinize haksızlık etmeyin. Siz hiçbir şeyi unutmuyorsunuz.”

“Eh sabah komplimanını da aldığıma göre artık kahvaltıya geçebiliriz.”

“Biliyorum Sevin, sen sormadan ben söyleyeyim; kompliman, iltifat demek.”

“Ben de cümlenin akışından anlamaya çalışıyordum ama ıııh anlayamadım. Sağol kardeşim. Hadi kahvaltımızı yapıp, yavaş yavaş yola çıkalım.”
 

*

 
Odalarına çıkıp valizleri aldılar.

“Çocuklar siz toplanmışsınız bile. Daha sonra da alabilirdiniz.”

“Bütün makyaj malzemelerim falan burada onların bazılarını yanıma alacağım. Bu nedenle ikimiz de şimdiden toplandık.”

“Haklısınız.”

Valizlerini arabanın bagajına koyup Servet Hanım’la vedalaştılar.

“Anneanne, her şey için çok teşekkür ederiz. Gerçi tekrar buraya geleceğiz ama o karmaşada söylemek istediklerimi unutabilirim. İyi ki sizi tanıdık ve bugün siz bizimlesiniz. Tahmin ederim Sevin de benim gibi düşünüyordur. Sizinle olunca sanki gerçek ailemiz yanımızdaymış gibi içimde bir huzur duyuyorum. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Sizi tanımasaydık, sanki gerçek ailemizin haberi ve onayı olmadan bir evlilik yapıyormuşum gibi hissedecektim ama şimdi siz her şeyi biliyorsunuz, bu da beni çok rahatlatıyor. Kabristana ziyarete gidince kendimi daha iyi hissedeceğim.”

“Evet anneanne, sizi tanıdığımız için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.”

“Esas şanslı olan benim, güzel torunlarım. Evet yıllarca sizi aradım ve nihayet kavuştum ama benim bütün hayallerimde torunuma kavuşmak vardı ama siz harika bir sürprizle karşıma torunlarım olarak çıktınız. Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Ve sizlerin evlendiğini görmek, harika bir şey. En güzeli de ikiniz de harika adamlarla evleniyorsunuz.”

“Eşlerimiz adına size teşekkür ederiz ama artık gitsek iyi olacak. Keşke siz de bizimle gelseydiniz.”

“Yok gelmeyeyim, ben kendi kuaförüme giderim. Sizin işiniz çok uzun o kadar sıkılmadan oturamam ben. Hem burada olmam lazım. Ben çok kısa zamanda dönerim eve. Hadi bakalım size güle güle. Ben sizleri her zaman evimde görmek isterim. Eşlerinizle birlikte de gelip ben de kalmanız beni çok mutlu eder.”

“Tabii ki geliriz. Şimdilik hoşça kal anneanne.”

“Gelinlikleri yanınıza almıyor musunuz?”

“Hayır, gelince burada giyeceğiz. Sadece duvakları aldık.”

“Tamam araba geri gelmesin, sizi beklesin.”

“Olur anneanne, görüşürüz.”
 

*

 
“Önce kabristana gideceğiz.”

“Biliyorum efendim. Hanımefendi söyledi.”

İkisi de dualarını okuyup, yan yana yatmakta olan anne babalarına kalplerinden geçirdiklerini usulca söylediler. Gelirken çiçekçiden aldıkları karanfilleri, bir gün önce Servet Hanım’ın getirdiği çiçeklerin yanına koydular.

“Artık gidebiliriz. Daha fazla gecikmeyelim. Engin abiyi kızdırmayalım.”

“Evet sabahtan evden çıkarız, dedik ama öğleni bulduk. Daha eve uğramak istiyorum.”

“Valizi bırakmak için, değil mi?”

“Evet. Sen valizini ne yapacaksın? Biz kuafördeyken şoförle otele gönder istersen.”

“Ben de öyle düşündüm. Her şeyim içinde ve lazım olacak.”

Geçerken evin önünde durdular Ekim valizini eve bıraktı. Şoförü valizi bırakması için otele gönderip nihayet kuaföre girdiler.

“Oh nihayet geldiniz. Hani erken gelecektiniz.”

“Ancak gelebildik Engin abi. Kabristana gittik. Zekeriyaköy’den Topkapı’ya git, buraya gel anca oldu.”

“Tamam Ekimciğim vaktimiz gene de bol. Sen biz erkenden geliriz dediğin için merak ettik. Şimdi Nevzat, Sevin’in saçlarını, ben senin saçlarını yapacağız ama önce pedikürlerinizi yaptırın. Makyajınız yapılırken manikürlerinizde olur. En son saçlarınızı yaparız.”

Hazır beklemekte olan kızlar hemen pedikürlerine başladılar.

İkibuçuk saat sonra ikisi de hazırdılar.

“İkiniz de enfes görünüyorsunuz. İzin verin sadece yüzleriniz ve saçlarınızın görüneceği resimlerinizi çekeyim.”

“Niye tam çekmiyorsun Engin abi, böyle gelinlik nerede var?”

“Evet başlar harika ama alt taraflar, birer pantolon ve bulüzle bayağı komik görünüyorsunuz.”

Engin bol bol resimlerini çekti.

“Eh işimiz bittiğine göre artık gidebiliriz. Akşama görüşmek üzere.”

“Bekliyoruz, fazla geç gelmeyin.”

“Yok yok. Biz sizler çıkmadan geliriz, gerekirse düzeltmeler yaparız, Nurcan makyajınızı tazeler.”

“Harikasın abi. Hadi hepiniz hoşça kalın.”
 

*

 
Eve geldiklerinde bahçenin düzenleme işlerinin bittiğini gördüler. Görevliler sabah erkenden gelmişlerdi, gerçekten her şey çok güzel görünüyordu. Zaten çok güzel olan büyük bahçe, sanki bir rüya gibi olmuştu. Her tarafta beyaz balonlar vardı.
Ailelerden herkes gelmişti.

“Sevin böyle görünmesek, arka kapıdan girelim mi?”

“Evet evet.”

Şoförü arka kapıya yönlendirip, görünmeden arabadan inip hemen yukarı çıktılar. Ama görünmediklerini zannederken yakalandıklarını az sonra anladılar. Telaşla gelinliklerini giymeye çalışırken anneleri geldi yanlarına.

“Kızım niye ön kapıdan girmediniz, arabanın geldiğini gördüm sonra geri geri çıkıp gittiniz, ben de bir şey oldu zannettim.”

“Yok anneciğim, bir şey yok. Sadece böyle görünmek istemedik.”

“Canlarım, ikiniz de çok çok güzel olmuşsunuz. Allah nazarlardan korusun. Biz yardım edelim size.”

“Ben giydim anneciğim, fermuarımı çeker misin?”

“Sevin, kızım ben de sana yardım edeyim. Senin giyinmen biraz daha zor.”

Sevin’in kabarık jüponunu ve gelinliğini giymesi biraz zaman aldı. Şimdi artık hazırdılar. İki kardeş birbirlerine bakıp,

“Ekim çok güzel görünüyorsun.”

“Sen de çok güzelsin kardeşim.”

Kapının vurulduğunu duyan Sermin Hanım, kapıyı açınca Servet Hanım’la karşılaştı.

“Gelin gelin Servet Hanım, torunlarınızı görün.”

“Hem onları görmek hem de takılarını getirmek için geldim. Maşallah ne kadar güzel olmuşsunuz. Allah nazarlardan korusun.”

Servet Hanım kızlara takıları verdi.

“Nasıl oldu?”

“Çok güzel, şimdi tamam oldu.”

Sevin de bilekliğini ve küpelerini taktı.

“Seninkiler de çok güzel kızım, güle güle kullanın inşallah.”

“Anne, görmedim ama Gürkan geldi mi?”

“Henüz gelmemişti ama belki şimdi gelmiştir. Ben bakıp geleyim.”

“Gitme anneciğim, telefon ederim.”

Ekim telefonu çaldırdığı anda kapı vuruldu, çalan telefonun sesi içeri kadar geldi.
Telefonu açtığı anda kendisi de içeri girdi. Yanında Ediz de vardı.

“Ah gelin çocuklar. Bakın şimdi. Bu işe Hacer Hanım çok üzülecek.”

“Neden Sermin anne?”

“Size gelinleri göstermeden bahşiş almaktı onun hayali.”

“Desenize ucuz kurtulduk. Ama bu gelinleri görmek için ödeyebilecek bahşiş bizden çıkar mıydı, bilemiyorum. Ekim, inanılmaz güzel görünüyorsun. Sanki bir hayâl gibi diyeceğim ama ben bu kadar güzel bir hayâl kuramazdım.”

“Evet Sevin, Gürkan’a aynen katılıyorum. Hayâllerin bile ötesinde görünüyorsunuz. Muhteşem.”

“Çok teşekkürler.”

“Hadi çocuklar siz hazır olunca aşağı inin, biz çıkalım artık.”

“Biz de hemen geleceğiz Sermin anne. Resim için geldiler.”

Büyükler çıkınca Gürkan, Ekim’in yanına, Ediz’de Sevin’in yanına geldi.

Damatlar da çok şıktı. İkisinde de smokin vardı. Bütün genç kızların hayâllerini süsleyecek kadar yakışıklı görünüyorlardı.

Birbirlerini alıcı gözle seyrettiler.

“Vallahi felaket güzel görünüyorsunuz.”

“Eh sizin de bizden kalır yanınız yok yani, muhteşemsiniz.”

“Hadi artık inelim. Fotoğraf için bekleniyoruz. Çiçeklerinizi unutmayın.”

“Çiçekler çok güzel Gürkan.”

“Başka türlüsü mümkün mü aşkım? Sizin elinize bu yakışır.”
 

*

 
Bahçeye adım attıkları anda etraflarını çevirdiler. Hepsi ne kadar güzel göründükleri hakkında iltifatlar ediyorlardı.

“Şimdi izin verirseniz resimlerimiz çekilsin sonra yanınıza geleceğiz.”

Sonraki bir saatte poz poz resimleri çekildi. Dekor olarak bahçenin her yerinin kullanıldığı resimlerin çok güzel çıkacağı kesindi. Çekenler çok profesyoneldi.

Nihayet tekrar birlikte eve girdiler. Bütün konuklar gelene kadar içerde bekleyeceklerdi. Zaten biraz sonra da konuklar gelmeye başladılar.

“Gürkan, düğün hakkında hep konuştuk ama ben nasıl bir orkestra geleceği hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Kim ya da kimler var?”

“İşin o kısmını Ediz ve Sevin ayarladı tabii Gülgün Hanım’la. Doğrusu benim de bu konu hakkında pek bilgim yok ama aşağıda bayağı güzel bir takım var.”

“Aslında biz de pek karışmadık, bizim çocuklar ve Gülgün Hanım yaptı programı. Yani benim için de sürpriz ama kesin bizim grup şarkı söyler.”

Hiçbiri öğlen yemek yememişti. Hacer Hanım’ın getirdiği kanepeler bu nedenle çok hoşlarına gitti.

“Siz, benim kızlarımı benden önce gördüğünüz için şanslısınız. Yoksa kolay kolay kurtulamayacaktınız elimden.”

“Yapma Hacer teyze sen bizlere kıyamazdın.”

Hacer Hanım sevgi dolu gözleriyle baktı.

“Orası da doğru. Allah’ım sizleri nazarlardan, kem gözlerden korusun. Siz hepiniz açsınız galiba, daha yiyecek getireyim mi? Ama fazla da yemeyin zira menü harika.”

“Getirme Hacer teyze, bunlar yeter. Bak bu akşam bir sürü adam var iş yapacak. Sen de oturup düğünün tadını çıkar, sakın kendini yorma. Anlaştık mı?”

“Merak etme kuzum. Servet Hanım da aynı şeyi söyledi. Mutfağa girmem bile yasak. Ben bunları gizlice hazırladım sizler için. Hadi afiyet olsun.”

Gelen müzik seslerinden orkestranın yerini aldığını anladılar.

Bahçe ışıklar yanınca daha da güzel görünüyordu. Artık konuklar bahçeyi doldurmuştu.
Nazan Hanımla, Filiz Hanım yanlarına geldi.

“Çocuklar hepiniz harika görünüyorsunuz.”

“Filiz Hanım kendini daha fazla tutamayıp ağlamaya başladı.”

“Anne ne yapıyorsun, en mutlu günümüzde böyle ağlanır mı? Kıyamam ben sana, ne olur yapma.”

“Filiz anne, ağlamayın lütfen. Bakın biz ne kadar mutluyuz.”

“Tamam çocuklar, bir an kendimi tutamadım ama bunlar sevinç ve mutluluk gözyaşları. Ben de bu günleri gördüğüm için çok mutluyum. Siz bana bakmayın.”

“Nasıl aşağısı kalabalık mı?”

“Bayağı kalabalık, hâlâ gelenler var.”

“Sorun olmayacak, değil mi?”

“Yok yok merak etmeyin, her şey kontrol altında. Maşallah Yavuz her problemi hallediyor. Hadi biz inelim artık, siz de yakında çıkarsınız.”

Sevin’in grup arkadaşları, Gürkan ve Ekim’in samimi arkadaşları, gelin odasına gelip arkadaşlarını gördüler.

Kapı bir kez daha açıldığında Engin’le Nurcan odaya girdi.

“Nasılsınız? Saçlarınız, duvağınız her şey mükemmel görünüyor. Nurcan makyajlarınızı tazelesin.”

“Tam vaktinde geldiniz abi, birazdan çıkacağız.”

“Meraklanma. Beş dakikalık işiniz var.”

İşleri bittiği anda aşağıdan beklendikleri haberi geldi.

“Hadi biz inelim sizin çıkışınızı kaçırmayalım, görüşürüz. Bu arada damatlarımızın da sizden kalır yeri yok, yakıyorlar valla.”

“Teşekkür ederiz.”
 

*

 
Evin kapısından, piste kadar balonlardan yapılmış tünelden geçtiler. Önlerinde yürüyen iki kız kardeş kollarındaki sepetten yerlere kırmızı gül yaprakları atmaktaydı. Alkışlar arasında yavaş yavaş yürüyerek piste ulaştılar. Ve ilk danslarını yaptılar.
Sonra kısa bir süre kendilerine ayrılan masaya oturup daha sonra da masaları gezmek üzere kalktılar. Gül yaprakları serpen küçük kızların birisi Ekim’le Gürkan’ın yanında, diğeri ise Sevin’le Ediz’in yanında konuklara hoş geldin demek için dolaşmaya başladılar. Verilen hediye ve paraları, küçük kızlar ellerindeki kutuya koyuyordu. Hızlı bir şekilde konuklarla ilgilendiler ve masalarına döndüler. Kendileri için hazırlanan yemeklerini yemeye başladılar.

“Ne kadar güzel, yıllardır görmediğim bir sürü tanıdık gördüm.”

“Ben de öyle. Birçoğu beni çocukluğumdan beri görmemişti.”

“Bizim de dostlarımız hep buraya yerleştikten sonra oluşan tanıdıklarımız. Tabii ki Amerika’dan gelenler dışında.”

“Benim de annemden ve gelebilen birkaç akrabadan başka tanıdıklarım hep yeni.”

“Olsun, artık biz büyük bir aileyiz.”

“Orkestra çok güzel. Senin grup ne zaman çıkacak ki? Malum düğünlerde belli bir süre sonra oyun havaları başlar.”

“Birazdan çıkacaklar sanırım.”

Orkestra çiftleri pasta töreni için sahneye davet etti. Kısa bir an loşlaşan bahçeye kocaman bir pasta geldi. Üzerindeki maytaplarla bir ateş topu gibi gelen pasta adeta görsel bir şölendi. İki çift alkışlar arasında iki taraftan pastayı kestiler ve birbirlerine yedirdiler. Onlar yerlerine geçip otururlarken Sevin’in arkadaşlarının sahne alacağı anonsunu duydular.

Grup sahne aldığında büyük alkış koptu. Artık gençler arasında çok popüler olmuşlardı. Her şarkıları alkış alıyordu. Sonra evlenen çiftleri dansa davet ettiler. Sevin’in sevdiği ve söylediği şarkılarla onlara eşlik ettiler. Zaten sonrasında da pist doldu. Ardından, son günlerde şarkıları dillerden düşmeyen Ada sahneye çıktı. Bundan kimsenin haberi yoktu. Arkadaşlarının Sevin’e sürpriziydi. Zaten orkestrası da yoktu, grup eşlik etti. Ortalık iyice coştu.

Artık davetliler yavaş yavaş veda edip ayrılıyorlardı. Son misafirlerde gittiğinde saat 01.00 olmuştu. Yakınlarıyla tek tek vedalaşırlarken Servet Hanım kasasındaki diğer takıları da getirip verdi. Gitme vakti geldiğinde, hiç değişmeyen rutin gerçekleşti kızların anneleri sanki bir daha görüşmeyeceklermiş gibi ağlamaya başladılar. Bunun gören Sevin, her zamanki hazır cevaplılığıyla, “Evlenmemi siz istediniz, ben hayatımdan memnundum şimdi niye ağlıyorsun anneciğim?” deyince herkes gülmeye başladı. Tahir Bey bütün akşam, kem gözlerden korumak istercesine bakışlarıyla sarıp sarmaladığı kızına veda ederken sıkıca kızına sarıldı.

“Kızım, çocuğum, sen her zaman en güzel şeylere layıksın. Sen bizim bir tanemizsin. Seni artık bu delikanlıya emanet ediyorum. Dilerim çok çok mutlu olursunuz. Allah sizleri korusun.”

“Canım babam, sizi çok seviyorum. Benim için yaptığınız her şey için sizlere minnettarım. Bizi merak etmeyin. Çok mutlu olacağımızı biliyorum. Anneciğim tekrar hoşça kalın. Sizi Paris’e indiğimizde ararım.”

Ekimler evlerine, Sevinler de otele gitmek üzere oradan ayrıldılar.
 

*

 
Gürkan önce kapıyı açtı sonra da Ekim’i kucağına alarak evlerine girdi. Işıkları açtıklarında masanın üzerinde hazırlanmış yiyecekleri gördüler.

“Bak Ekim bizim doğru dürüst bir şey yiyemeyeceğimizi düşünerek bir şeyler hazırlamışlar. Tabi bu inceliği Sermin anneden başkası düşünmüş olamaz. Bir şeyler yemek ister misin?”

“Fena olmaz aslında ama önce şu üstümdeki daha doğrusu başımdakileri çıkartmam lazım. Ben hemen gelirim.”

Ekim odaya geçip başındaki duvağı çıkarttı. Saçlarını fırçaladı ve gelinliğini çıkartmak istedi ama fermuarı açtırmak için Gürkan’a seslendi.

“Gürkan yardım eder misin?”

“Geliyorum canım.”

Gürkan da ceketini papyonunu çıkartmıştı. Ekim’in arkasına geçip fermuarını indirmeye başladı. Fermuar indikçe açılan her noktayı öpüyordu. Ekim sanki elektrik çarpmışçasına titremeye başladı. İkisinin de solukları sıklaşmıştı. Gürkan Ekim’i kendine doğru çevirdi, gelinliği aşağı doğru çekerek indirdi ve genç kızı ellerinden tutarak yerde duran beyaz kumaş yığınının arasından çıkmasına yardım etti. Genç kızı kollarının arasına alarak uzun uzun öptü. Ekim ona daha yakın olabilme dürtüsüyle erkeğe sımsıkı sarıldı. Genç adam sevdiği kadını öpmeye devam ederek kucağına aldı ve tek bir hareketle açtığı yatağa usulca bıraktı. Sonra geri çekilerek genç kıza baktı. Onun davetkar bakışlarının yanı sıra, kendisine uzanan kollarına baktı.

“Çok güzelsin canım, beni çıldırtıyorsun.”

Sonra genç kızın üzerindeki çıplaklığını örten tüm engelleri çıkarıp attı. Üzerine doğru yaklaşıp tekrar öpmeye başladı. Bu kez itiraz Ekim’den geldi. Hafifçe erkeği iterek gömleğinin düğmelerini çözdü. Şimdi o da aradaki engelleri yok etmeye çalışıyordu. Gürkan bu isteği ikiletmeden hemen üstündekileri çıkartıp yanına uzandı. Uzanıp genç kızın vücudundaki her noktayı öperek keşfe çıktı. Genç kız aldığı zevkten bir yay gibi gerilmişti ama daha da yakın olma isteği ile kıvranıyordu. Sonra inanılmaz bir mutluluk duydu. Artık iki vücut muhteşem bir beraberliğin her saniyesini birlikte yaşamaya başladılar. Genç kız ilk kez yaşadığı bu inanılmaz duygu yoğunluğunun etkisiyle adeta minik çığlıklar atıyor, bu seslerde erkeğin daha büyük hazlara ulaşmasına sebep oluyordu.

Dakikalar sonra Gürkan, Ekim’in dudaklarına minik bir buse kondurarak yanına uzandı.

“Bu benim hayâllerimin bile çok üstündeydi. Biliyordum, bu kadar eşsiz ve muhteşem olacağını biliyordum. Sen bir harikasın. Bir tanem.”

Ekim ayaklarının ucunda duran çarşafı üzerine doğru çekmek istedi.

“Lütfen örtme. Bu güzelliği seyretmek istiyorum.”

Ekim kızararak çekmekte olduğu çarşafı bıraktı.

“Galiba sen bu utangaç hâlinden kurtulamayacaksın. Ben senin bu hâline de bayılıyorum ama artık benden utanmana hiç gerek yok. Mutlu musun peki?”

“Evet.”

“Sana çok uyumlu bir çift olacağımızı söylemiştim. Daha ilk birlikteliğimiz bile muhteşemdi. Sana söz veriyorum seni çok mutlu edeceğim, seni çok sevdiğimi biliyorsun.”

“Ben de seni seviyorum. Seninle evlendiğim için çok mutluyum.”

Kendileri için hazır bırakılan masadaki yiyecekleri ancak kahvaltıda yediler.
Duşlarını alıp hazırlandılar. Sevinlerle alanda buluşacaklardı. Hemen aşağı inip gelen taksiye bindiler.
 

*

 
Sevin takside kocasının omzuna başını koyarak gözlerini kapattı. Dün akşamı yeniden hatırlamaya başladı. Otele geldiklerinde direk dairelerine çıkmışlardı. Kendileri için hazırlanmış ikramlar masada duruyordu. Ediz şampanya şişesini açarak iki kadehe içkileri koyup kadehin birini Sevin’e uzattı.

“Sevgilim senin için kaldırıyorum kadehimi. Muhteşem karıma.”

“Teşekkür ederim. Ben de senin için içiyorum. Ve hemen üstümdekileri çıkartmak istiyorum.”

Tuvalet masasının önüne giderek başındaki duvağı çıkarttı. Ediz Sevin’i seyrediyordu. İki adımda yanına geldi.

“Nerede kalmıştık?”

Sevin baştan çıkartıcı bir gülüşle erkeğe sokuldu.

“Fermuarımı açarsan nerde kaldığımızı anımsatırım.”

“Memnuniyetle. Ben aylardır bu anı bekledim” diyerek karısının gelinliği çıkartmasına yardım etti.

Sevin, kocasının karşısına geçerek erkeği deli etmek istercesine üstündekileri tek tek atarak erkeğe sokuldu. Bu sefer mahir elleriyle Ediz’in gömleğini ve pantolonunu çıkarttı. O ana kadar genç kızın yaptıklarına sessiz kalan erkek daha fazla dayanamayarak kızı kollarına alıp yatağa götürdü ve üzerindeki tek parça engelden de kurtularak sevdiği kadının üzerine uzandı.

“Uyuyor musun sevgilim?

Sevin hayal ettiği dakikaların mahmurluğu ile kocasına sokulup kulağına fısıldadı.

“Uyumuyorum. Dün geceyi yeniden düşünüyorum.”

Ediz de karısının kulağına fısıldadı.

“Dün gece bir ilkti, sen bundan sonra yaşayacaklarımızı düşün.”

Sevin kocasının koluna girerek daha çok sokuldu.
 

*

 
Ekimler alana geldiklerinde Ediz’le Sevin’in henüz gelmediğini gördüler. Kafeye oturup kahvelerini söylediler. Az sonra Sevinlerin geldiğini görüp onları da kafeye çağırdılar. Karşılıklı sarılıp öpüşmelerden sonra yerlerine oturdular. Sevin Ekim’in kulağına uzanıp “Ekim, yüzünde yaşadığın gecenin izleri var” diye fısıldadı.

Ekim panik içinde elini yüzüne götürürken bir eliyle de çantadan aynasını çıkarmaya çalıştı.

“Dur dur, yüzünde bir şey yok. Bunu ancak ben görürüm.”

“Çok kötüsün.”

“Niye, güzel değil miydi? Bence harikaydı.”

“Çok utanmazsın. Benimle bu şekilde konuşma.”

“Tamam anneciğim konuşmam.”

Onlar böyle kulaktan kulağa konuşurlarken Gürkan’la Ediz de kendi aralarında konuştukları için Ekim’in nasıl kızardığını görmediler.

Uçuş saatleri geldiği için uçağa binmek üzere kalktılar.
 

*

 
Otelleri Champs-Élysées caddesindeydi. Önce otele gidip yerleştiler ve etrafı keşfetmek maksadıyla beraberce dışarı çıktılar. Dünyaca ünlü tüm mağazaları burada görmek mümkündü. Yine ünlülerin ve zenginlerin devamlı geldikleri birçok restoran da bu cadde üzerindeydi. Güzel bir kafeye girip bol köpüklü latteleriyle nefis pastalardan sipariş verdiler.

Kafede biraz oturduktan sonra mağazaların cazibesine daha fazla dayanamayan kızlar alışverişe kendilerini kaptırınca akşamın nasıl olduğunu anlamadılar.

“Ben böyle olacağını biliyordum, onun için de fazla bir şey getirmedim.”

“Benim pek alışveriş krizim yoktur, genelde annemin kreasyonunu giydiğim için pek öyle mağaza mağaza gezmem. Ben gerekli giyeceklerimi getirdim ama bu durumda bir valiz almam gerekecek herhalde. İlk günden bu kadar şey aldığıma göre.”

“Sorun değil canım. Çok güzel çantalar, valizler var, alırız. Seninle bundan sonra sık sık seyahate çıkarız. Nasıl olsa lazım olur.”

Bugün programları serbest olduğu için aldıklarını otele bırakıp tekrar dışarı çıkarak bu cadde üzerindeki ünlü Türk Mutfağı isimli restorana gittiler.

Burası çok güzel ve oldukça büyük bir yerdi. Ama şef, rezervasyonları olmadığı için maalesef kabul edemeyeceklerini söyleyince çaresizce kapıya doğru yürüdükleri anda, çok sevimli ve babacan görünümlü bir bey “Affedersiniz” diye seslenip yanlarına geldi.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nimet Canbayraktar
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan